Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     553 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Sosyal Medya Mizahına Eleştirel Bir Bakış
İlkay Coşkun

  Sayı: 113 -

Hızlı tüketim çağında olan günümüzün mütebessim ve puslu insanının hoyrat kullanım metalarından birisinin de mizah olduğunu söylersek; keşmekeşliğe, curcunaya bir olgu daha eklemiş oluruz sadece. Bu konu dâhilinde de tüket at çılgınlığı birçok alanın öteki yüzü olmaya devam ediyor maalesef. Bu notu buraya bir motto olarak bırakıp asıl mevzumuza dönelim. Sıkılan, bunalan, sıradanlaşan çağımızın insanının, bunları unutturucu kurtarıcılarından birisinin de mizah olduğunu söylesek yanlış olmaz. Her ne kadar şekil, form ve anlayış değişikliği de olsa özünde benzer argümanları ihtiva ettiği gözüküyor. Düş fakiri ve çorak bir gelecek ümitsizliği taşıyan insana bir yüz gülümsetici görevini ifa ediyor olmasına ne diyelim amenna… Günümüzün insanının içine dâhil olduğu mizah konusunu sosyolojik ve psikolojik açıdan etraflıca ele almakta gerekir hatta psikanaliz boyutlarıyla da uzun uzun tahlillere dalmak elzem olacaktır. Ama biz duyduğumuzla, hissettiğimizle ve bildiğimizle kifayet edelim.

Nasrettin Hoca, Keloğlan, Karagöz-Hacivat, Bektaşî, Dümbüllü, Ortaoyunu gibi mizahî yönleri ağır basan değerlerimizin yanında bu alanda yol kat etmiş yazarlarımız, filmlerimiz ve bunlarla paralel genel anlamla insanımızın mizahî yönünün gelişmiş olduğu söylenegelmektedir. Gerek Türk ve Müslüman kimliğimizden, Akdeniz ikliminden, coğrafyadan, mozaik kültür yapımızdan, genetikten ve irsiyetten gelen bol cihetli bir nükte anlayışımızın olduğu muhakkak. İşin teknik boyutunu bir tarafa bırakıp öze ve insanımıza dönecek olursak... Sabah uykudan kalkan avare insana iç hoplatıcı, yürek gayretlendirici ve hatta sızlatıcı şarkı ve türkülere vurması gibi bir ruh taşıyıcılığımız var. Her ne kadar düğünlerde, halaylarda oyunlara nazlı kalkmamız olsa da hep bir eğlenceli yönümüz olagelmiştir. Günümüzün modasıyla eğlenceli tik tok sayfaları, filmlerden alıntılanmış kısa video görüntüleri, doğal insanların şaşırtan halleri, konuşmaları gibi bu listeyi pekâlâ çoğaltabiliriz. Paradoksal cihette kafa dağıtmanın bir argümanı hüviyetinde kimlik kazandıran bir durum her an gözümüzün önünde ve çevremizdedir. Biraz daha özele inecek olursak... Kemal Sunal'ın filmlerinden alıntılanan kısa bölümler ve ayrıca anlık yakalanmış kimi görüntü ve resimlerin dikkatleri celp edici şekilde bolca paylaşılması, müdavimlerin ruh halini, bilindik karakterler üzerinden yerine göre ironik boyutlarıyla mizaha (ç)evirilerek sunulması ve tüketilmesi en çok dolaşımda olanlarıdır.

Mizahın sergilenme şekilleri farklı farklı herkesçe malum. Sunum, tarz ve farklılıklar toplum katmanlarına, eğitim seviyesine, yaş durumuna göre değişiklikler gösterse de özde aynı amaca hizmet etmesi ve ortak yönlerinin de olması önemli bir vakıa. Yabancı ülkelerden uyarlama-araklama-replikasyon yöntemleriyle genişletilen-oburlaştırılan-çoğaltılan bu alanlar her geçen gün yeni doğumlarla birlikte kendine yeni büyük pastalar bulmakta, hiçbir zorluk çekmemektedir. Belki de varlıkta, rehavette üretilemeyen mizah; zor şartlarda, yoklukta daha çok gürbüzleşip vücut buluyor. Ayrıca mizahın, insanlara motivasyon sağlamasının yanında madalyonun diğer yüzü diyeceğimiz küfür-fücur alanlarında da bir argüman olarak görev ifa ettiğini de göz ardı etmemek gerekir. Toplumu, nesilleri dönüştürücü, daha çok eğlenceye yönlendirici taraflarına da dikkat çekmek gerekir. Sadece tu kaka bir anlayış değil bu bahsettiğim tabii ki. Matah bir argüman da değil. Mutfakta kullanılan bıçağın gerekliliğinin, faydasının yanında, bir cinayet aleti olarak kullanılmasına bir vurgu niteliği taşımaktadır bahsettiğim.

Her şeyi satışa çıkaran insan; maddenin yanında, soyutu da vitrine koymaktan çekinmemektedir. Bu durumdan en çok da nasiplenen aşk olmuştur. Nasıl ki misafirler için en gerekli olan barınma ve yeme-içme ihtiyacı yüzünden, misafirperverlik özelliğinden geliş(tiril)meyen otelcilik ve lokantacılık sektörleri kapitalizmle yenik düşmüş ve birlikte ayyuka çıkıp tek tük yorgun otellerin yerini çok yıldızlı otellere evirilmiş ve yemekleri, rahmetli Erol Taş'ı kıskandıracak boyutlara taşınarak lükse kaçması gibi mizahın da her türlü mecrada para kazandıran bir yer olması kaçınılmazlığını yaşıyoruz. Meselâ disipline edilerek, kurgu ile geliştirilen komedyenlik mesleği bir takım kimselerin bacasız fabrikaları olmamış mıdır? Uçuk fiyatlara alınan kimi komedyen gösteri biletleri, bir kahkahaya kaç lira tekabül etmektedir sorusuyla müşterileri karşılamaktadır.

Günümüzün insanının yaşadığı hızlandırılmış zaman, romanların, klasik eserlerin orijinalini okumak yerine, özetlerinin okunması önceleniyorsa, uzun uzun yazıların yerine kısa özlü aforizmalarla okuma ihtiyacı bastırılıyorsa, sohbetle demlenip uzun uzun yemek zamanlarının yanında, beyni çarçabuk uyarıcı şeker ve karbonhidrat ağırlıklı fastfood kolaycılığını taşıması gibi bir durum yaşanıyor. Yani demem o ki iki saatlik bir filmi izlemek yerine, film içerisinde yer alan 2-3 tane mizahî sahne bölümünü alarak geniş ve uzun zamanı kırparak kullanılıyor. Sadece mizahî bölümler alıntılanarak kolaycılara af edersiniz izleyicilere sunulmaktadır. Bu bakış açısı birçok alanda kendisine koza bulabilmektedir. Türlü türlü gıdalar tüketerek vücuda alınacak proteinler, minareler yerine bir ilâç kapsülüyle, müşteriye farklı farklı ticarî metalar şeklinde alternatifler olarak sunulması gibi bir alicengiz oyunu taşıyor. Bu konsantre haller olumsuzluklarıyla her daim önümüzde duruyor.

Toplumlarda ara renklerle geçişleri olan sınıflarda tüketilen mizahta farklılaşma olmakta. Avamın güldüğü, paylaştığı mizah; entelektüel, okumuş ve hatta cebi daha çok para gören tabakada değişime uğraması, farklılıkların olması pekâlâ mümkün. Birinin katıla katıla güldüğü bir hal başka birinde banal ve matah bir anlam ifade edebilmektedir. Ama her halükârda toplumun ortak paydası da olan mizahı, milletin kendinden menkul bir öz de taşıdığını da söyleyebiliriz. Mizah, kimi yerde hayata pozitif bakabilmenin araçlarından biriyken başka bir cihetten de boş işlerin, matahlığın vücuda bürünmüş bir hali de taşımıyor değil sanki. Kendini salan kimi insanın nerde tırak orada bırak uyuşuk ve boş vermiş halini de taşımakta. Gayle-sorumluluk-endişe taşımamayı kendisine şiar edinmiş bir insan modelinin dünyaya ve çevresine havale ettiği bütün sorumlulukların uyutulması ve devredilmesi gibi bir hal. İnsanlığın tüketim alışkanlıkları, sunulanlar üzerinden belirlenmektedir. Misafirin önüne gelen ikram kadar nasiplenmek gibi bir durum bu. Bu sunular insanın zaaflarından, biteviye gereksinmeleri üzerinden şekillendiği de bir vakıa. Bunun gibi açık büfe, serpme kahvaltı ve bunun gibi bilumum pazarlamalar hep bir zamane uygulamalarından değil midir?

Günümüzde ihtiyaç zannedilen birçok şeyi tedavüle sokup artırdılar da artırdılar... Maslow'un ihtiyaç hiyerarşisini hep yetersiz buldular. Geleceğin dünyasında, konumuz dâhilinde en az bir mizah kanalına üye olma, senede en az bir kaç komedyen gösteri bileti alma gibi sahte ihtiyaçlar belirlenirse şaşırmamak gerekir. Her şeyin fiyatlandıran, her şeyin fiyatının olması gerektiğine inandırılan şaşkolozlara af edersiniz kimi tüketicilere, yenilik ve farkındalık adına satış yapmak zor olmasa gerek. Ne olursa olsun genel fiyatlandırma üzerinden biraz indirim yapmak yeterli olacaktır bunlar için. Kişisel gelişim üzerine mütevazı de olsa doktorasını yapmış, gülmek güzeldir mottosuna biat etmiş, vur patlasın çal oynasın cevvaliyetiyle halay sırasında yerini almış insanın mutluluğu bunlarla sınırlı değil elbette. Sosyal medyanın her mecrasında bol fotoğraflı mutluluk pozlarıyla mizahın dibine vurmakla gününü gün etmeye devam edecek ablalar ve ağabeyler... "Yaşlanmaz" payesini çoktan almış olsalar da "yanındaki de yaşlanmaz" hatta "ölmez" payelerine göz dikmeleri kuvvetle muhtemeldir. Derin ve naif olanlarına bir sözüm yok ama bu yaşananların çoğu tırışkadan, kofti, sahte bir mizah ve bir gösteriş olsa da yine “hayat size güzel” diyesi geliyor insanın.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Filistin... - Sayı 119
”Ateş Bandosu” Mustafa Ce... - Sayı 118
"SALKIM SÖĞÜT SUYA KÜSMÜŞ... - Sayı 117
Türk Kimliği... - Sayı 116
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13171449
 Bugün : 613
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605419
 Bugün : 42
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 418
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim