Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5753 kez okundu.     24 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

De?i?imin Ardyndaki Yzler
Ayşe Sena Ünsal

  Sayı: 51 - Ocak / Mart 2006

Yıllardır müdavimi olduğum otobüs durağında yine tek başıma bekliyordum. Yalnız olduğum zamanlar ilgim çevreye dağılır ister istemez gözlem yapmaya başlardım. O gün de diğer günlerden farksızdı.

Aradan 20 dakika geçmesine rağmen üniversite istikametinde yol alacak olan otobüsümüz hâlâ gelmemişti. Yanıma 19-20 yaşlarında genç bir kız sokuldu. Beklediğim otobüsün gelip gelmediğini soruyordu. Gelmek üzere olduğunu söyledim. Bir önceki otobüsü kaçırmış olmalıydım. Gözlerim soru soran kıza doğru kaydı. Fosforlu yeşil ve siyah çizgili tayt, kırmızı mini etek, sarı babet ayakkabılar, fosforlu yeşil kısa kollu tişört, kollarında rengarenk bilezikler, etekten daha uzun; diz kapağına sarkan kot bir çanta, kazınmış bir kafa, burnunda hızma, kulağında bir sürü küpe… Ürpertici bakışlar kaplamıştı yüzümü. Tüylerim diken diken olmuştu. Neydi bu?.. Bu genç kızın psikolojik sorunları olmalıydı. Yoksa bu kadar bir birinden alâkasız aksesuarı öz güvenle bir insan nasıl taşırdı?..


O sırada beklemiş olduğumuz otobüs geldi. İçinde tek tük kişiler vardı. Bu sefer daha büyük bir dikkatle giyimlerini inceledim. Kültürümüzden, değerlerimizden, benliğimizden bir eser göremedim. Ben yıllardır bu otobüse binerdim. Ben fark etmeyeli gençlik ne kadar dejenere edilmişti… Bundan on yıl önce gençler ellerinde ders notları sessizce aralarında tartışırlar veya okumaya çalışırlardı. Hepsi birbirinden hanımefendi, beyefendi genç nesil nereye kayıp olmuştu? O sırada örtülü bir kız daha bindi. Bu da diğerlerinden farksızdı. Ekoseli bol paça pantolon, üzerinde kısa kot etek, belde bir ceket, topuzlarının dolgu yapıldığı her halinden belli bir örtü, (v) yakalı bir tişört, boynu açık, kolları üç kat kıvrılmış bir ceket, alâkasız takılar, spor ayakkabılar, bir karış makyaj, ağzında sakız ve yine o dizde çantalar. Bu kızımıza örtülü demeye dilim varmıyor. Çünkü o da genç kardeşimizin üzerinde bir aksesuardan farksız. Bir başkasında ise file çoraplar… Eskiden genç kızlarımızın boynunu süsleyen kolyeler yerini kalem şeklindeki volkmanlere devretmiş. Gözlerim doldu. Atalarımız bu topraklarda canlarını bu günleri görmek için mi feda etmişti? Eşimin dedesinin yedi kardeşi birden Kurtuluş Savaşımızda şehit olmuştu. Bu günleri görseler; dökülen kanlarımız heba mı olmuş derlerdi…

Hangi kültüre bağlı olduğu belli olmayan saygısız bir nesil gelmekteydi. Popüler kültür diye ifade ettikleri, aslında ne olduğunu kendileri de bilmediği bir kültür karmaşası… Mutlular mıydı? Elbette ki hayır. Bir boşluğun içinde boğulmak üzere olduklarından habersiz yüzüyorlardı.

Daha önce de bu tarz olaylar yaşamıştım. Fakat bu kadar ciddi bir durum olduğunu düşünemediğim için kişiselleştirmiştim. İki yaşındaki kızım (11 kg) Mehlika İkbal ile kalabalık bir otobüse binmiştim. Geneli öğrenci dolu otobüste arkaya doğru ilerlediğimde bana o gençlerden biri değil de 50 yaşlarında bir amca yer vermişti ve etraftaki gençler hiç umursamadan sohbete devam ediyorlardı. Ben o gençlerin adına utanmış ve oturmak istememiştim. Ama nafile vurdumduymazlık had safhadaydı. Biz farklı bir nesildik, yardım etmek ve yer vermek için yarışırdık. Bize geçen zaman zarfında ne olmuştu? Bizler; “Küçüklerini sevmeyen, büyüklerini saymayan bizden değildir,” diyen bir peygamberin ümmeti değil miydik? Hep bu düsturlarla yetişmedik mi? Eğitim düzeyi her geçen gün artan ülkemizi bu günlere getiren sebepler neler olabilirdi? İnsanları bencilliğe iten, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen zihniyet içimize nasıl girebilmişti?

Şehrimizdeki önemli liselerden birinde öğretmenlik yapan bir arkadaşım; artık öğrencilerin, öğretmenlerini okulda dahi saymadığından, çata çat cevap verdiğinden bu mesleği gereği gibi yapamamaktan yakındı. Aklıma ABD’de lise mezunu öğrencilerin %60’ının okuma yazma bilmediği; öğretmenlerin ise “Biz sınıfta kimse kimseyi tabanca ile vurmazsa kendimizi başarılı sayıyoruz” deyişi geldi. Türkiye de böyle bir kaosa doğru mu gidiyordu? Teknolojik imkânlar doğrultusunda eğitim seviyesi arttıkça niçin insanlarımız evlâtlarını yetiştirmekte aciz kalıyordu? Bu düşünceler beynimi kemirirken otobüsün hastaneye geldiğini fark etmedim bile. Başhekimlikte onaylatmam gereken evraklar vardı. Sıra beklerken 7-8 kişilik bir öğrenci grubunun konuşmaları bütün koridoru çınlatmaktaydı. Üzerlerinde askılı pantalonlar, kalın zincirler, dövmeler, ilginç yüzükler, argo sözcükleri ile farklı güruhları anımsatsalar da bunlar Türk’tü. Konuştukları dil ise neceydi bilinmez. Kimisi boş koltuklar olmasına rağmen yerlere oturmuştu. Yaşlı bir amca büyük bir samimiyetle iletişim kurmak adına yanlarına yaklaştı ve sordu:

“Çocuklar hangi fakültedensiniz?”

“Eğitim fakültesi amca.”

“Aaa öyle mi? Ne kadar güzel evlâdım. Demek öğretmen olacaksınız. Ben de emekli öğretmenim. Yeni nesilleri yetiştirmek çok önemli bir görevdir, herkese nasip olmaz.”

“Boş ver bunları amca. Bizler aslında tiyatrocuyuz. En basit eğitim fakültesi geldi de ondan girdik. Öğretmen olup napçaz? Sürüncez mi?”

Ardından ise büyük bir kahkaha koptu. Amca şaşkın ve üzgün, başı öne düşmüş bir halde yerine oturdu. Birden on yıl sonrasını düşündüm. 9 yaşındaki oğlum Alperen Mirza’yı o gençlerin arasında... Çıldıracak gibi oluyordum. Benim çocuğum bunlardan biri asla olmamalıydı. Öğle ezanı okunduğunda kaçırmamak için okula gitmeden anneannesinde kılan, eve geldiğinde önce okulda kaçırdığı ikindi namazının kazasını kılan bir çocuk böyle bir duruma gelebilir miydi? İşte o zaman bu neslin neden yozlaştığını anladım. Tohumlar güzel atılmamış, güneş görmeyen yerler seçilmiş, çapa yapılmamış, su vermek yerine tarlalar kurak bırakılmıştı. Hasat mevsimi geldiğinde ihmal edilmiş, bozulmuştu bütün mahsuller. Demek ki her şey yetiştirmekte saklıydı.

Eğitimli ve diplomalı anneler eşitlik uğruna kendilerini dışarıya atmış ve çocuklarını eğitimsiz, bilgisiz, vasıfsız, hatta sevgiden yoksun ellere emanet etmişler. Yani bir anlamda feda etmişlerdi. Böylece anne sevgisinden ve ilgisinden yoksun çocuklar güneş görmeden yetişen meyveler gibi acı ve bozuk yetişmişlerdi. O gençleri alsanız ve bire bir konuşsanız kim bilir içlerinde ne cevherler gizlidir. Belki kendileri ne kadar özel ailelerin çocuklarıdır ve eminim ki şu anda bulundukları durumdan onlar da memnun değildir. Gerçek anne sevgisi ve şefkati ile yetişseydi eminim ki çok farklı yerlerde ve konumlarda olurlardı. Kaliteli zaman geçiriyoruz diye kendilerini aldatan; çalışan anneler bilmelidir ki; her çocuk eve gelince kapıyı mutlaka annesinin açmasını ister. Hangi çocuk cahil de olsa annesine sarılıp bir tabak çorbayı annesinin elinden yemek istemez? Önemli olan elbette ki kaliteli zaman geçirmektir. Fakat yarım saat kaliteli zamanla 24 saat asla birbirine eş değildir. Evde olup çocuklarıyla bire bir ilgilenen her dakikasını kaliteli geçirmek için didinen annelerle dolu çevremiz. Mutlaka ikisinin arasında bir fark olacaktır.

İkiye bölünmüş durumda olan genç neslin bir bölümü edebiyat, bilim ve sanatla uğraşırken diğer bölümü ise ne olduğunu ifade edemedikleri bir popülaritenin ardında gidiyorlar. Bundan 30-40 sene evvel büyük annelerimiz belki yüksek okul mezunu değildi fakat çocuklarını yetiştirmeyi bir değer addediyordu. O nedenledir ki onların yetiştirdiği nesiller şu anda saygın bir kitle haline gelmiş durumda.

Çocuklarınıza ne verirseniz onu alırsınız. Sevgi ve saygı ile beslerseniz, sevgi saygı; kin, nefret, bencillik ve aşağılık duygusuyla besler veya hiç ilgilenmezseniz de karşınızda kendi kendini yetiştiren dejenere edilmiş bir nesil bulursunuz.

Böylesine kötü bir çizelgeden sonra kendi yakın çevremdeki gençlerde gördüğüm güzellikler ise beni umutlandırmakta. Bire bir ilgi ve büyük bir titizlikle yetiştirilen bu çocuklar son derece akıllı, saygılı, sevgi dolu ve mükemmel bir bilgi dağarcığına sahip. Çünkü kendilerine sevgi, saygı ve en önemlisi değer verilmiş. Ne istedikleri sorulmuş, eğer uygun değilse alternatifler sunulmuş. Başkaları tarafından doldurulacak boş bir nokta bırakılmamış. Bu çocukların bazılarının annesi ilkokul mezunu bayanlar. Ama kendilerini evlâtlarına adamış, bu uğurda kendilerini yetiştirmiş kimseler. Buradan da anlaşılacağı üzere yozlaşmış genliğimizin en büyük sorumlusu ailelerdir. Diğer kötü etkenleri yok saymıyorum. Onları tamamıyla saf dışı edemesek de; ilgi, sevgi ve saygıyla bertaraf edebileceğimize inanıyorum.

Bilin ki kainatta asla boşluk yoktur. Eğer siz boşluk bırakırsanız doldurulur. Kendi kültür ve değer yargılarını bilmeyen bir çocuk diğer ortamların göz alıcı yanlarına aldanabilir. Şiddet, uyuşturucu batağı ve diğer bir çok negatif duruma ancak çocuklarımızı gerçekten tanımaya çalışarak ve onlarla arkadaş olarak karşı koyabiliriz. Düşmanımız öylesine kuvvetli ki dört bir yandan bize saldırmakta. El ele verdiğimiz takdirde güçleniriz ve çocuklarımızı kötü niyetli üçüncü grupların esiri olmaktan kurtararak; değerlerine bağlı dürüst bir nesil yetiştirebiliriz. Çocuklarınızı alın ve özel yerleri ziyaret edin. Yaşına uygun kültürel faaliyetleri takip edin. Gelmek istemiyorsa sevdiği arkadaşlarının aileleri ile bağlantı kurun. Biz çocuklarımızı grup olarak gezdirip eğitmeye çalışıyoruz. Bunun için çaba sarf ediyoruz. Oğlumla yaptığımız son aktiviteyi size aktarmak istiyorum. “Mevlâna Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Derneği”nin Karabaşi Tekkesinde düzenlediği sohbet ve “Sema Gösterilerine” katıldık. Belki bu bizi etkilemekten uzaktı. Fakat oğlumun hayatında bir perde daha açıldı. Arkadaşlarına anlatacağı bir konusu daha oldu. Binanın el işlemeciliği, görkemi dahi onun hayal âlemine bir pencere daha açtı. Pazar günleri babasıyla Ulu camiye sabah namazına gitmesi, dedesi ve babası ile yaptığı dağcılık ve sohbetlerde bunlardan bir kaçı.

Gençlerimizi yetiştirmek için hedeflerimiz ve bu hedeflere ulaştıracak metotlarımız olmalı. Bunun yanı sıra Hz. Nuh(as)’ın oğlu Kenan’ı kurtaramadığını da unutmamak gerekir. Her şey nasip kısmet işidir. Biz elimizden geleni yapalım gerisini Allah’ın takdirine bırakalım. Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi;

“Tohum saç, bitmezse toprak utansın!

Hedefe varmayan mızrak utansın!

Onu sürdürmeyen çırak utansın.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : murat    06.05.2008
Yorum : Çok güzel bir yazı. Başarılarınızın devamını beklerim




Ekleyen : mert    03.05.2008
Yorum : Çok güzel bir yazı. Başarılarınızın devamını beklerim.




Ekleyen : KARDELEN    12.06.2007
Yorum : BU YAZIYI YENİ KEŞFETMEME RAĞMEN HARİKA BİR YAZI KALEMİNİZE SAĞLIK DEVAMINI BEKLİYORUZ. saygılar




Ekleyen :     18.04.2007
Yorum : Değerli ablacığım,Bende birzamanlar (çok değil iki sene önce) yazınızınbaşında bahsettiğiniz öğreenciler gibiydim.Ama şimdi çok şükür aslıma döndüm.Üniversiteden bir arkadaşım vasıtasıyla...Ben derim ki onlara biraz daha sevecen ve yakın olmalıyız.Bazıları tam bir arayış içindeler.Sanırım sizlere çok iş düşüyor.




Ekleyen : Cemal ?eltik    18.04.2007
Yorum : Necip Fazıl'ın tohum saç bitmezse toprak utansın mısrası guzelde....O toprağı çoraklaştıran ,işlemesini bilmeyen büyüklere siz ve sizin gibilerin sözleri ulaşabilse.




Ekleyen : Dr.Mustafa Akpynar    18.04.2007
Yorum : Peygamberimizin her ev bir okul olması ile ilgili sözleri ne kadar güzel değilmi öncelikli olarak annelere çok iş düşüyor




Ekleyen : H?sniye Birlikccan    16.04.2007
Yorum : Yazınızı okurkende düşündüm bu eğitim sistemi nasıl değişir diye.Eşim kız çocuklarını okutmaktan yana değil.Çok şükür ki iki oğlumuz oldu.Ama yinede çevre ve okul bizim verdiklerimizi yıkmak istiyor sanki..




Ekleyen : Aysun Yenilikci    16.04.2007
Yorum : Dilerim bizim çevremizde de sizler gibi kimseler olur.Acaba kardelen vasıtası ile hiç olmazsa ayda bir karşılıklı yazışmalarımız olabilirmi.Mesela ayın belli bir günü mesenger ile aynı saatlerde sorunlarımızı paylaşırız .Dergi yönetimi ne der?




Ekleyen : Sel?uk Birley    15.04.2007
Yorum : Hani bir reklam vardı.Bilmem hatırlarmısınız.Çok çalışmam lazım çok.Çocuk yetiştirmek ve gençlik le ilgilenmek çok önemli.Bunun için kendimizi yetiştirmeli ve bu işe soyunurken donanımımız tam olmalı.Birde bu iş biraz yürek işi.Öyle degilmi.?




Ekleyen : aynur karan    15.04.2007
Yorum : Yazınızı dikkatle okudum.Bende sokak çocukları ile ilgili dernek çalışmaları yapan ve kendide anne olan biriyim.Yapmamız gereken çok şey var .Sanırım ilk önce özümüze dönmeliyiz. Biraz zor olsada.....




Ekleyen : nursen    07.04.2007
Yorum : çok ince noktalara değinmişsiniz herşeyin düzene girmesi için daha vakit var sanırım




Ekleyen : ganimet    07.04.2007
Yorum : bu yazınız sanki benim için yazılmış.yaptığım hataları görmek çok güzel




Ekleyen : serap    07.04.2007
Yorum : daha önce derginizi hiç okumamıştım. yazılarınıza internette sötf yaparken ulaştım. diğer yazılarda beni çok etkiledi. Daha önce her satırı okunmaya layık bu kadar kapasiteli bir dergi ile karşılaşmamıştım. sanırım bu fikir dergisi olmasından kaynaklanıyor. her sayınıza ulaşacağıma söz veriyorum yazınız çok etkileyici




Ekleyen : Ay?enur Belen    04.04.2007
Yorum : Evet anneler haydi önce kendimizi yetiştirelim.Çünkü evlatlarımızı yetiştireceğiz.Onlar bize emanet.Haklısınız Sena Hanım kaliteli zamanlar geçirmek gerek.Yatıp uyuyacak zaman değil.




Ekleyen : emel ayan    27.03.2007
Yorum : bu yazınızdaki değerlendiemeleriniz yine çok etkileyici teşekür ederiz




Ekleyen : nuran atasever    27.03.2007
Yorum : ilginç bir üslubunuz var öykülerle harmanlanmış yazılarınızı sürükleyici buluyorum her sayıda yazınızı okumak isterim




Ekleyen : ahsen bayburt    27.03.2007
Yorum : bir annenin bakış açısıyla okuduğum yazınızı çok beğendim. fakat tek kişinin çabası her şeye yetmez tüm aile destek vermeli teşekkürler




Ekleyen : z?mr?t    27.03.2007
Yorum : yazınızı çocuk yetiştirmenin çok kolay olduğunu sanan, eğitimci geçinen doslarıma okuyorum ve belirttiklerinize gönülden katılıyorum insanlar kendini geliştirmek isterken biricik çocuklarını yetiştiremiyorlar.




Ekleyen : ESRA    27.03.2007
Yorum : YAZINIZ ÇOK GÜZEL KALEME ALINMIŞ.




Ekleyen : hatice aslan    27.03.2007
Yorum : böyle düşünenler oldukça gelecek nesillerden umutluyuz , yeni fikirlerinizi de öğrenmek isteriz.




Ekleyen : Karanfil    
Yorum : Çok güzel bir yazı. Başarılarınızın devamını beklerim. Yeni yazınız için çok sabırsızlanıyorum.




Ekleyen : ezyen    
Yorum : Değerli kardeşim, yazınızı dikkatle okudum.Görüşlerinize ve verdiğiniz fikirlere tamamen katıldığımı belirtmek isterim.Evlatlarımız için bahsettiklerinizden daha fazlasını yapmak zorunda olduğumuz ihmal edilmemesi gereken bir gerçek.Vermiş olduğunuz gençlik örneklerinin yanı sıra muhteşem bir gençlikte onların karşısına dikilmek üzere hızla geliyor.Annelerimizin ve ablalarımızın emekleri bence boşa gitmiyor.Aynı üstadın söylediği gibi:'SURDA BİR GEDİK AÇTIK MUKADDES Mİ MUKADDES EY KAHPE RÜZGAR ARTIK NE YANDAN ESERSEN ES.'




Ekleyen : H?seyin EROL    
Yorum : Değerli kardeşim bir çocuk yetiştirmenin,zorluğunu en güzel şekilde inançlarına ve örfüne bağlı insanların ne kadar zor olduğunu ortaya koymuşsun.Bizler na kadar uğraşırsak uğraşalım Dip aşısı tuttumu kolay kolay aslına dönmez.Bize bu aşıyı malesef başımızdaki yöneticiler dahil.Hertürlü emperyalizim fikirleriyle dip aşısın çocuklarımıza yapıyorlar.Senin tektaraflı gayretlerine sonunda cocuğuda yalnızlığa iter.Onun için bir olalım iri olalım. saygılarla




Ekleyen : h?lya esen    
Yorum : Yazınızı okurken egitimci kimliğimle okudum.evet gençlik dejenere olmuş durumda.bu sayıda bende yazmak ıstemiş ve sizin gibi bir yorum düşünmüşdüm.gençlere vede çocuklara bir şeyi yasaklarken yada uzaklaşmalarını isterken diyelim...Muhakkak alternatifler sunmalıyız. Onları ilgilerini çekecek ve zararlı olmıyacak şeylere yönlendirmeliyiz derim.Onun içinde gerek ebeveynler,gerekse biz eğitimciler devamlı araştıracak ve yeniliklere açık olacağız.Ama sizinde dediğiniz gibi örf ve adetlerimize ters düşmeden.selamlar....





 
Yüreğimiz kan ağlıyor!... - Sayı 73
Eğitimde çıkış noktası... - Sayı 72
ESMA’ÜL HÜSNA İLMİ ... - Sayı 66
ESKİ BİR FOTOĞRAF KARESİ... - Sayı 65
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


“Yeni Dünya Düzeni” diye bir şey attılar ortaya… Ondan sonra ne ses çıktı, ne soluk… “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri, boşluğun sessizliğini dinlemek gibi bir şey mi acaba?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13186802
 Bugün : 817
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606023
 Bugün : 20
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 100
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim