Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1228 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Mekkenin fethinden çıkaracağımız dersler
Mustafa Gül

  Sayı: 96 -

Miladi 11 Ocak 630, Hicrî 8. yılın 20 Ramazanı. Mekke’nin fethi. Tarihte eşine az rastlanır bu olaydan alacağımız bazı dersler var:

1-Asıl Hedef

Gönüllerin Fethidir.

Fethin başlangıcı, gerçekleşmesi ve sonuçları bakımından dünya tarihinde büyük bir yer tutan olay.

10.000 kişilik ordunun komutanını biz tanıyoruz. Doğduğu, çocukluğu, gençliği, evliliği, 53 yıllık ömrünün geçtiği bu topraklardan ölümüne karar verildiği gece kaçarak kurtulan; gittiği şehirde rahat bırakılmayıp Bedir’de 1.000, Uhud’da 3.000, Hendek’te 10.000 kişilik ordularla üzerine saldırılan Rasulullah, bugün muzaffer bir komutan olarak şehre kan dökmeden giriyor.

Esir almak var mı? Yok.

Ganimet paylaşımı var mı? Yok.

El etek öptürmek var mı? Yok.

Şehri yağmalamak var mı? Yok.

Cariye ve köle almak var mı? Yok.

İntikam almak var mı? Yok.

“Gelin buraya! Beni öldürmeye karar vermiştiniz. Elinizden zor kurtuldum. Medine’ye kadar beni takip ettiniz. Yetmedi üç sefer ordular toplayıp üzerime geldiniz. Hesabını verin.”

Dedi mi? Yok.

Mekke’den gittikten sonra evini satmışlar, parasını yemişler.

Peşine düştü mü? Yok.

Peki ne yaptı?

Affetti, bağışladı. Hiç kimseye dokunmadı.

Allah’ın son Nebisi böylece gönülleri fethetti.

Gönüller İslâm’la şereflendi.

Düşman ve katı kalpler yumuşadı. Huzura kavuştu.

İki yıl sonraki Veda Haccında, 150.000 kişi Arafat’ta O’nu dinlerken gözyaşına boğuldu.

2-Amaç, Kan Dökmeden

Sonuca Ulaşmak

Mekke’nin fethinde Hz. Muhammed’in komutan olarak da eşsizliğini ve büyüklüğünü görüyoruz.

Seferin yönünü çok gizli tutuyor. Eşi Hz. Ayşe dâhil kimse nereye gidildiğini bilmiyor. Ordu toplanırken hiç kimsenin Medine’den dışarı çıkmasına izin verilmiyor. Her kabileden büyük bir katılımın olmasını sağlıyor. Bazıları yolda orduya dâhil oluyor. İlerlerken sağa sola yön değiştiriliyor. Küçük seriyyeleri farklı taraflara göndererek son ana kadar asıl hedefin Mekke olduğu saklanıyor.

O barış elçisi, kan dökülmesini istemiyor veya en az kayıpla zafere kavuşmayı plânlıyor. Gece vakti ulaşılan şehrin bütün çevresine ordu dağıtılıyor. İnsan sayısınca ateş yakılması emrediliyor. 10.000 ateşi gören Mekkeli, en az 30-40.000 askerin çevresini sardığını düşünüyor.

Telâşla ve korkuyla Nebinin çadırına koşan Mekke’nin yöneticisi Ebu Süfyan, şehri teslim etmekten başka çaresinin kalmadığını anlıyor. (O gece Müslümanlığı kabul ettiği de söylenir.) Sabaha kadar eve dönüşüne de izin verilmiyor.

“Ebu Süfyan’ın evine sığınanlar güvendedir!

Kâbe’ye sığınanlar güvendedir!

Evlerine giren her Mekkeli güvendedir!” sesleri arasında dönüp evine kapanıyor Mekke lideri.

Geceyi şaşkın ve korkuyla geçiren şehir halkının yapacak bir şeyi yoktur. Ne şehri koruyacak, toparlanacak bir zaman bulabilmiş, ne de başlarında bir komutan kalmış. O haşmetli, kibirli Ebu Süfyan, bir korkak gibi perdelerini çekmiş pencere kenarından Kâbe’ye yürüyen o muhteşem orduyu seyretmektedir.

Kolu-kanadı kırılmış ve gafil avlanmış Mekke halkı, korkuyla evlerine gizlenip olacakları beklemektedir.

Tam da plânladığı, düşündüğü ve de istediği bir sonuca kavuşmuştur büyük komutan. Tarihte eşine az rastlanır büyük bir zaferi kan dökmeden elde etmiştir.

Başarısını da gönülleri fethederek kutlamıştır.

3-Kulluğu Unutmamak,

Kusurlarımızı Telâfi Edip

Af Dilemek

Rasulullah Mekke’ye girerken zafer kazanan bir komutanın görünümü, büyüklüğü, tepeden bakışı, “açılın kral geliyor!” tavrı yoktur.

Başını devesinin boynuna kadar eğmiş gözyaşı akıtıyor. Dudaklarından “Estağfurullah, estağfurullah/Allah’ım beni bağışla/Allah’ım beni affet!” cümleleri dökülüyordu.

Allah’ın elçisi:  “Siz beni doğduğum şehirden kovdunuz, fakat geri almasını bildim. Sekiz yıl gibi kısa bir zamanda sizi yendim. Benim büyük bir adam olduğumu artık anlayın. Önümde diz çökün.” demeyecekti.

Demedi.  O, uyarıcı ve müjdeciydi. Merhamet sembolüydü. Böyle söylemek O’na yakışmazdı. Fakat “Allah’ım, bu günleri de bize gösterdin, kan dökmeden bir zafer nasip ettin, şükürler olsun!” diyerek etrafa tebessümlü bir yüzle bakıp, sevinç gösterisinde bulunması gerekmez miydi?

Fakat hayır: Gözyaşları arasında “Allah’ım beni bağışla!” diyerek dua ediyordu.

Allah’ın elçileri vahiyle yürür. Kendilerine ne indirildiyse onunla hareket ederler. “Nasr” Suresi’ni okuduğumuzda bunu daha iyi anlıyoruz:

“1-Allah’ın yardımıyla Fetih (Mekke) gerçekleşip önün açılır da

2-İnsanların akın akın Allah’ın dinine girdiğini görürsen,

3-Rabbine yönel, hamdet ve BAĞIŞLANMA DİLE! O, tüm içten tevbeleri kabul eder.”

Nasr Suresi’nin Medine’de, Hicrî 7. Yılda yani Mekke’nin fethinden az önce indiği kabul edilir.

Mekke’nin fethini ve insanların kitleler halinde Allah’ın dinine girişini müjdeler. Ve bu fetih günü Nebinin nasıl davranacağını bildirir:  “Rabb’ine hamdet ve O’ndan bağışlanma dile/af dile/estağfirullah de. O tevbeleri kabul edendir.”

Rasulullah ne yapıyor? Allah’ın emrini yerine getiriyor. Gözyaşları içinde Allah’tan af diliyor.

Nasr  Suresi’ni okurken hiç düşündük mü? Büyük bir zafer kazanılmış, insanların gönülleri fethedilmiş bölük bölük İslâm’a giriliyor. Bu durumda sevinç çığlıkları atıp, davullar çalıp, şenlikler düzenlenir değil mi? Fakat savaşın komutanı  af diliyor, gözyaşı döküyor?

Neydi kusuru?

Diyanetin son çıkan 5 ciltlik tefsirinde bu ayet şöyle yorumlanıyor: “Hz. Peygamberin günahtan korunduğu bilinmektedir (ismet). Buna rağmen ona Allah’tan af dilemesi emredildiğine göre bunun mânâsı ya ümmeti için, onların adına af dilemesi veya -günahtan uzak dursa bile- Allah’tan af dilemek kullukta kemalin gereği olduğu için “Allah karşısında alçak gönüllülük sergilemesi, her şeye rağmen ibadetlerini mükemmel görmeyip bu sebeple O’ndan af ve özür dilemesidir.”

Görüldüğü gibi ayetteki “Allah’tan mağfiret dile” emri Nebiye yakıştırılamıyor. Peygamberler ismet sıfatına sahiptir, yani günahsızdır, yani hiçbir kusur işlemez. O halde niçin af dilesin. Olsa olsa, diyerek başka gerekçeler sıralanıyor.

Nebiler hata yapamaz mı, kusur işleyemez mi?

Hz. Adem’in (Araf,7/22);

Hz. Nuh’un (Hud,11/46);

Hz. Musa’nın (Kasas,28/15);

Hz. Davud’un (Sad,38/24);

Hz. Yunus’un (Enbiya,21/87)

Yukarıdaki ayetlerde belirtildiği üzere işledikleri kusurlardan dolayı Allah tarafından uyarıldıklarını görüyoruz. Bu ikazları alan nebiler de hemen tevbe etmiş ve tevbeleri kabul edilmiştir.

Hatem-ül Enbiya Hz. Muhammed’in de bir kul olarak bazı hataları olmuştur.

Abese, Tahrim, Tevbe, Bakara gibi surelerde yapılan uyarıları okuyoruz. Peki Nasr Suresindeki bağışlanma dileği, hangi kusurundan dolayıydı? İniş sırasına göre ilgili ayetlere baktığımızda bunu anlayabiliriz.

1-Hicrî 1. Yılda, Bedir savaşı öncesi 92. sırada inen Muhammed Suresinin 4. ayeti: “Düşmanla savaş alanında karşılaştığınızda, boyunlarını vurun. İyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da alınan esirleri sımsıkı tutun. Daha sonra savaş esirlerini ya karşılıklı (bedel alarak) ya da karşılıksız serbest bırakın.”

2-Hicrî 2. Yıl, Bedir Savaşı sonu, 95. sırada inen Enfal Suresinin 67. ayeti: “Kıran kırana yapılan bir savaş sırasında, düşmanı iyice etkisiz hale getirmeden, hiçbir Nebinin esir alma hakkı yoktur. Siz dünya malını istiyorsunuz.”

Bedir Savaşı öncesi inen ayette müminlere bir yol haritası çiziliyor. Savaşta kesin bir zafer elde etmeden ganimet için hemen esir almayın deniliyor. Bu ayette ayrıca alınan esirlere nasıl davranılacağı açıklanıyor. Onları bedelleri karşılığında, bedel ödeyemiyorlarsa bedelsiz serbest bırakın. (Bu ayet aslında, köle ve cariyeliğin kaldırıldığının kesin delilidir.)

Bedir Savaşı sonunda inen Enfal Suresinde ise Nebi ve arkadaşları yaptıkları yanlıştan dolayı ikaz ediliyor, uyarılıyor,” yanlış yaptınız” deniliyor. Bedir Savaşı sırasında düşman bozguna uğratılmış kaçıyor. Düşman perişan olmuş, ellerinde derman kalmamış, savaşacak cesaretleri gitmiş. Niçin onları Mekke’ye kadar kovalamadınız. Mekke’yi o gün fethedebilirdiniz. Daha sonraki saldırılara da uğramazdınız. Siz ne yaptınız, dünyalık için, ganimet için, mal mülk için acele ettiniz hemen esir almaya başladınız. Halbuki daha önce gönderilen ayette savaş sırasında nasıl davranacağınız açıkça bildirilmişti: “Savaşta düşmanı iyice bozguna uğratıp, sonra esir alın.”

Burada Nebinin kusuru, komutan olarak savaşı yarıda kesip,  ganimet peşine düşen ordusuna müdahale etmemesidir.

3-Hicrî 6. Yıl, Hudeybiye Antlaşması sonu, 110. sırada inen Fetih Suresinin 1, 2 ve 3. ayetleri: “Elbette sana tartışmasız bir fethin önünü açan Biziz. Bu sayede Allah, senin geçmiş ve gelecek tüm hatalarını bağışlayacak; ve sana olan nimetini tamama erdirecek ve seni dosdoğru bir yola yöneltecektir. Nihayet Allah seni, saygın ve müstesna bir zaferle destekleyecektir.”

4-Hicrî 7. yıl, Mekke’nin fethinden az öce, 111. sırada inen Asr Suresi.

Hudeybiye Antlaşmasıyla bir barış ortamı doğmuş. Her tarafa tebliğciler gönderilmiş. İnsanlar İslâmla tanışmış. Artık akın akın İslâma koşuyor.

Bedir Savaşından sonra 6 yıl geçmiş. Nebi ve arkadaşlarının Bedir’de erken davranıp esir alması sonucu geciken Mekke’nin fethi ufukta görünmüş. Fetih Suresinde bunun müjdesi veriliyor, Asr Suresinde de o gün yapılacaklar dile getiriliyor.

İşte Mekke’ye girerken, bize biraz garip gelse de ayetlerin ışığında yürüyen Rasulullah’ın farklı davranması düşünülemezdi: “Allah’a hamdedip bağışlanma dileyecek, “beni affet” deyip, gözyaşı dökecekti.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Mekkenin fethinden çıkara... - Sayı 96
“Zulmedenlere meyle... - Sayı 78
Şaşkın insan... - Sayı 76
Kur'ân'la Kur'ân... - Sayı 75
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Marksizm’in, her şeyin cevabını veremediği, “ilk insanı ve tabiatı kim yarattı” sorusuna “bunu ortaya atmakla tabiatı ve insanı yok farz etmiş oluyorsun. Bundan vazgeçersen, bu soruyu sormaktan da vazgeçersin” demesinden(diye karşılık vermesinden) anlaşılmaktadır. Ancak her şeyin cevabını verebilecek bir kriteryuma sahip olan “benim düzenimi kabul et, kurtulursun!” deme hakkına sahiptir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13191657
 Bugün : 904
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606213
 Bugün : 32
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 178
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim