| 
								 Mektuplar -2- Halis Arlıoğlu    Sayı:
							77  -  Temmuz / Eylül 2013
 
							
							 
							  Düşünce-duygular, onda dillenir. Elden-ele gezer, sahip bellenir. 
Arzular-emeller, artık küllenir. Solan ümitleri, açan mektuplar. 
       Bir tatlı havadır, gelir oradan. Yaratmış böylece, büyük Yaratan. 
       Kalmasın bu hasret, çıksın aradan. Sevgiyi-kederi, bölen mektuplar. 
Sendeki sırları, ona götürür. Ondaki sevinci, sana getirir. 
Bitmeyen dertleri, böyle bitirir. Hasreti-elemi duyan mektuplar. 
       Hüzün-sevinç-keder,  vardır içinde; Her birisi ayrı, başka biçimde. 
       Yazarsın-çizersin, hasret içinde. Aranızda gelip-giden mektuplar. 
Yıllar var ki bu hasretlik bitmiyor. Elemi-kederi, bana yüklüyor… 
O yanık yürekler, haber bekliyor. Bir mahzun bakışla, gülen mektuplar. 
       Bulutlar seninle, döker gözyaşı... Kuşatır hasretin, dağ ile taşı, 
       Özlersin böylece, kavim-kardeşi. Dünyayı bir zarfa, koyan mektuplar. 
Dağlar-taşlar bu mektuba, yazılmış. Koyun-kuzu, bostanlarda bozulmuş… 
Kervan kalkmış, tozlu yola düzülmüş. Sıladan gurbete, giden mektuplar. 
       Orağı-harmanı, bitirmiş köylü./ Koyunlar kırkılmış, kalmamış tüylü. 
       Bir hasret türküsü tutturmuş soylu. Ezgiyi-bezgiyi, yazan mektuplar. 
Bir ümit destanı, burda mektuplar. Gurbete düşenler, 'sıla' sayıklar. 
Ağlayıp-inlesen, belki ayıplar. Akan gözyaşını, silen mektuplar. 
       Sanırsın bu dertler onda bitiyor. Herkes mektubunu almış okuyor. 
       Nakışlı satırlar, hicran dokuyor. Bitmeyen dertleri, yazan, mektuplar. 
Ana yazmış, kardeş yazmış-yar, yazmış. Sevgilisi bir ateşle, kor yazmış. 
O dostları (!) zaten öyle, hor yazmış. Önü-sonu meçhul olan, mektuplar. 
       Yüce dağlar, bir-birine kenetli. Okuyup-yazanın yüreği dertli. 
       Gözü yolda, gönlü yardan, ümitli. Aşılmaz engeli, aşan mektuplar. 
Geçilmez üstünden, dumanlı dağlar. Sevgilim gurbette, ah çekip ağlar. 
Sırmalı saçına, karalar bağlar. Ezelden-ebede giden mektuplar. 
       Gözleri daima, onun yolunda. Bin-bir acılar, çekmiş uğrunda. 
       Sıla burcu-burcu kokar, burnunda. Bir ateş misali, yanan mektuplar. 
Bu mektuplar yüreğimin yarası. Kim bilir nasıldır, bizim orası? 
Sabah-sabah çaldı, bu 'kalk borusu' Cevapsız suali, soran mektuplar. 
       Sıraladım ona, derdi-kederi. Sade kemik kaldım, işte bir deri… 
       Vardır bizden başka, elbet  beteri. Hastayı-sağları yazan mektuplar. 
Sel gelmiş dereler, su ile dolmuş. Köylünün hayvanı, suda boğulmuş. 
O nazlı güzeller, hep gelin olmuş. Köyün bu halini, yazan mektuplar. 							
 
							
						  |