Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2732 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Bizimkisi bir ‘TEZKERE’ hikâyesi
Mustafa Kınıkoğlu

  Sayı: 44 - Nisan / Haziran 2004

1 Mart tezkeresinin mecliste reddedilmesinden tam 7 ay 10 gün sonra, yani 8 Ekim 2003’te, ikinci bir tezkere geçirildi. İlk tezkerenin aksine, bu kez yetki alınmıştı ve bu yetki ile hükümet 1 yıl içinde Irak’a asker gönderebilecekti. Hemen belirtelim ki, bu iki tezkerenin içeriği farklıydı. İlkinde ülkemizde binlerce ABD askerinin konuşlanması şartı yer alırken, ikincisinde bizim askerimizin Irak’ta görev yapması yer alıyordu. Bu nedenle iki tezkereyi aynı şekilde değerlendirmek bizi yanlışa götürebilir.

Tezkerenin geçtiği günlerde, Amerika’ya askerî destek konusunda geç kaldığımızı savunanlar bu işin halledilmiş olmasından duydukları mutluluğu gizlemekten çekinmediler, adeta ‘rahatladılar’.

Ama çok değil, 1 ay sonra hükümet Meclis’in verdiği yetkinin kullanılmayacağı kararına vardı. Peki ne oldu da, bu tezkere kullanılmaz hale geldi?

Hikâyenin başına dönelim.

8 Ekim günü meclisten jet hızıyla geçen tezkere ile hükümet 1 yıllığına Irak’a asker gönderme yetkisi aldı ve görüşmeler de aynı hızla başladı. Artık mesele, Türk askerî kuvvetlerinin Irak’ın hangi bölgesinde ve kaç askerlik bir güçle görev alacağıydı. İlk planlarda asker sayısı 6 ila 16 bin arasında belirlendi.

İlk görüşmelerde ABD, Irak ve Polonya’dan yetkililer katıldı. Konuşulan meseleler asker sayısı, görev yeri ve ekonomik konulardı. Herkes Türkiye’nin asker gönderme kararına sıcak yaklaşırken Irak Konseyi’nden bir açıklama geldi. ABD tarafından görevlendirilen Geçici Hükümet Konseyi işgal yönetiminin başkanı Paul Bremer’e ülkeye Türk askeri gönderilmesini istemediklerini bildirdi. Pentagon’dan gelen istek üzerine Konseye baskı kuran Beremer, bu baskısından olumlu sonuç alamadı. Ancak Konseyi kolaylıkla ikna edebileceğini düşünen Pentagon ‘son kararı biz veririz’ restiyle Konseyin kararını ciddiye almayabileceklerini ima etti. Türk Dışişleri ise tüm bu gelişmelere rağmen Irak’ta Türk askeri istenmemesinin konseydekilerin kişisel fikri olduğunu belirtip ‘sorun yok müzakereler devam ediyor’ mesajını veriyordu.

Görüşmelerde özellikle görev bölgesi hakkında tartışmalar yaşandı. Genelkurmay’dan yapılan açıklamalarda bölge isimleri dahi telaffuz ediliyordu. Yani o günlerde henüz Amerika’dan vezgeçme yönünde bir işaret alınmamıştı. Her şey planlandığı gibi gidiyor ve görüşmeler tüm hızıyla devam ediyordu. Irak’taki kaosun devam ettiği gibi. Görüşmeler sırasında Irak’taki CIA merkezinin bombalandığı haberi geldi. Aynı tarihlerde muhtelif sesler de artıyordu. Hem Barzani, hem de Irak basını, Türk askerlerinin Irak’a kesinlikle girmemeleri gerektiğini savunuyorlardı.

ABD büyükelçisinin tezkere için Meclis’e teşekkür ettiği sıralarda Bağdat’ta önemli bir gelişme yaşandı. Büyükelçiliğimiz, bomba yüklü bir araç ile intihar saldırısına uğradı.

Bu gelişmelerin ardından ABD’den de ilk çatlak sesler duyulmaya başlandı. ABD Dışişleri Bakana Powell Türkiye’nin asker göndermesini istediklerini, ancak bazı zorlukları aşmaya çalıştıkları bildirdi. Rumsfeld de asker gönderme kararına Irak Hükümet konseyinin de onayı olması gerektiğini söyledi. Daha sonra ‘karar bizimdir’ diyenler bir şekilde fikirlerini değiştirmişlerdi.

Bu gelişmelerden sonra Ankara da Irak dışında kalmaktan endişe etmeye başladı. İlk kez ‘dışarda kalabiliriz’ demeçleri verildi. Ve ‘Irak’a asker göndermeye çok da arzulu değiliz’ açıklamaları geldi Başbakan’dan. Bu açıklamadan sonra hem Bremerhem de Rumsfeld aynı yönde görüş bildirdiler.

Bu açıklamalar sırasında bir anlaşmazlık da asker gönderme talebinin nereden geldiği konusunda yaşandı. Talebin Türkiye’den mi yoksa Amerika’dan mı geldiği konusunda çelişkili açıklamalar kafaları karıştırdı. Rumsfeld asker göndermeyi Türkiye’nin kendisinin istediğini Erdoğan ise talebin Amerika’dan geldiğini savundu. Bu çelişkili durumdan iki tarafın birbirine karşı tavrının öncesinin aksine nasıl ters-düz olmaya başladığını görebiliriz. Üstelik Türkiye Başbakanı’nın bu konuda yalan beyanat vermeyeceğini düşünürsek, Rumsfeld’in bu açıklamasını arayı bozma girişimi olarak nitelendirmek yanlış olmaz.

Ve tarihler 7 Ekim’i gösterdiğinde beklenen gelişme yaşandı. Hükümet Meclis’ten aldığı yetkiyi kullanmayacağını açıkladı.

Elbette askerlerimizin işgalci ülke safında hayatlarını kaybetme riski ortadan kalktığı için bu karar sevindirici bir gelişmeydi. Ama her gün verdiği kayıplara rağmen, önce asker isteyip sonra da vazgeçmesi için gerçekten iyi bir sebebi olmalı.

Türk askeri Irak’ta istenmediğine göre, orada olsaydı ne olurdu, askerimiz neden istenmedi sorusuna cevap aramaya çalışalım:

Birincisi, şimdiye kadar sesi soluğu çıkmayan, örgütlenemeyen Türkmen halkının kendine güvenleri artacaktı. Yanı başlarında görev yapan Türk askerleri sayesinde ezilmekten kurtulacaklardı. Daha ilk günlerden Türkmen bölgelerindeki nüfus kayıtlarının yağmalanması Türkmenler üzerinde oynanan oyunların sadece biri. Her fırsatta Türkiye’ye karşı cesur demeçler vermekten çekinmeyen Talabanî-Barzanî ikilisinin biraz olsun cesaretlerinin kırılacağı da muhakkaktı. Zaten askerimizin Irak topraklarında görev yapma ihtimali gündeme geldiğinde en çok tepki veren isimler bu ikiliydi.

Dikkat çeken diğer bir konu asker sayısı. Diğer ülkelerin Irak’a gönderdiği veya göndereceği asker sayısı yüzlerle ifade edilirken, Türkiye’nin binlerden bahsetmesi hem Amerika’nın hem de bölge konusunda çok ihtiyatlı olan İsrail’in gözünü korkutmuş olabilir. Türk askerlerinin Suriye’ye sırtını dayayarak Kuzey Irak’a görev yapacak olmaları, belki de ipleri eline almak istediği şeklinde yorumlanmış olabilir. Aynı tarihlerde İsrail’in Suriye’yi bombalaması da bir bakıma ‘Suriye’yi bombalıyorum ve kimse sesini çıkartamıyor, buralarda benim borum ötecek’ mesajını taşıyor olamaz mı?

Bir de İran faktörü var. İran da Kuzey Irak’ta kontrolü ele almış bir Türkiye istemiyor. Irak’ta bir Şiî-Sünnî rekabeti var. Hattâ Irak’taki Şiî liderler Türkiye’nin Sünnîler’e destek verdiğini belirtip İran’dan yardım dahi istediler. İran’ın Irak’taki yeni oluşumda Şiîler’in söz sahibi olmalarını istemeleri mantıklı. Tabiî ABD’nin asker talebinden vazgeçmesini İran’ın isteğine dayandırmak hayli gülünç olur ama İran’ın da bu işe olumsuz yaklaşacağını akıldan çıkartmamak gerek. Irak’taki Şiî halkının durumu İran’ın da geleceğini belirleyebilir. Irak’ta yetki yoğunluğunun Araplar’da mı, Şiîler’de mi yoksa Kürtler için, hem de bizim için çok büyük öneme sahip. Seçenekler arasında Türmenler’in olmaması ayrı bir sorun.

Bu varsayımlarla şu sonuca varabiliriz: Bölgede, ipleri eline almaya çalışan herkes, gelişmelerin kendi menfaati yönünde olmasını istiyor. Aynı durum bizim için de geçerli, asker göndermek istedik çünkü Irak’ta, özellikle de Kuzey Irak’ta olayların bizim kontrolümüz dışında gelişmesini arzu etmiyoruz. Ancak bu şekilde ‘masa dışına’ itildik.

Türkiye’nin Amerika ile yapılan görüşmelerde özellikle üzerinde durduğu konu PKK’nın durumuydu. PKK’nın Kuzey Irak’tan temizlenmesi konusunda ortak bir noktaya varılmak istendi ancak hâlâ müspet bir gelişme kaydedilemedi. Amerika bu sorunu silâhsız halletmeyi planlıyor. Ancak Irak’ta kaos içinde olan Amerika’dan bir de PKK ile uğraşmasını beklemek güç. PKK konusunda Amerika’dan istediğimiz desteği bir türlü alamazken diğer taraftan İran da PKK’y terör örgütü olarak kabul etmek için karşımıza çeşitli şartlarla çıkıyor. Kuzey Irak’ta en azından PKK sorununu tamamen halletmiş bir Türkiye işlerine gelmiyor mu ne? Bu konuda Suriye akıllandı ama İran’la Suriye’yi güç dengeleri bakımından bir tutmamak gerekir.

Asker gönderme yetkisinin kullanılmamasından sonra önemli gelişmeler yaşandı. En önemlisi İstanbul’da patlayan bombalardı elbette. Düzeneği basit ama etkisi çok büyük olan bombalama olayları, bu seviyede bir terörle ilk kez karşılaşan bizleri hayli tedirgin etti. Bombalama olayları sonucunda Suriye’nin tavrı dikkat çekiciydi. Biraz önce de belirttiğim gibi taleplerimize adeta ışık hızıyla cevap veren Suriye terörü beslediği günlerden dersini çıkarmışa, akıllanmışa benziyordu.

Asker gönderme yetkisi kullanılsaydı, Türkiye’nin hedef seçilmesi belki mantıklı olabilirdi, ancak birinci tezkerede kuzeyden asker girişine izin vermeyen Türkiye, meclisten geçmesine rağmen ikinci tezkereyi de kullanmamıştı. Ama yine de bombalar patladı. Amerika’yı, asker göndermek dâhil her türlü konuda destekleyen Polonya, İspanya gibi ülkeler varken Türkiye’nin hedef seçilmesi bu olayın başka sebepleri de olabileceğini gösteriyor.

Bundan sonraki gelişmelere de bu gözle bakarsak, işlerin kimlerin menfaati doğrultusunda ilerlediğini takip edersek, başımıza çorap örmek isteyenleri daha iyi tespit edebilir ve onlara karşı politikamızı belirleyebiliriz.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
"O"... - Sayı 99
Necip Fazıl hakkında iki ... - Sayı 92
Bir Derviş Sultan Ulu Hak... - Sayı 91
Dua, kulun acizliğini gös... - Sayı 89
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


“Yeni Dünya Düzeni” diye bir şey attılar ortaya… Ondan sonra ne ses çıktı, ne soluk… “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri, boşluğun sessizliğini dinlemek gibi bir şey mi acaba?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13167418
 Bugün : 1426
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605053
 Bugün : 94
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 398
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim