Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     4527 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Roman Yazycyly?ynda ?Yol-Aldyrycy?lyk
Ross Hamilton (T?rk?e S?yleyen: Sinan Ayhan)

  Sayı: 57 - Temmuz / Eylül 2007

(Kundera’nın Kulağına Kurşun: “Roman Yazmayı Öğreniyorum”)


“Ey duyarlı okuyucu”, “ey akıllı okuyucu” gibi övgü dolu sözler Tom Jones romanın anlatıcısının ağzından hiç düşmez. Anlatıcı durmadan okuyucuyu okşar; “aklıselim”, “alçakgönüllü”, “öğrenmeyi seven okuyucu” der durur... Bu iltifatlar ve inceden inceye alaya almalar, okuyucuları yazarın etki alanına sokar ve (şeytan kulağına kurşun), sorgulayıcı okur da, bir muhakeme kabiliyetinden yoksun, bir hint fakirinin çalgısından çıkan nağmelerle hipnoz olmuş yılan gibi ortalık yerde dans etmeye başlar…

Fielding yeni bir tür edebiyatın yol aldırıcılarından olduğu içindir ki takipçilerine bu yeni tasarımı başka türlü bir teknikle, anlayışla veya başka türlü bir kökenden gelen bir sihirle sunma ihtiyacını duymuştur. Çağı adına Değerli Anlatıcı’nın abartılı özürleri ve baştan çıkarıcı sözleri, uzun nutukları, alaysılıkları ve meydan okumaları, romanın nasıl yazılacağına dair yeni bir tarzın akıcılığını ihtar etmekte ve olayı hikâyelendirme usulünün çerçevesini yeniden şekillendirmektedir. 

Tom Jones’un onsekiz kitabının her biri, derin düşünceye dalmış bir tavırla başlar. Metine girişte, ağzının tadını bilenlere yapılan şaşalı servisler gibi bozuk ahlaklı bir çağın dedikodu tadındaki iklimsel verimleri sunulur. Anlatıcının biricik amacı böyle skandalvari olayların sözde etkisini azaltıp bir an önce asıl meseleye gelmektir, asıl mesele seçtiği karakterleri insan doğasının temel ilkelerine bağlı kalarak harf dokusunda ete kemiğe büründürmektir…    

(Anlatıcının Kendi Kendiyle Kurduğu Ortaklık)
Fielding bu yeni tarz yazıma, tiyatrodan ve hicivden aldığı verimleri yoğurarak gelmiştir. İngiliz yazının bu Shakespeare’den sonraki en önemli oyun yazarı, özel hicivler çatmış olmakla ve tiyatro izleyicisinin beklentilerini çok iyi karşılamış olmakla ünlenmiştir. Her zaman yenilikçi bir tavır içindedir; dramatik aksiyonun içine farklı türde imkânlar sokmuş; oyun içinde oyunlar kurgulayarak seyirciyi büyülemiştir ve rollerin ve eylemlerin sözcüklerden daha etkili ses çıkardığına inanmıştır.

On sekizinci yüzyıl yazarları, halka mal olmuşlardır ve halktan aldıkları terbiyeyle neyi yazıp neyi yazmayacakları konusunda çok bilinçlidirler. Tom’un maceralarında, herhangi bir karakterin yaşadıklarıyla bir bakıma kendi deneyimlerini açığa vurmuş olmasına veya herhangi bir karakterle kendini özdeşleştiriyor olmasına rağmen Fielding,  olaylarla özel hayatını ortaya koymuş bir yazarın yordamlarının sınırlayıcı yönünden sıyrılmaya çalışmıştır. Kendi kurgusunun hem yazıcısı, hem yazgıcısı olmayı denemiş; halkın elindeki inisiyatifi alıp bu kendi bilincini ortaya koyan ve yönlendiren ikili rolü romana taşımıştır; artık bilinç halktan değil, yazarın kendinden gelmektedir. Bu yeni icatçı yön ve edebi örgü, yazarın halktan değil kendi iç dünyasından aldığı sözleşme kurallarıyla anlatılanla kurduğu özel ortaklıkla edinilecek olan insan davranışlarının ortaya çıkarılması fikrine dayanır…      

(Roman Yazmak sadece Aristokratların işi midir)
Sosyal bir sınıfın içinde bireysel kalan gerekli ilgiyi esere, Tom Jones romanına gösterdi. Doğuş zamanı olarak toplum içinde zamanının gelmiş olması bakımından, yerleşik doğası haricinde, aslında Tom’un bütün hünerlerini kuşanıp sahneye çıkmasından daha doğal bir şey yoktu. Birçok açıdan Fielding’in alınyazısı da onun doğum zamanını ortaya koyma üzerine gelişti. Babası bir ordu subayıydı. Fielding Londra’ya gidip kariyerine oyun yazarı olarak başladığı yıl, babası tuğgeneralliğe kadar yükselmişti.

18. yy. büyük yazarları arasında aristokrat geçmişi en fazla göze çarpanlarından olan Fielding; en nihayet İngiltere’nin en saygın okulu olan Eton’da iyi bir eğitimden geçmişti. Yalnız sonuçta babası bir kumarbaz olarak öldü ve düşkün babanın sonu bir borçlular hapishanesinde geldi. Aile desteğinden yoksun olan Fielding artık kendi hayatını kazanmak zorundaydı. Bir yol ayrımında olmak zordu. Ya kraliyetçi partinin yanında yer alacaktı; ya yeni ekonomik sistemi yaymak isteyenlerin… O, Londra’da kentsel iyimserliklerle bezeli bir hayat seçti… Ve sevgili kuzeni Leydi Montagu sayesinde edebiyat çevreleriyle tanıştı.      

1728 Londra’sının edebiyat manzaraları en şaşalı olanlarındandı. Aynı yıllarda Alexandre Pope bir hiciv olan Dunciad’ı, John Gay aynı şekilde Dilenciler Opera’sını ve John Swift Gulliver’in Seyahatleri’ni yayımlamıştı. Daniel Defoe ve Richard Steele gibi ekonomik ve sosyal şartlarının onu sürüklediği noktaya aldırmadan, içten içe bu elit sınıfın oluşturduğu edebiyat çevresinde yer almayı umuyordu Fielding.  Bir drama uzmanı olmasına rağmen ona şöhret getiren oyunlar seyirciyi altüst eden, buluşçu, içi yergiler dolu komedi türünde yazdığı oyunlar oldu. Ve hükümet karşıtı bir şapka giyerek, yaptığı hicivlerle hükümet yanlısı tiyatrolarla boğuşmaya girişti; bu durum şöhretini daha çok perçinledi, ama bu olaylar hem yaşadıklarını, hem yazdıklarını bir drama dönüştürmekten öteye geçmedi.

Bir Muhafazakâr ve Radikal Çehre Olarak Fielding
Derken Fielding tarz değiştirdi; verimli yanlarının etkilerini kariyerinin yansımalarında deniyordu; denemeler yazmaya başladı, konularını sadece politikadan seçmiyor, geniş bir yelpazede uygun bulduğu sosyal hayattan, sosyal hareket tarzlarından bahsetmekten hoşlanıyordu. Bunların hepsi onu roman yazıcılığına hazırlayan, alıştıran unsurlar oldu.   

Hukukla ilgili çalışmalar Fielding’in yaşamında baskın bir hal alıyordu; bu onun için aslında toplumsal gözlem açısında kafasında bazı modellerin ve metaforların kurulmasını sağladı. Mesleki kökeni ortaçağa dayanan yüksek mahkeme avukatlarının etkili konuşmaları ve anlatıcılığı, davalar üzerinden yasal eylemin kurulma nedenlerinin bir oyunu gibiydi. İşin ilginç tarafı avukatlar sahnenin iki tarafında da yer alabiliyordu; davacı ve savunma olarak… İşte Tom Jones romanında bizler, anlatıcının bir avukat edasındaki sesini işittirdiğine ve onu nasıl işlevselleştirdiğine şahit oluruz; bir tarafta romanın asıl kahramanını savunma olarak, diğer tarafta okuyucunun yargılarını kâh bir juri edasında, kâh zayıf tanıklar düzeyinde işitiriz.  

Fielding, toplumun genel eğilimleri açısından hak ve hukuk konusunda endişe duyan biriydi; bu sebeple öne çıkan romanı Tom Jones’ta olsun, son romanı Amelia’da olsun, toplumun karanlık çizgilerinden gelen bazı öğeleri ve Londra hayatının bazı kirli yönlerinin yansımalarını işlemeyi denedi. Aslında Fielding özlü tarihi, yenilikçi siyasi düşünceden muhafazakârlığa terfi töreni gibidir. Son dönemlerinde milli servet anlamında bir muhafaza etme duygusuna sahip olduğu için siyasetin birörnek uygulanması gerektiğini düşünmekteydi. Tom Jones romanı işte, Fielding büyük fikri değişimini yaşamadan önceki denge noktasında yer alır ve ahlak felsefesindeki sarsıntılı geçişin henüz netleşmemiş, ham sonuçlarını temsil eder.     

 

(Nietzsche Bıyıklı Gölge Kahramanlar)
Tom Jones’un arka örgüsünde, kötü olaylar veya insanların yapmış olduğu hatalar karakterlerin özel yaşantılarındaki yerinden oynamışlığı ve yanlış konumda oluşlarını göstermek, daha sonra onları uygun duruma taşıyacak anlamı ortaya koymak içindir. Romanda yer alan herkes bütünlüklü anlam için çalışan birer görünmez el niteliğindedir, fakat yine de talihleri değişti diye özleri de değişecek değildir. Tom’un İngiltere’ye yaptığı yolculuk, genç bir aristokratın eğitiminin son merhalesini sergilemek için kurgulanmış bir yolculuktur; tabi başından geçenler ondaki üstün yaradılışı değiştirmez. Fielding Tom Jones üzerinden insan davranışlar ve nutuklarını olaya uyarlama konusunda bir ustadır ve bir bakıma ona, insanlık durumlarını enine boyuna tartışabilen bir durum tefsircisi gözüyle de bakılabilir.  Çünkü o, sosyal eylemler arası dokulanmaları iyi bildiği, kişiler üzerinde duygu denetiminin oluşturabileceği bunaltıcı çekişme hallerini de bilir. İhtiyatlılıktan yanadır. Kulağa hoş gelen bir ilkedir sanki ihtiyatlılık. Ama her nedense Fielding ihtiyatlılığı hem ülküler, hem küçük düşürücü ifadeler için kullanır. (“Tanrı öldü”) ifadesinden sonra belki toplumsal tabakalar etrafında dönüşmüş hıristiyan ahlaka en büyük eleştiri Fielding’in hain bir ikiyüzlülük diye adlandırdığı orta sınıf ahlakındaki ihtiyatlılık veya sağduyu merakıdır.  

Teoride içine bir şey karışmamış sağduyu iyi bir kişilik göstergesidir; ancak Fielding roman kahramanlarının(Tom ve Blifil gibi) farklılıkları sayesinde bunun bir erdem olarak sergilenmesinin daha girift bir mesele olduğunu ispatlamaktadır. Bir tarafta hesaplı bir kişilik olan Blifil’in yıkıcı niyetlerin kurguladığı bir sağduyu cinsi, öbür tarafta iyi kalpliğinin sevk ve idaresinde olan Tom Jones’un istisnasız kurbanı olduğu sağduyu soyu… İkisindeki başarı da tartışmalıdır. Tek başına ne sağduyu, ne iyi kalpli olma bir tecritten kurtulmanın garantisini verir; aslında ikisi birden sanki bir karakterde harmanlanmalıdır. Fielding’in karakter sergisinde erdem ve hata yan yanadır; bu da bütün insanları zaaflarından dolayı affetmenin daha büyük bir erdem olduğunun kutsal bir gerekçesidir.     

(Kuş dili, Maymun Dili, İiiron) 
Fielding “alaysılığı-ironik dili”, karakterler arasında oluşan olay örüntüsü içinde daha rahat bir anlatımı sergilemek ve duyguların gerilimi arasında bir tür asık suratlı atmosferden kurtulmak insiyakıyla kullanır. Aslında bu karşıdaki insanın zihninde sakladığı gerçek söz ve davranışları anlamada geçerli bir yoldur ve buna öcü gözüyle bakılır.

Fielding dil denen şeyin günün siyasetinde ve kültürel ikliminde bir tehdit, bir meydan okuma aracı olduğunu biliyordu. Dilin tecavüze varan kullanımları siyasetçi için bir kuvvet gösterisiydi. Bütün kelimelerin anlamı bu tür siyaset sahiplerince değiştirilmişti. Fielding bir yazısında, değişen çehreye karşılık, halkın önüne yeni bir lügat önerisiyle geldi. Örneğin bu lügatte, “öğrenmek”, artık “bilgiçlik taslamak”;  “vatansever”, “milletvekili namzeti”; “ilim ve irfan sahibi olmak”, “iktidarı ele geçirme sanatı” anlamında açıklanmıştı. Alaysılık bu manzaraya aslında az bile gelirdi.

Tom Jones’taki dil, Locke’un ilgi duyduğu meseleyle paraleldir, acaba fikirler zihinde nasıl sahnelenmektedir; bu bir keşif meselesidir. Locke’a göre özetle, kavramların doğada bir mukabili yoktur. Kavramlar zihinde doğadaki özellikli şeylerin algılanma biçiminin ötesinde bir idrâk elbisesi kuşanmışlardır; dil de doğa ile doğa ötesi olan iki tanımın ortasındaki sürece dayalı bir çevredir. Locke, basit fikirler karmaşık fikirler kompozisyonuna dahil olmaya başladığında sözcüklerin birliğinin zihinsel çevreyi kurmaya başladığına inanır ve felsefe olarak tartışı mesele de budur. Eğer bir deneyimle sözcüklerin örüntüsü eş düşerse, ortaya insanın gelecek hayatında kullanacağı bir anlam resmi çıkar. Böylece anlamların kurulma sorunu psikolojinin analiz altında tutma sorunu olur…

Fielding dili anlam “içiçelik”leriyle kurcalar; insanlık arenasındaki ikiyüzlülükler, düşkünlükler ve aldatma eğilimleri gibi… Ve tabi en büyük aldatıcılık insanın kendini aldatmasıdır; dilin kullanımı zaten bu ihtimalin bertaraf edilmesi içindir…

Fielding karşısında usta bir okuyucu ister çünkü. Böylece Fielding türü alaysılık, hem anlatımı, hem olan bitendeki kurguyu sarar…  Okurun işi hiç kolay değildir; karakterlerin dolaylı yoldan çözümlenmesi onların gerçekliklerini ayıklamak ve keşfetmek noktasında okuru zor durumda bırakır.  Fielding, adı geçen “dolaysılık”la aslında okurun bir yargıya varma sürecindeki halleriyle oynar ve ona inceden inceye sataşır. Fieldieng’in anlatım biçimi ısırıcı bir sınama üslubu taşır. Bu modern anlamda bir rol oyunculuğudur ve okuyucunun karakter ve olay örüntülerini birden fazla yönden eşeleyip izlemesini sağlar.       

Okuyucunun Tom Jones’ta yaşadığı tecrübe, ona, “şimdi biliyorum artık demem meğer geçmişte biliyorum dediklerimden ne kadar da üstün bir şeymiş” hükmünü verdirtecek kadar etkilidir. Okuyucu kimdir peki; bir juri mi, bir oylayıcı veya bir lüzumsuz işler müdürü mü, yoksa sadece bir insan mı..?  Dil bir dolayım üzerinden de yol alsa, onun biricik keyfiyeti bütün maskeleri düşürücü olmasında saklıdır. Fielding bir dildir, bütün ortaya çıkış ve oluş üslubunu kurgusal dünyanın imkânlarından harmanlayan bir dil… Bu üslup da günümüzün değerlerine çok yakındır. Bir farkla, Fielding bütün belirsizliklere rağmen sürdürülebilir bir umut kanuna inanır… Fielding, kurgusal oyunların köpürttüğü karakter arenasında sağduyulu ve iyi kalpli kahramanların kazanacağı konusunda daima iyimserdir. 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Roman Yazycyly?ynda ?Yol-... - Blog
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Hislerin hissizleştiği noktada, onlarda kalan aklın varlığını sürdürebilmek için o noktaya varışın yaratıcısını bile inkâr edebilecek kadar “bencil”leşmesine kılıflar uydurarak (bunu) üstünlükmüş gibi gösterenleri iyi tanımak gerekir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13169505
 Bugün : 3513
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605245
 Bugün : 286
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 398
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim