Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1563 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Kış bekleyen çocuk
Hızır İrfan Önder

  Sayı: 101 -

Daha çocukken yalnız kalmanın nasıl bir duygu olduğunu bilir misiniz? Anne de var, baba da var. Fakat öksüz ve yetim gibi yaşamak! Bu durum çocuklarda bir duygusal sarsıntı yaratır. İşte ben bu duygusal sarsıntıları yaşayan çocuklardan yalnızca biriydim.

1964 yılında kendi kaderine terk edilmiş, Doğu Karadeniz illerinden biri olan Rize’nin Ardeşen ilçesine bağlı Yukarıdurak köyünün Kvaşuba Mahallesinde (Şimdi Önderköy oldu) doğdum. Bu köyün yolu yoktu! Elektriği yoktu! Bol su kaynaklarına sahip olmasına rağmen evlere su bağlanmamıştı. Taşıma su ile değirmen döndürülmeye çalışılırdı. Evler ahşaptı. Odun sobaları kurulurdu. Yalnızca oturma odasına kurulan bu soba orayı bile zor ısıtırdı. Diğer odalar ise buz kesilirdi. Sobalar dört mevsim kaldırılmazdı. Çünkü bu sobalarda yemek ve ekmek pişirilirdi. Haliyle kışın donar yazın da pişerdik!

Babamın anlattıklarına göre birkaç kuşak önceki atalarımız bizden daha çok sıkıntı yaşamışlar, daha çok çile çekmişler. Yiyecek bir dilim ekmeği bulamadıkları bile olurmuş... Ben biraz daha şanslı olsam da köyde hâlâ fakirlik hüküm sürüyordu. Çünkü bölgede çay tarımı daha yeni yeni başlamıştı. Tarlaya, bahçeye yalnızca mısır ekilirdi. Kaçkar dağları eteklerinde yer alan köyümüz tarıma pek elverişli değildi. Tarlalar, bahçeler bizi geçindirecek kadar ürün vermezdi. Hiçbir çaba yeterli olmuyordu. Şehirlerde iş bulma imkânı da yoktu. Yoksulluk diz boyuydu! Bu durumdan kurtulmak için köylülerin bir şeyler yapması gerekiyordu. Çünkü devletin gücü de sınırlıydı. Köylere-köylülere nasıl yardım etsindi? Elini uzatsındı… Geriye tek çözüm yolu kalmıştı: O da Almanya başta olmak üzere Avrupa’ya işçi olarak gitmek. Babam da bu yolu seçmiş ve 1960 sonrası Almanya’ya ilk giden Türk işçilerinden biri olmuş. Benim şansızlığım tam da bu noktada başlamıştı. Çünkü babam yılda bir kez bir aylığına izin alıp gelebiliyormuş. Hatırlıyorum o bir ay, bana da babama da bir gün gibi geldiğini…

Ölüm Allah’ın emri de bu gurbet nereden çıktıydı? Neden beni ve benim gibileri yetim bırakırdı? Babaya en çok ihtiyaç duyduğum bir anda benden koparıp alan bu gurbet büyük bir zalimdi! Geceleri iğreti bir yorganın altında saatlerce nasıl ağlattığını bir ben bilirim bir de Allah. İçimden: “keşke babasız kalacağıma hiçbir şeyim olmayaydı! Keşke babam yanımda olaydı da geceleri yanında uyuyabileydim. Fakirlik ayıp değil ya!...”

Ya annem! Kış mevsimi dışında her gün durmadan, usanmadan tarlada, bahçede çalışırdı. Onun yüzünü de pek göremezdim. Ancak akşam olunca yorgun argın eve dönerdi. Yemeğimizi bile güçlükle hazırlardı. Yatsı namazını kılıp yatardı… Canım annem de işten güçten dolayı bana vakit ayıramazdı. Sevgisini, şefkatini gösterecek ne takati ne de zamanı kalırdı. Hâlimi düşünebiliyor musunuz? Babam gurbette. Annem, yanımdaki ağyâr! O da sanki bir çeşit gurbetteydi. Yapayalnızdım. Hüznüm çığ gibi büyümüştü! Ben bu çocuk hâlimle doğabilimcisi, kuşbilimcisi, botanikçi… olup çıktım. Yaşım elverseydi filozof bile olabilirdim. İçimdeki boşluğu doldurmak için…

Bir çocuğun her şeye dayanabileceğini fakat babasızlığa, annesizliğe (hasrete) dayanamayacağını-katlanamayacağını; anne-baba sevgisinden, şefkatinden mahrum kalan bir çocuğun kurumuş bir fidandan farkı kalmayacağını; sevgiye aç bir çocuğu hiçbir şeyin avutamayacağını hayat bana çok erkenden öğretti…

Kışı niçin gözlerdim? Çünkü kışın köyde çalışma yoktu. Bir-iki metreden az kar yağmazdı. Yağan kar hemen erimezdi, genellikle Mart sonuna kadar kalırdı. Bu nedenle vakit ve yorgunluk sorunu yaşamayan annem bana çokça zaman ayırırdı. Kışın, diğer zamanlarda gösteremediği sevgiyi ve şefkati gösterir, bütün sıcaklığıyla-sevecenliğiyle kucaklardı beni. Geçen sekiz dokuz ayın bende açtığı yaraları kapatmak için öpüp koklardı…

Ayrıca kimse çalışmadığı için akrabalarımızın ziyaretleri artardı. Komşularımız da bize daha sık gelirlerdi. Babam iznini kışın kullanırdı. Böyle olunca da ilginin, sevginin odağı konumuna gelirdim. Sevilirdim. Şımartılırdım. İşte yaşamak budur derdim. Benim için bundan daha iyi daha güzel ne olabilirdi ki?..

İşte bunun için kışı bekleyip dururdum.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kasem olsun!... - Sayı 119
Beni kalbine göm... - Sayı 118
İnanmadın... - Sayı 117
Necip Fazıl... - Sayı 117
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Tüm gazetelerimizin toplam tirajı, 70milyon nüfusa karşılık, 3,5 milyon…
Elâlemin memleketinde tek gazete bile çift rakamlı tiraja sahip. Mesela Japonya’da günde 13 milyon satan gazete var.
Bizde nüfus artıyor, gazete tirajları yerinde sayıyor, hattâ azalıyor. Demek ki “basın” diye piyasaya sürülen kâğıt parçalarına millet güvenmiyor. Bu güvensizliğe rağmen basından ödleri kopanlara yazıklar olsun!
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13192771
 Bugün : 2018
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606265
 Bugün : 84
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 178
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim