Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2146 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Cennetmekân Hemşehrimiz II. Abdülhamîd
Av. Kadir Bayrak

  Sayı: 91 - Ocak / Mart 2017

Uçsuz bucaksız kâinatta, ancak okyanusta bir su damlası kadar yer işgal eden dünyamızın, aynı nispette küçük bir mekânını, sırf orada yaşıyoruz diye övüp yere göğe sığdıramamak fikir ahlâkına yakışmaz. Eğer, nefse pay çıkarmadan, doğulan ve/veya hayat sürülen yerden bir şeref kazanmak mümkünse bu en çok Peygamber’e (sav) komşuluk eden Medinelilerin ve tabiî ki kâinatın merkezi Mekkelilerin hakkıdır… Yine aynı ölçüyle Kudüs’te, Şam’da, Bağdat’ta ve İstanbul’da yaşayanların hakkı…

Ölçüyü bu şekilde koyduktan sonra, şunu da belirtmek gerekir ki, her insan mekânla bağ kurar. Köyünü, mahallesini, kasabasını, vilâyetini, memleketini sever. Bu, Allah vergisi bir histir ve yadırganacak bir yanı da yoktur.

Şimdi Bilecik’i anlamaya geçebiliriz…

“Bitmekte olan bir müziğin son notaları gibi, Batı Karadeniz ile Kuzey Ege bölgelerine ait yüksekliklerin azaldığı ve İç Batı Anadolu bozkırları ile Marmara bölgesi ovalarının sona erip (veya başlangıç) kaynaştığı küçük bir il: Bilecik…

(…) Burada dağlar, ovalar, bozkırlar çamaşır gibi sıkılmış… Hepsinin yüzü, mütefekkir alnı gibi kırışmış ve hepsi birbirine karışmış… Sanki bir beyin… Bu sayede Türk coğrafyasının bir plânı, bir hülâsası meydana gelmiş. Bu hülâsa içinde, belki de merkezinde, toprakla çabucak dostluk kuran ve hemen yeşerip gelişen, nazlı ve zarif bir ağaç adı ile anılan bir kasaba var: Söğüt!..

(…) Burayı atalarımız seçmedi… Kaderin onları buraya, dalgalı arazinin öteleri arama şevklerini ve fetih aşklarını arttırması için kondurduğunu düşünebiliriz.

(…) Bu topraklar, en büyük devletimize beşiklik ettiği için Türk düşmanlarının nefret merkezi olmuş. Yunanlılar, İstiklâl Savaşı’nda başta Söğüt ve Bilecik olmak üzere birçok beldeyi baştan sona ateşe vermişler. Çocukları havaya atıp, altına süngü tutarak devletimizi kuranların torunlarını akıllarınca cezalandırmışlar. (Kaynağı Bulan Adam Ertuğrul Gazi, Ali Erdal)

Kültürümüzde, memleket ölçüsü, doğulan yere göre değil köklerin bulunduğu yere göre tespit edilir. Nerelisin denince “İstanbulluyum” cevabını veren herkesin, “onu anladık da aslen nerelisin?” sorusuna muhatap olması mânîdardır. Milletimizde kökler anlayışı da “baba”ya izafe edilmiştir. Anne babası farklı memleketlerden olan çocuğun kökleri, babadan yana tespit edilir. Kayı Boyu’nun, 3 asır ve 7 bin kilometre süren yolculuğu Söğüt’te nihayete ermiş ve Ertuğrul Gazi devletin temellerini burada atmıştır. Kabri, Söğüt’tedir. Dolayısıyla kendisinden sonra devletin başına geçecek 36 padişahın kökü, dedelerine nispetle bu topraklardadır. Tespitimizin doğruluğunu kabul edeceklerin tahta geçen bütün padişahların da Söğüt’ün ve Bilecik’in hemşehrisi olduğunu kabul etmeleri gerekir.

Âleme nizam verme ülküsündeki Osmanlı’nın, Yavuz hariç, doğuya dönük akınlarının sınır güvenliğini korumak amacını güttüğü, asıl hedefinin Batı istikameti olduğu tarih kitaplarında yazılı. Yine Genç Osman’a kadar dayandığı asıl köke, Anadolu’ya ve Türk’e, gereken alâkayı gösteren padişah sayısının sınırlı olduğu da kitabî bilgilerden. Onun da kısa ömrü bu ilginin yerleşmesine yetmemiştir. Anadolu’yu ve devletin dayandığı asıl unsuru hakkıyla anlayan ve ona göre politikalar gerçekleştiren ise 2. Abdülhamîd olmuştur.

“Bu toprağın insanları, yüzyıllardır vefanın, disiplinin, anmanın en güzel örneklerini sergilemektedirler. 700 küsur yıldır gönüllerde yerleşmiş bir prensipler manzumesine sadakatle riayet ediyorlar.

(…) Ne yazık ki, bugün Söğüt’te kuruluş günlerine ait maddî bir tek eser bile yok... Bırakılmamıştır… Fakat herkes bilir ve anlar ki, her şeye sinmiş bir şey, bir ruh vardır burada!.. Nasrettin Hoca’nın kendisine değer biçmesini isteyen Timur’a, “peştamala değer biçiyorum” dediği gibi dost sevgisiyle, düşman nefretiyle bu ruha kıymet veriyor: Söğüt’e nasip olan mânâya!.. Son iki mısrasını daha sonraya bıraktığımız Söğüt türküsü bunu mu demek istiyor acaba:

Söğüt’te bir kuş var,

Kanadında gümüş var..” (Kaynağı Bulan Adam Ertuğrul Gazi, Ali Erdal)

Cennetmekân hemşehrimiz, toprağın ve insanının sahip olduğu mânâya uygun hükümdarlığı boyunca “Kise-i Hümâyûn”undan yani şahsî para ve gelirinden harcayarak millî tesisler inşa ettirmiştir. Bunlar, cami, mektep, medrese, hastane, fabrika, tezgâh, bakım ve terbiye evi halinde tam 1552 âdet tesistir.

Bu eserlerden Bilecik’in hissesine düşenler, şu anda valilik hizmet binası olarak kullanılan ve halk arasında hükümet konağı olarak bilinen bina ile Bilecik Belediyesi olarak hizmet veren eski adıyla Bilecik İdadîsi ve belediyenin bahçesinde her daim zaman şuurunu ihtar eden saat kulesidir. Bıraktığı eserlerin bugün bile idarî amaçlı kullanılmasını, sırra aşina kafaların idraklerine bırakalım.

Söğüt'te, içinde cami, idadî ve Dâr'ül Eytâm'ın (yetim ve öksüz çocukların barındığı yurt) bulunduğu Hamidiye İdadîsi de onun eseridir. İdadî, Hamidiye Camiî ile birlikte 1905 yılında Saray Muhafız Alayı’na asker yetiştirmek amacıyla yaptırılmıştır. Ön cephesinin giriş kapısı üzerinde, İstanbul’da yaptırılmış ve dokuz manda arabası ile taşınarak getirilen bir Osmanlı arması yer almaktadır.

Şeyh Edebâli ve Ertuğrul Gazi Türbesi ile Çelebi Mehmet Camii ve Orhangazi Camii gibi birçok tarihî eser de onun zamanında onarılmıştır.

Ulu Hakan’ın Söğüt’ün ve Bilecik’in maddesine nakşettiği eserler kadar hatta maddî eserlerin ötesinde bu toprakların insanıyla kurduğu gönül bağı dikkate şayandır.

“Tüfekçiler, Arnavut, Arap, Boşnak ve Türk seçme birliklerinden ibaretti. Bunlar arasında Arnavutlar ve Boşnaklar, şecaat ve sadakatleri bakımından hususî bir güven ve himayeye mazhar… Fakat hepsinin üstünde, evvelki fasılalarda da belirttiğimiz tertemiz Anadolu çocuklarından mürekkep Söğütlü Birliği geliyor. Muhtelif ırk ve cinslerin örgüleştirdiği imparatorluk kumaşını gerçekten temsil edebilmek için sarayına her unsurdan kuvvetler toplayan Abdülhamîd, itimat ve istinat bahsinde yine kendi ırkını ve Osmanoğulları’nın ilk cevelân sahasındaki insanları seçmektedir.” (Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Han, Necip Fazıl)

“Altı asır evvel Anadolu’nun Bilecik ve Söğüt taraflarına yerleşen Karakeçili oymağından devşirilme Söğüt Bölüğü, saf, temiz, lekelenmemiş, mert, cesur ve sadık Türk kanının en güzel numunesi olarak Abdülhamîd tarafından keşfedilmiş ve bir fikrin heykelleştirilmesi gayesiyle, cicili bicili üniformalar içinde saray vitrininin içine alınmıştır. Bu vitrinde Söğütlü Bölüğünün mânâsı, “Zat-ı Şahane”nin millet ve milliyetçilik ölçüsünü pırıldatmaktır.

Hepsi genç, tüvânâ, dev yapılı ve pırlanta ruhlu saffet tiplerinden bu 200 kişilik bölük “Zat-ı Şahane”nin, hiçbir maddi menfaat gütmediğinden emin bulunduğu yegâne birlikti. Astragan kalpakları, kırmızı ceketleri, zarif çizmeleri, eğerlerinde kılıçları ve ellerinde mızraklarıyle, at üstünde “Zat-ı Şahane”nin arabasını takip ederler ve Sultanın hususî dairesini beklerler; yatak odası önünde yatarlardı. Hayatının korunmasını bunlara teslim etmiş olan Sultan, Söğütlü Bölüğü hakkında şöyle derdi:

–Onlar benim öz hemşerilerimdir.” (Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Han, Necip Fazıl)

Ardında bıraktığı maddî eserler, Söğütlü Bölüğü’nü kurmaktaki köküne bağlılık şuuru ve Söğütlü Bölüğü hakkındaki kanaati, 93 Harbinden sonra Anadolu’ya göç etmek mecburiyetinde kalan millet evlatlarına gösterdiği yakın alâka ve muhacirler için kurdurduğu Hamidiye Köyleriyle 2. Abdülhamîd, aleyhinde uzun yıllar devam edecek resmî ve maalesef menfî propagandaya rağmen, hemşehrileri tarafından hayırla yadedilmiş ve “Ulu Hakan” olarak hatırlanmıştır.

Üstad Necip Fazıl’ın hakkında kaleme aldığı eserinde, tarihi okumada “miftah (anahtar)” şahsiyet olarak ele aldığı 2. Abdülhamîd’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır.

SANCAK MARŞI

Ertuğrul’un ocağında uyandın

Şehitlerin kanlarıyla boyandın

Nice düşman kâl’asına uzandın

Sana selâm ey şanlı Türk sancağı

Çırpınarak dalgalanır kanadın

Gökyüzüne çıkmak mıdır muradın

Gölgende can vermek ister evlâdın

Sana selâm ey şanlı Türk sancağı

Ey şerefin, büyüklüğün fermanı

Ey kavgalar tarihinin destanı

Seni ister şu toprağın her yanı

Sensiz tütmez Osmanlı ocağı

Sensiz tütmez Osmanlılık ocağı

 

Ertuğrul Süvari Alayı

 

Fransız le petit journal dergisi - 1908

 

Bilecik Saat Kulesi

 

Söğüt Hamidiye İdadisi

 

Bilecik Valiliği

 

Bilecik Belediye Binası


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Cennetmekân Hemşehrimiz I... - Sayı 91
Türk milleti... - Sayı 90
Müslüman, müslümanın kurd... - Sayı 89
Şeyh'im Edebâli... - Sayı 84
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Tüm gazetelerimizin toplam tirajı, 70milyon nüfusa karşılık, 3,5 milyon…
Elâlemin memleketinde tek gazete bile çift rakamlı tiraja sahip. Mesela Japonya’da günde 13 milyon satan gazete var.
Bizde nüfus artıyor, gazete tirajları yerinde sayıyor, hattâ azalıyor. Demek ki “basın” diye piyasaya sürülen kâğıt parçalarına millet güvenmiyor. Bu güvensizliğe rağmen basından ödleri kopanlara yazıklar olsun!
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13168243
 Bugün : 2251
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605155
 Bugün : 196
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 398
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim