Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2393 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Necip Fazıl'ı anlatmak
Av. Mustafa Büyükgüner

  Sayı: 92 -

Kardelen’in 34. Sayısını Üstad’a hasretme kararını ilk duyduğumda içimi bir sevinç kapladı. Buruk bir sevinç… Çünkü bizler, kalbimizde “Kardelen” fikriyatının tatlı heyecanının çarpmaya başlamasından bu günlere gelene kadar hep Üstad’ı anlatan bir sayı hazırlayabilmenin ateşiyle yandık.

Yıllardır bizi takip eden gönüldaşlarımız bilirler. Yayın hayatına çıktığımız ilk günden beri dergiciliğin bir kadro işi olduğunu, meydan yerine çıkan bir derginin en önemli vazifesinin, hem kendi yazar kadrosunu, hem de okur kadrosunu yetiştirmek olduğunu sürekli tekrar ettik ve bir fikir dergisi için oldukça uzun ömürlü sayılacak on yılı geride bırakmamızı da, bu “realitenin” hep farkında olmamıza bağladık. Bu bilinçle hareket etmeye gayret ettik. Tespitimizdeki isabet, belki yıllar sonra yapılacak incelemelerle daha net ortaya konacak…

“Öyleyse kaleme almadaki zaafımızı derinden anlayıp, bunun acısıyla, hıncıyla ve azmiyle; etin baharatla dövülüp çiğ köfte yapılması gibi, ‘kalem talimleri’ ile pişecek ‘özel fikir timleri’ yetiştirmeliyiz.” (Ali Erdal), “… bir dershane dolduracak miktarda genç…” ile yola çıkan Kardelen’in, Temmuz 1992 tarihli birinci sayısındaki; bu gençleri ortaokul sıralarından itibaren yetiştirerek, liseden mezun olduklarında “fikir dergisi” çıkarabilecek seviyede bir “çekirdek kadro” haline getiren hocamızın yukarıdaki tespitleri de buna işaret etmiyor mu?

Şimdi 34. Sayıyı hazırlayacak olmanın tatlı heyecanına, bir de Üstad’ı anlatacak olmanın verdiği heyecan ve “hakkı teslim etme bilinci” ile “vazifeyi yerine getirme şuuru” eklendi. İçimi kaplayan sevincin ve yüreğimin; hasretiyle yarılan sevgilinin ufuk çizgisinde bir siluet olarak görününce aldığı hâl gibi; utanırcasına titremesinin sebebi de, aslında Üstad’ı anlatabilecek bir yazar kadrosunun Kardelen’in gelişmesi ile birlikte yetişmiş olmasındandır. Bunun için Allah’a hamd etmeliyiz.

Sevincimdeki burukluk ise Üstad’ı anlatmadaki zorluğun farkında olmamdan kaynaklanıyor. O’nunla ilgili yazılanlar, çizilenler ve söylenenlerin büyük bir kısmının yetersiz olduğunu hep düşünmüşümdür.

Halbuki, kitaplık çapta eser vermenin yanında, bir de Üstad’ın bütün yazdıklarını ve hayatını tek bir şeye, İslâm dâvâsına dayaması, O’nu anlatmanın –en azından elde değerlendirilecek verinin fazla olmasından– daha kolay olmasını gerektirmez miydi? Yakın sohbetlerinde “Bu evde içilen çay bile dâvâm içindir”; Çile'nin hemen başında da, “Benim fikir ve politika yoluyla gerçekleşmesi için savaştığım şey, bizzat şiirimin muhtaç olduğu insan ve cemiyet iklimidir. Ben böyle bir iklimin inşası cehdine bağlıyım” ve “Biz şiiri iman için bilmişiz; ve bu mihrak bilgiyi, her bilginin geçtiği bin bir yolağzı biliyoruz” diyerek yazdıklarının gayesini ortaya koymuyor mu? Üstad’ın bu sözleri bile O’nu anlatmak için işe nereden başlayacağımızı göstermekte…

Ömrü boyunca uğraştığı edebiyat dallarından birinde yazdıklarından herhangi birini ele alalım… Meselâ şiiri… İster dâvâsının bayraktarlığını yapmış en kuvvetli eserlerinden biri; ister Üstad’ın tam karşısında olanların bile gizliden gizliye okudukları ve neredeyse herkes tarafından bilinen, sadece birinin bile bir şâiri unutulmazlar arasına sokacağı şiirlerinden biri; hattâ isterse “Çile”de yer alan küçücük bir beytini incelediğimizde, kelimelerin dar kalıplarını parçalayarak mücerretlikten müşahhas bir fikre doğru yöneldiklerini ve hepsinin tek bir yolu işaret ettiğini görmez miyiz?.. Aynı ışıklı yolu, piyeslerinde, hikâyelerinde, konferanslarında, hattâ küçücük bir sohbetinde bile bulmak mümkün. Dâvâsından döndü diyenlere verdiği cevap seçtiği yolu nasıl da ortaya koyuyor: “Sabit olan biziz. Yaklaşan ve uzaklaşanlarsa onlardır.” Efendi Hazretleri’ne tâbi olduktan sonra kıskançlıkla beraber duyulan gizli hayranlığın daha önceki yıllarda nasıl dile getirildiğini o devrin edebiyat ve sanat dergileri yazıyor… İsminin, Üstad’ın etrafındakilerle beraber anılmasını, yeryüzünün en büyük övünç kaynağı gibi anlatanların yazdıkları övgü dolu yazılar da ortada… Ama yeterli olmuyor. O’na açıktan veya gizliden gizliye düşmanlık besleyenlerin yazdıkları bir yana; Üstad’a yakınlığı ile bilinenlerin bile nostaljik yazılarla, “Ne kadar da iyi insandı… Öyle de yaptı… Böyle de yaptı…” demesi, Üstad’ın ideolocyasını ne kadar anlatabilir ki?.. Bu da; Üstad’ın deyişiyle “Ademe mahkum edilmenin” bekâ âlemine uçup gittikten sonraki hâli olsa gerek… “Bizden olan ve görünen kim varsa Büyük Doğu’dan süt emmiştir”… Demek, süt emmenin ötesine gidememek dâvâyı küçük nostaljik çağrışımlarla anlatmaya ancak yetiyor.

Oysa bize göre; Üstad’ı anlatmaya öncelikle O’nun samimi bir müslüman olduğunu söyleyerek başlamak gerekir. Allah demenin dahi yasak olduğu bir devirde,

“Anladım işi sanat Allah’ı aramakmış

Marifet bu gerisi yalnız çelik çomakmış”

Diyen, cemiyetin yönlendiği ve yönlendirildiği yolun önüne bir bent gibi geçerek

“Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!”

Diye gerçekleri haykıran bir dâvâ adamından, bir mütefekkirden sadece “iyi şiir yazan” diye bahsetmek ve meseleyi bu noktada sonlandırmak biraz haksızlık olmuyor mu?

Bunun sebebi Üstad’ın yüklendiği yükün büyüklüğünden ve neredeyse bütün dünyayla giriştiği mücadelenin zorluğundan değilse nedendir?... Vefatına yakın neredeyse yalnızlığa terk edildiği en yakınları tarafından bile teessürle söylenmekte… Hattâ bunun Üstad da farkında olmalı ki, vefatına yakın yazdığı bir şiirde nasıl da sitemkâr:

“Lafımın dostusunuz, çilemin yabancısı,

Yok mudur, sizin köyde, çeken fikir sancısı?” (1980)

İlâhî Takdirin bu dünyada ona çizdiği yol kuru dikenliklerin arasından geçiyor. Bu yolun ahirette gül bahçesine açılacağına inanıyoruz. Bunu ümit ediyoruz. Ama bir realite olarak; Üstad’ın ilerlediği yolda onun yalnız kalacağı, tutulan yol kademe kademe zorlaştıkça ve nefsleri bir boyunduruk ile sıkıştırdıkça bu şöhret meraklıları tarafından yalnızlığa terk edileceği de ortada değil miydi?..

Belki bunun da en iyi farkında olan Üstad’dır:

“Ben, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;

Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir” (1939)

Ama üzerindeki sorumluluğu da en iyi kendisi biliyor ve bunu söylemekten hiç geri durmuyor:

“Ben, Allah diyenlerin boyunlarında vebâl;

Ben, bugünküne mazi, yarınkine istikbâl.”

Vazifenin zorluğunu bir de ondan dinleyelim:

“Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;

Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez”

Dâvâdan uzaklaşanlara karşı takınılacak tavrı da Üstad’dan öğreniyoruz:

“Kalacak kim var ki, dost tomarından?

O var!”

Necip Fazıl’ı anlatmanın zorluğu nereden kaynaklanıyor? Aslında hem bunun cevabını, hem Necip Fazıl’ın nasıl anlatılması gerektiğini de en iyi kendisi söylemiyor mu? Bu noktada susalım ve sözü mütefekkirimizin kendisine bırakıp tefekküre dalalım:

“Ben, taş kafalı komünistlerin, köksüz ve başıboş liberallerin, kanser virüsü Siyonistlerin, iç tahrip ajanı devrimcilerin ortaklaşa düşmanı olduğu ve sistemli şekilde ademe mahkum ettiği, okuma kitaplarından isminin kazındığı fakat buna rağmen meltemler, ürpertiler, zelzeleler sermeyi ve etrafına çelikten bir gençlik hisarı çekmeyi gaye edinmiş ve tam 44 yıl tek derece yön değiştirmemiş belâlı adamım ve bedbaht olduğum kadar mesudum…” 

(Kardelen yıl 11, sayı 34; Temmuz/Eylül 2002)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Ehl-i kubur ... - Sayı 118
Heybemden... - Sayı 118
Heybemden... - Sayı 117
Kanayan Yara... - Sayı 115
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Tüm gazetelerimizin toplam tirajı, 70milyon nüfusa karşılık, 3,5 milyon…
Elâlemin memleketinde tek gazete bile çift rakamlı tiraja sahip. Mesela Japonya’da günde 13 milyon satan gazete var.
Bizde nüfus artıyor, gazete tirajları yerinde sayıyor, hattâ azalıyor. Demek ki “basın” diye piyasaya sürülen kâğıt parçalarına millet güvenmiyor. Bu güvensizliğe rağmen basından ödleri kopanlara yazıklar olsun!
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13194410
 Bugün : 3657
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606306
 Bugün : 125
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 178
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim