Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2552 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj


Kürsü Kainatın Efendisi

  Sayı: 91 - Ocak / Mart 2017

ŞECAAT

Enes Bin Mâlik:

“İnsanların en güzeli, en cömerdi ve şecaatlisi, yani cesuru…”

Enes Bin Mâlik devam ediyor:

“Bir gece Mekke’de korkunç bir ses işitildi. Herkes yatağından fırladı ve tüyler ürpertici sesin ne olabileceğini düşünmeye başladı. Nihayet bir araya gelip toplu halde şehirden çıktılar ve sesin geldiği tarafa doğru gittiler. Bir de baktılar ki, Allah’ın Resulü, Talha’nın atına binmiş, o yerden gelmekte ve herkesi “korkmayın, bir şey yok!” diye sükûnete davet etmekte… Meğer ses işitilince herkesten evvel çıkıp gitmişler, bir şey olmadığını, sesin  basit bir hadiseden meydana geldiğini görmüşler ve halka sükûne tvermek için dönmüşler…”

Allah’ın Resûlü’nün bindikleri, Ebu Talha’ya ait at, “kutef” dedikleri kısa hızlı adımlı bir hayvandı.

Kâinatın Efendisi, o korkunç sesin geldiği yerden dönerken bu at için:

“Atınız deniz gibi”

Buyurdular. Yani atı, coşkunluk bakımından denize benzettiler. Ondan sonra, Peygamber sözünün bereketiyle o at hiçbir defa geçilemedi.

İbn-i Ömer:

“Ben, Peygamberinizden daha bahadır ve pehlivan hiç kimse görmedim.”

İbn-i İshak:

“Mekke şehrinde Rikâne isimli gayet kuvvetli bir insan vardır. Güreş tutar ve daima kazanırdı. Etraftan gelip onunla güreşirlerdi. Bir gün Allah’ın Resûlü ona tesadüf etti ve dedi:

“Ya  Rikâne,  Allah’tan  korkmakta ve davetimi kabul etmekte daha ne kadar gecikeceksin?” Rikâne cevap verdi: “Senin hak Peygamber olduğuna dair bir senedin var mıdır?” Allah’ın Resûlü buyurdular: “Eğer seni tutup yere çalarsam imana gelir misin?” Pehlivan “evet” dedi ve kapıştılar. Kâinatın Efendisi pehlivanı kaldırdıkları gibi yere çaldılar. Rikâne güreşi tekrarlamak istedi. ikincisi de aynı şey… Üçüncü defa da yere çalınca, Rikâne dehşet içinde “bu ne acayip iş!” diye mırıldandı ve teslim oldu.”

İbn-i İshak’ın bu rivayeti, Hâkim’in  “Müstedrik” isimli eserinde, güreşçinin oğlu Muhammed Bin Rikâne ağızıyladır. Ebu Davut ve Tirmizî de aynı vakıanın rivayetçileri arasındadır. Ayrıca Saad Bin Cübeyr’den İmam-ı Beyhakî rivayeti, aynı merkezde…

Allah’ın Resûlü’nün, başkalarıyla da güreştikleri olmuştur. Bunlardan birisi Ebu Esvedü’l - Cemhî’dir. İmam-ı Beyhakî’ye göre, Ebu Esved gayet kuvvetli bir insandı. O kadar ki, ayağının altına bir sığır postu alır ve bu postu, on kişi birden çektikleri ve deri parçalandığı halde Ebu Esved’i düşüremezler ve postu kurtaramazlardı.

Bir gün Ebu Esved, Peygamberler Peygamberine:

“Eğe beni yenebilirsen, dedi; sana iman getiririm!”

Kâinatın Efendisi bu Esved’i yere çaldılar; fakat inadî küfür buna rağmen imana dönmedi.

Huneyn Gazâsında bütün sahabiler çözülüp dağıldıkları ve Allah’ın Resûlü’nün yanında birkaç kişiden başka kimse kalmadığı zaman:

“Ben Nebîyim ve yalan söylemem! Ben Abdülmuttalib oğluyum ve sözüm haktır!”

Diyerek tek başına ileriye atılmaları, şecaat derecelerini gösterir.

GIDA

Gıda bahsi aslında şâmil bir hakikati çerçeveler. Zira gıda din ve dünya maslahatlarını toplayıcı ve hem kalbe, hem de kalıba tesir edicidir. İbadetin maddî cephesi için gereken vücut kuvveti onunla kaîm olduğu gibi; ruhun bedene taallûku noktasından kalb selâmeti de gıda sayesindedir. Gıda ile dünya kazanıldığı gibi, melâike tabiatı üzerinde olan kalb de muhafaza edilmiş olur ve ahiret elde edilir.

İmam-ı Gazali buyuruyor:

-Allahın lütfuna, ilim ve amelle erilir. Bunlardan başka yol yoktur. Bunlar da vücudun selametiyle meydana gelir. Vücudun selameti ise yemek içmektir. Yenilecek ve içilecek şeylerden ihtiyaç miktarınca alınmayacak olunursa beden sıhhatte kalmaz. Bu yüzdendir ki, Allah “İyi şeyler yiyiniz ve iyi şeyler işleyiniz!” diye ferman etmiştir.

   Hâsılı, yemek ve içmekten murad, iyi işlere kuvvet edinmektir; yoksa sadece zevk kastiyle hayvanlar gibi atıştırmak değil… Bu bakımdan kâmil insana münasip olan, yemede ve içmede ihtiyaç miktarını aşmamaktır. Bilinmesi gereken bir hakikattir ki, tam doyuncaya kadar ve tıkanasıya yemek bid’attir ve Birinci Hicret Asrından sonra zuhur etmiş bir adettir.

 Hadîs âlimlerinden İmam-ı Nisaî ve İbn-i Mâce’nin rivayet ettikleri bir Hadîs, tıkanasıya yiyip içmenin felâketini pek güzel çerçeveler:

“İnsanoğlu kendi karnında daha şerli bir kap doldurmamıştır. İnsana gıdanın, kendisini ayakta tutacak kadarı yeter. Eğer nefs galip gelecek olursa üç kısımdan biri yemek için, biri içmek için, biri de nefs için olmalıdır.”

Bu Hadîsten anlaşılan, nefs için yiyip içme payının üçte birini geçmemesi ve midenin tamamiyle dolmamasıdır.

İmam-ı Kurtabî demiştir ki:

“Eğer Lokman Hekim bu taksimi işitmiş olsaydı, hikmetinden hayrete düşerdi.”

Hadîs meâli:

“Mümin bir barsağı dolduruncaya kadar yer ve onunla yetinir. Kâfir ise yedi barsağı dolmayınca doymaz.”

Hadisteki sayılar herhangi bir tatbik şeklini murad etmiş değildir. Murad olan, mü’minlerin az yiyip içmekle yetinmesi, kâfirler ise hiçbir had tanımaksızın tıkınmasıdır.

 Böyleyken, mümkündür ki adet veya hastalık sebebiyle çok yiyen mü’min bulunsun… Yine mümkündür ki, az yiyen, ya bünyesini sakındığı, yahut papaz üslûbunca nefsine işkence ettiği için yiyip içmekten kesilen kâfirler de mevcut olsun… Bu imkânlar Hadîsin umumi kıymet hükmünü değiştirmez. Esas olan, mü’minin kanaat sahibi olduğu, kâfirin ise doymaz bir hırsa müptela bulunduğudur.

Bazıları da bu Hadîsi kâmil mü’min hakkında kabul etmişlerdir.  Zir imanı kâmil olan daima ölümü ve ahiretini düşüneceği için korkusunun şiddetinden ve devamlı düşünce halinde bulunmasından tam iştaha ile yemek yiyemez.

Ebu İmâme’den Hadîs meâli:

“Tefekkürü çok olan kimsenin yemesi az olur. Tefekkürü az olanın hem yemesi hem de kalbi kasavetle doludur.”

Din ulularının ölçülerince, kursağına fazla yemek girenin kalbinden hikmet uzaklaşır. Yemesi az olanın, içmesi de az olur. Ve böylelerinin uykusu fazla olmaz. Uykusu az olan da ömür bereketi çoğalır. Bu takdirde, çok yiyip içmek çok uyumayı gerektirir ve çok uyuyan kimsede ömür bereketi kaybolur. Yeteri derecede doymakla yetinen insanın bedeni gıdayı kolay kabul eder ve böyle olanın bedeniyle kalbi daima iyi halini muhafaza eyler.

İbn-i Abbas’tan Hadîs meâli:

“Dünyada tokluk ehli olanlar, kıyamette açlık ehli olacaklardır!” (Devam edecek)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Hususilik... - Sayı 114
Hususilik... - Sayı 113
Hususilik... - Sayı 112
Hususilik... - Sayı 111
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Bugün 18.11.2025Konu nedir? ...

 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde: çok katlı yapılar yerine, tek katlı bahçeli evlerde yaşamak asl... yusuf

 Muazzam bir çalışma olmuş,tebrik ediyorum.... Ahmet Durmuş

 yukarıdaki hikayeyi ve eklemeleri yazan kişi biraz zorlamayla günün modasına uymuş işi dış güçlere a... HALİL KÖSE

 test"... test


Kalem, İlahi Kelam’ın yazılmasına ve yayılmasına, yani insanın iki dünyasının da saadetle olmasına vasıta oluyor.
Kalem, insanın iki dünyasını da mahveden bâtıl fikirlerin yazılmasına ve yayılmasına alet edilebiliyor…
Kalemle kazığın şekil olarak birbirine benzemesini bir inceliğe işaret olarak göremez misiniz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Büyük camgözlerle yüzen karahindiba
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gelecek sayı (127) konusu


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16359497
 Bugün : 1696
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 697829
 Bugün : 528
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 1708
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim