Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3144 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Yman
İbrahim Buğalı

  Sayı: 55 - Ocak / Mart 2007

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
İnsanların ve Cinlerin yaradılış sebebi-gayesi, Kur'ân-ı Kerimde Sure-i Zariyat Ayet (56) da açık olarak bildirilmiştir. Kendilerini hiç yoktan yaratan Allahü Teâlâ Hazretleri: "İnsanları ve Cinleri yalnız bana ibadet etsinler diye halk ettim; onlardan ne rızık ne de azık istiyorum (çünkü rızkı veren biziz)" buyurmuştur. Bu âyet-i kerime, insanların ibadet ve kulluk için yaratıldıklarını açık olarak göstermektedir. Binaenaleyh buna çok önem vermek ve titizlikle kulluk vazifesini yerine getirmeye çalışmak lazımdır. Çünkü hem dünyanın ve hem de âhiretin saadeti Allah'a itaat etmeye bağlıdır. Bizler ibretle maziye baktığımız zaman görürüz ki, Müslümanlar Allah'n emirlerine ihlâsla sarılıp kulluk vazifesini yerine getirdikleri vakit daima üstün olmuşlar, dini vazifelerinde ihmalleri olduğu vakit de kaybetmişlerdir. Çok açık olarak anlaşılmaktadır ki, Din-i İslam, insanların dünya saadetini temin edip ebedi olan âhiret saadetini elde etmeye sebep oluyor.

İnsan iyice düşündüğü vakit, dünya üzerinde bulunan sayısız mahlûkatın varlığını ve akıllara durgunluk verdiğini görür ve bunların hepsinin bir görevi ve manası olduğunu anlamakta güçlük çekmez. Yaratılmışların en üstünü ve mükemmeli olan insanın da mutlaka bir gayesi olduğunu bilir. Bunun idraki içinde bulunan kimselerin, kendisini hiç yoktan yaratan Allahü Teâlâ Hazretlerinin emirlerine itaat etmekte asla kusur etmez. Bu vazifeleri yaparken çok dikkatli olmak gerekir. İnanç bakımından "Ehl-i Sünnet Velcemaat inancına sahip olmak gerekir. İman olmadan, yani inancı Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in, O'nun Ashabının, Tâbiîn Hazaratının, yani İtikat ve Amel mezheplerinin bildirdiği gibi olmadıkça hiçbir faydası yoktur. Çünkü onlar, İslam'ı kaynağından aynen alıp,  hiçbir devirde ve hiçbir kimsenin müdahale etmesine meydan vermeyecek bir şekilde tespit etmişlerdir. Osmanlılar Hanefi fıkhını tatbik edip, diğer mezheplerin ictihad farklılıklarını da mensupları arasında uygulamışlardır.

Biz buraya, İslam Âlimlerinden büyük bir Velinin iman ve Kur'ân-ı Kerim ile ilgili çok mühim iki yazısını aynen alıyoruz. Ümit ederiz ki, büyük bir faydası olur. Tekrar tekrar okunmasını ve okutulması dileriz.

İMAN

"İman, ziyadelik ve noksanlık bakımından kısımlara ayrılamaz. Çünkü iman hâsıl olunca zaten kâmildir, ziyadelik ve noksanlık kabul etmez. Mahiyet itibariyle ne zaid ve ne de noksan olur. Zaid ve kâmil olması, inkişaf (parlaklık ve nurani) bakımındandır. İmanın kemali ve noksanlığı, ibadetlerin çok veya az olmasına, sahibinin zühd ü takva ve fasik olmasına da bağlıdır.

İmanın mahiyeti: Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in Risalet ve Nübüvvet itibariyle getirdiği akaidi; akla, hikmet ve felsefeye dayandırmadan ve havale etmeden kesin olarak bilip ve inanmaktan ibarettir.

Akla uyarak inanmak ve tasdik etmek, aklı tasdik olup Risaleti ve Resulü tasdik olmaz. Yahut Resulü ve Aklı tasdik etmiş olur ki, ol vakit "Risalete" tam inanç hâsıl olmaz, itimadı tam olmayınca mahiyeti iman tecezzi kabul etmediğinden dolayı İman olmaz. Belki akıl, Resulün Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in bildirdiklerine muvafık olursa "Bu aklın Kamil", "Akl-ı Selim" olduğu anlaşılır.

İnanç meseleleri Hikmete havale olunup, hikmet kabul ederse tasdik eder, etmezse ya red veyahut tereddüde düşerse ol vakit hekime (hikmet sahibine) itimad etmiş olup Risalete i'timad hâsıl etmemiş olur ki, bu takdirde "İman-ı Kamil" zaten olmaz. Zira iman tecezzi, kısım gibi parçalara ayrılmaz.

Dini meselelere, felsefe ile yön verilmeye kalkışılırsa, yine bir feylesof'u tasdik etmiş olup Resûl'e tam i'timad etmemiş olur ki, buda iman sayılmaz. Hâsılı İman: Resûlü Ekrem Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in Allah tarafından "Risalet" ve "Nübüvvet" itibariyle, bütün insanlara getirdiği ve tebliğ ettiği "Ahkâm'ın" kâffesine, tümü i'tibariyle i'timad ve inanmakla hâsıl olur. Bu "Ahkâm" ve "Akaid"in herhangi birinde tereddüd ve inkâr varsa mümin olamaz. Zira bir hükümde Resûlü tasdik etmemekle veyahut bir hükme i'timat etmemekle, Resûlü, hilafi hakikat ile ittiham etmiş olur ki, buda noksanlıktır, noksanlık ise "Nübüvvet" ve "Risalet"e tamamen zıttır. Dinde ittifak olunan meselelerden birinde "Şüphe" ve "İnkâr" imanın gitmesine sebep olur.

Dinde ittifak bulunan meselelerden birinde tasdik olmaz ise ki, ekseriya böyle olur, bu meselede "Murad-ı İlahi ve Resûl Sallallahü Aleyhi ve Sellem nasıl ise öylece inandım ve tasdik ettim." Der, şüphesini giderecek bir zatı hemen arar, ilimde, dininde güvenilir, tam i'timad sahibi, zeki ve anlayışlı, ârif, meselelere vâkıf, dini bilgileri derin ve müşkilâtları halle müktedir zatı bulur ve sorar, aldığı cevabı "Kalben de mutmain" olunca öylece inanır. Ve yakin hâsıl eder, böyle bir zatı aramak farzdır. Bunu tesadüfe bırakmak asla caiz değildir. Hemen arar bulur. Bulamazsa veyahut bulup ta tatmin olmaz ise, "Cenab-ı Hak'kın irade ettiği ve Resûlü'nün tebliğ ettiği şekilde inandım" der şüphesinin giderilmesini Cenab-ı Hak'dan niyaz eder.

İşte buna binaen, her yerde, Müslümanların müşkilini hâl edecek bir âlim'in bulundurulması "Farz-ı Kifayedir".

Felsefecilerin itirazlarını, fen bilgilerine, felsefe kaidelerine göre halle muktedir, hükemanın itirazlarını, hikmet kaidelerine göre halle kadir, batıl dinlerin itirazlarını ve dinlerinin batıl olduğunu isbata muktedir, mu'tezile, Rafizi tarafından gelen itirazlara derin vukufu olan cevaba muktedir ve tarihi âlem'e vâkıf ulumu riyaziyede mahir, çeşitli İslam bilgilerinde maharetli bir kimse bulundurmak lâzımdır. Böyle olmaz ise "Din" gerçekleri kabul etmeyenlerin elinde oyuncak olur. Diledikleri vechile te’vil ve tefsir ederler. Kimseyi kurtaramadıkları gibi, hem kendilerini, hem de halkı sapıklığa iterler."

KUR'ÂN- I KERİM

"Kur'ân-ı Azîm, Kelam-ı Kadîm ve lâzım-i Tekrîm, Ekmeli'r-Rüsul ve Efdalü'l-Beşer, Peygamberi Âhirzaman olan Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimize nazil olmuştur ve bunun ahkamı kıyamete kadar bakıdir. Hiçbir surette değişiklik kabul etmez ve hiçbir kimsenin de buna gücü yetmez. İncil-i Şerif Tevrat'ı nesh ettiği gibi Kur'ân-ı Kerim de bilcümle geçmiş şeriatları, kitapları ve hükümlerini nesh etmiştir. Yani hükümlerini kaldırmıştır.

Kur'ân-ı Kerim nazil olunduktan sonra bütün şeriatlar batıl hükmünde sakıt olup hükmü Kur'ân dünyanın sonuna kadar ebediyen bakıdir. Onu nesh edecek hiçbir kitap gelmeyecektir. Kur'â'nın dairesinden ve hududundan hariç hiç bir menfaat tasavvur olunmaz ve bunun dâhilinde hiçbir mazarrat tasavvur olunamaz ve bu kadar ahkâm var iken başka ahkâma lüzum elbette yoktur. Bu ahkâm haricinde bir menfaat beklemek seraptan su beklemeye benzer.
Bütün zaman ve mekânlarda ve bilcümle ma'mur olan mekân ve devirlerde, Fennin bütün kısımlarında: "İlm-i Tababet'in her türlü tedavi şeklinde, ilaçlar ve neye faideli oldukları hususunda, bütün felsefi hükümlerde (değişikliğe uğramadan önceki haliyle), hendese ve hesap ilimlerinin her çeşidinde, yıldızlar âleminde, ilm-i heyette (astronomi), yer tabakalarının bütün kısımlarında, hayvanat bilimlerinde, bitkilerin her çeşidinde, su bilgilerinin kısımlarında, bilcümle kavaid-i usul-i riyaziye ve saire'nin hepsinde kaynak Kur'ân-ı Azîmüşşan'dır. Ondan öğrenilip çıkarılmıştır. Okunan ve bilinen aklî ve naklî ilimler, Şarkî ve Garbî fenler, alet ve yüksek ilimler hep Kur'ân-ı Kerim'den alınıp çıkarılmıştır.

Ekâbir-i Kiramdan "El- Kâdî Ebu Bekr İbni El- Arabî Hazretleri", "Kânun Et'-Te'vîl" isimli eserinde 77.450 kadar ilim olduğunu yazıyor. Bütün ilimler Kur'ân-ı Kerim'de mevcuttur. Fakat insanların anlayış ve akılları bundan aciz kalmıştır.

Kur'an-ı Kerim'in yüksek hükümleri iki kısımdır:

1- İtikadî kısım; yani kalbin tasdikine, rızasına, beğenmesine ve sevmesine müteallik hükümler. Bunlara itikadî hükümleri denir ve bunlardan kıl kadar inhiraf (ayrılmak) sadece küfürdür, ebedi azabı muciptir. Bu cihed kalbin işi olduğundan kimsenin ona müdahale ve nüfuzuna mahal yoktur.
Bu nevi hükümlerden kıl ucu kadar uzaklaşmak onlar üzerinde tereddüt ve kararsızlık, onlara karşı inkâr ve istihkar, istihfaf ve istihza, onları sevmemek, beğenmemek, zaman ve mekâna tatbik imkânından mahrum saymak, ebediyen mahvolmayı gerektirir. Bu suretle en küçük bir tereddüt ve rızasızlık gösterenler tamamen küfre girerler ve İslâmlık izhar edip Kur'an okusalar, namaz kılsalar, oruç tutsalar, zekât verseler, hacca gitseler de gene kâfir kalırlar.

2- Kur'an-ı Kerim'in ikinci kısmı; fıkıh hükümleridir ki; bu da dört kısımdır: 1- İbadat, İbadetlerdir. 2- Muamelat, Mala taalluk eder. Helal ve Haram, Bey' ve Şira' yani alış verişe tealluk eder. 3- Münakehat. Nikâh, Talak, Ricat, İlâ, Le'an, Nüşuz, Nefeka, Kisve ve sairedir. 4- Cinayat, Cezayı müstelzim olan kısımdır. Katl, Darb, Carh, Gasb, Sirkat, Şürb-i Hamr, Zina, Livata, İftira (yani kazf), Kat'ı't-tarık (Yol kesmek), bunların emsali gibi. "Son zamanlarda bu son üç kısma (İlm-i Hukuk) diye isim verilmiştir." Bunlar cezayı müstelzimdirler. (Esseyyid Abdulhakim Arvasi)"


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : ali bu?aly    24.03.2008
Yorum : eline sağlık amca





 
Kur'ân-ı Kerim bütün düny... - Sayı 71
İslâm Dini (Tüm peygamber... - Sayı 70
Mevlid-i şerif... - Sayı 69
KERBEL? FACYASI ve Hz. H?... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Sonsuz karanlıklarıma gömülüşümü anlamayıp bilmeden kendi karanlıklarına denk sayanlar tarihin karanlığında boğulmaya mahkûmdurlar.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Bir tufanın ardından: Filistin
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Sosyal medyanın gücü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13163853
 Bugün : 5343
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 604865
 Bugün : 305
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 226
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim