Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3171 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Eğitim ve öğretim meselemiz
Muhsin Hamdi Alkış

  Sayı: 72 - Nisan / Haziran 2012

Eğitim meselemizin

nasıl çözüleceğine

önce meselenin

adını koymakla

yani teşhisle

başlamalı.

 

Temel meselemiz daha başlangıçta bir karar vermekti aslında. Bazı liberal ve özgürlükçü (!) yazarların savunduğu gibi devlet eğitim vermez, öğretim verir mi diyeceğiz? Eğitim öğretim kavramlarının farkı işin içerisine moral ve etik değerler girdiğinde oluşuyor.

Atilla İlhan Fransa'da ikamet ederken bir komünist ileri geleni ile konuşuyor ve o kişi soruyor:

–Siz Türkler ne istiyorsunuz?

–Özgürlük istiyoruz

–İyi de özgürlüğü ne yapmak için istiyorsunuz? Özgürlük için özgürlük olmaz. Özgür olunca ne yapacaksınız nasıl bir idare kuracaksınız?

Özgürlük için özgürlük olmayacağı dünya üzerindeki tüm devletlerin uygulamasıyla da sabittir. Her devlet özgürlüğün ne maksatla kullanılacağı noktasında toplumu yönlendirme görevini hukuk felsefesi ve en başta eğitim ile yapar. Eğitim verilmeyen bir tedrisat sistemi kendini inkâr etmek demek olur.

O halde; Eğitim verme hakkı kimindir? Devlet ve kamu hangi miktarda müdahale imkân ve hakkına sahiptir?

Bu soruya yanıt totaliter ve varlığını devlete armağan etmiş diktatörlükleri saymazsanız her ülkede nüanslarla aynıdır. Eğitim meselesinde en temel hak ailenindir. Kamunun ve devletin müdahil olma hakkı ve yetkisi ancak ailenin bu hakkını kullandırırken kamu düzenini ihlal etme ve tüm toplumun hukuk ve ahlâk düzenine muhalif olması noktasında başlar.

Devlet ile ailenin hükümranlık alanının çatıştığı sanılan bu nokta esasında sanıldığı kadar veya iddia edildiği kadar çözümsüz de değildir.

Bireyler aileyi, aile de toplumu ve onun örgütlenmiş biçimi de devleti meydana getiriyorsa, bireylerden aileden ve toplumun tamamının da üzerinde ve dışında olan “millet”in de sanki tek bir fertmişçesine hareket eden ortak vicdan his algı dünyası kısacası ruh kökü vardır. Bu müşterek vicdan da her devletin her eğitim sisteminin asgarî müştereklerini belirler. Her eğitim sistemi belirli seviyede bir ahlâk ve bilgi aktarır.

Eğitimin temeli olan ahlâk kavramı da tarih, vicdan, sosyal gereklilikler, tabiî hukuk ile birlikte ve elbette ki en fazla ahlâkın toplumda temel oluşturucusu olan dinden etkilenir.

Bazı aileler bu seviyede bir eğitimi yeterli görür iken bazıları dini eğitimi daha üst seviyede aldırmak isteyeceklerdir. Kamu düzenini ihlâl edecek bir seviyede marjinalleşmedikçe buna imkân verilmelidir. Marjinalden kasıt satanistin, scientologun da çocuğunu bu fikirle zehirlemesine toplum adına engel olunmasıdır. Nasıl ki taciz, çocuk dilenciler vs ye kamu düzeni adına devlet el koyuyorsa bu meseleyi de bu yönde değerlendirmek gerekir.

Devletin ve toplumun kendi mensubu olacak bireye ait asgarî müşterekler seviyesinde ahlâk ve eğitim vermesine itiraz eden ultra liberal, ultra demokrat, ultra bilmem neci kişilere şu soru sorulasıdır: Kendi tahayyül ettikleri eğitim sisteminde de aslında liberal postulalar (önkabuller) çocuklara aktarılmış olmakta değil midir? Her felsefe sisteminin kendi ahlâk sistemi olmazsa olmaz şartı değil midir? Ahlâk sistemi olmayan bir sisteme sistem denemez.

O halde şu tespiti yapmamız gerekir: Eğitim meselemiz aslında çocuklarımıza nasıl bir ahlâk kazandıracağımız meselesidir!

Öğretim konusu maalesef teknik ve uzmanlık gerektiren bir alan olduğu halde bir yukarıda “ahlâk” tartışmasının “gölge boksu” alanı haline geldi. Kanaatimizce 4+4+4 mü 1+8+3 mü gibi yöntem tartışmaları temel eğitim meselemizi gözden uzak tutmak için bir oyundur. Önce ahlâkın adını koyacağız sonra öğretim meselemiz diye mesele kalmadığını görebileceksiniz. Zira kesintisiz eğitim isteyenler aslında bu yolla eğitim meselesini kendi arzuları ve olağanüstü dayatma yöntemleriyle çözdükleri günlerin hayaletini ortada dolaştırmaktan başka bir amaç gütmüyorlar. “Bazılarının kendi ahlâk ve eğitim anlayışlarını dayatmasının aracı” ise usulü tartışmak aslında esası tartışmak anlamına geliyor.

Yukarıda koyduğumuz ilke doğrultusunda herkesin hakkına razı olduğu dayatmalardan uzak hakkaniyetli bir düzende bu millet ruh köküne uygun hangi ahlâkın çocuklarına eğitim yoluyla verileceğini gayet iyi bilir ve hisseder. Buna şüphemiz yoktur. Bu karar verildikten sonra da usulün öyle ya da böyle olması eğitim meselesine bugünkü kadar müessir olmayacaktır. Ancak bu mesele çözülse bile ve hattâ tam da bu eğitim meselesi çözüldüğünde karşımıza devasa bir öğretim meselesi çıkmakta olduğunu göreceğiz.

Çocuklarımıza nasıl bir öğretim vereceğiz? Hz Ali'nin buyurduğu gibi “Hz. Ali (k.v.): “Sizler; çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların bulunacağı zamana göre yetiştiriniz.”

Bu büyük tespit ışığında öğretim meselemizdeki çözümü aramak gerektir. Eski alışkanlıkla meslek sahibi olsunlar isteğimiz çocuklarımız büyüdüğünde acaba edinmeye gençlik harcadıkları mesleklerinin geçerliliği olacak mı? Geçimini sağlayacak mı? Topluma yararlı olacak mı? Gibi pek çok mülâhazalarla değerlendirmek lüzumu vardır.

İdeal bir tedrisatta çocuklarımızı meslek sahibi kılmak önemli ancak o kişiyi rafine ve toplum seviyesini de üst seviyeye çıkarmak da devletin anayasal görevi olmalıdır. Dolayısıyla “evet bir demirci ustası müziğe resme neden ihtiyaç duysun” denmeyecek onun da kapasitesine göre ruh kökü belirlenmelidir. Ancak bundan daha yakıcı ve temel bir meselemiz vardır ki o da acaba demirci ustası ömrünün sonuna kadar demirci ustası olarak kalabilecek midir? Bilim ve teknolojinin yenilenme hızının artmasıyla evvelden nesillerce geçerliliğini yitirmeyen meslekler artık bir ömür süresi içerisinde yok olabiliyor. Meselâ fayans ustasının yetişmesi için evvelden 8 yıl usta çırak ilişkisi gerekirken artık 40 günlük bir eğitimle kalifiye bir usta yetiştirilebiliyor. Bir mühendis alt uzmanlık dallarına sahip değilse piyasada iş bulabilmesi mümkün olmuyor.  Tıpkı doktorlar, avukatlar ve bildiğimiz tüm diğer meslekler gibi... Tabiri caizse zaman sanki daha hızlı akıyor artık. Bir araştırmaya göre ABD’deki şu anki mesleklerin %60'ı 10 yıl önce yoktu bu nedenle, çocuklarımızı yeni çağa göre hazırlamalıyız. Çocuklarımız öğretim alırken bir alana hapsolacak şekilde değil multidisipliner bir öğretim almalı ve çağın ihtiyacına göre birkaç ilâve beceri ve bilgi edinme öğretim kursu ile yeni mesleklere adapte olabilmeli.

Tüm bu zorunluluklar eğitim öğretim meselemizin çözümünde iradenin doğru konulması ve önce çocuklarımız için nasıl bir ahlâk istiyoruz, sorusunun müştereken cevaplanmasını akabinde de bu ahlâk doğrultusunda vereceğimiz öğretimde geleceğimizi ne yönde şekillendirmek istediğimize karar vermemiz ve çocuklarımıza o geleceği hazırlayacak bir öğretim vermekten geçiyor.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
İsrail-SAMİRİ-oğulları... - Sayı 119
Deprem Felâketi: Âyetlere... - Sayı 116
Türk Mizahı Hikmettir!... - Sayı 113
Güzel Ahlâk ve Liyakat... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Günümüzde kitaba nazaran paraya rağbeti; mide gurultusunu beyin sancısı zannederek, Tanzimat’tan bu yana, hiçbir şeyin çilesini çekmeden, her şeyi, Avrupa’dan monte eden(alan) yazarlarımıza borçluyuz.
Borcumuzu ödemesek de olur.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13169595
 Bugün : 3603
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605252
 Bugün : 293
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 398
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim