Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     815 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Dubalı dünya düzeni -IV-
Mehmet izzet Gülenler

  Sayı: 107 -

Şu oyuncu ne kadar müthiş değil mi? Ne oynamış ama… Üff… Ya Şu’na ne demeli… Son filmi için şu kadar kilo almış… Vay be.. O nasıl oynamak… Neler yapıyor adamlar… Şu’nun yaptığı vücudu gördün mü? Ya şunun karizmasına ne demeli… Böyle bir ‘cool’luk olamaz..

Bunlar muhtemeldir ki sinema ve televizyonun icadından beri bir şekilde âşina olunan diyaloglar… En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim derler ya hani… Ben de öyle yapacağım; hemen hemen neredeyse hepimiz kandırılmışız!.. Kandırılmamızın tarihi en az sinemanın tarihi kadar eski sanırım… Hepimiz bir güzel ‘oyuna’ getirilmişiz. Her nesil payına düşeni almış ve kana kana kanmış… O oyuncular, onların yaptığı, giydiği, yediği, içtiği, söylediği, kullandığı, bindiği, elinde tuttuğu, üstüne oturduğu, yanından geçtiği, hayal ettiği ve gerçekleştirdiği, her şeye…

Hayattaki en büyük, asıl amaç ve o yoldaki enstrümanlar olarak önümüze konmuş… İçimize yerleştirilmiş… Dubaların en renklileri ve en hasları olarak… En büyük hedef ve hayattaki her anlamdaki en büyük zirve olarak hep bunlara ulaşmaya güdümlenmişiz…

20 sene önceki filmlerinde o ‘büyük’ oyuncuların ellerinde tutturdukları kahveleri meselâ sonunda buralarda da satmaya başladıklarında… O yıllarca işlenmiş bilinçaltı ve üstü kodları ile insanlar, o kahveye ulaşmış olmanın verdiği büyük mutlulukla, kana kana o kahveleri içmeye başladılar… Kim bilir belki de işte o çok havalı, çok ‘cool’, hayattaki en büyük hedefe yerleştirilmiş olan o ‘büyük’ oyuncularla özdeşleşmiş ve belki de o hedefe biraz olsun yaklaşmış hissederek…

O ulaşılması neredeyse imkânsız görünen o ‘büyük’ oyuncuların… Taktıkları gözlükler, giydikleri kıyafetler, kullandıkları araçlar… Saç sakal kesimleri… Tarzları… Vücutları… Dövmeleri… Hayat tarzları… Vb… Ulaşılabilir olduğundan beri artık hepimiz ‘artistiz’…Çok şükür…

Kana kana takıyoruz artık o gözlükleri… Kana kana giyiyoruz artık o ceketleri o “jean”leri… O retro giysileri… Kana kana kestiriyoruz saçlarımızı artık onlar gibi.. (Pörsınıl treynırlarımız) kaslı kaslı omuzlu “six packli” vücutlarımız var bizim de artık onlar gibi… Dövmelerimiz… Dövmelerimiz de cabası… “E-Pub”larda da takılıyoruz… E oldu işte sonunda… Ohh bee… Artık hepimiz ‘cool’uz… Yıllarca özendirildiğimiz ve özendiğimiz her şeye kavuştuk sonunda… Artık neredeyse hepimiz ‘ünlü’ sayılırız… Ve artık hepimiz ‘özgürüz!.. O havalı gözlüklerimiz… Retro kıyafetlerimiz… “Piercing”lerimiz… Dövmelerimiz… Ve “pub”larda* tokuşturduğumuz biralarımızla… Ve O hep özendiğimiz; o müthiş! hayat tarzımızla fena halde ‘özgürüz’!!! Sonunda… Yaşasın..

[* Pub.. ‘Public House’un kısaltması..Türkçesi Halk Evi diyebiliriz..

Kamu Alanları üzerine tez yazan bir arkadaşım anlatmıştı..: Kamusal alanda, insanların organize bir şekilde biraraya gelip, devlete ve düzene karşı baş kaldırmalarını önleyecek bir emniyet sübabı vazifesini görmesi amacıyla devlet yoluyla, veya desteğiyle diyelim, açılmış bu Pub’lar oralarda zamanında; çıkışındaki temel mevzunun böyle bir yönü var; yani kafayı bulan ve gevşeyen insanların örgütlü bir başkaldırıya yönelemeyecekleri düşünülerek..]

Evet; peki şimdi… Ne oldu… Şu oldu..: Zokayı yutan balıklar gibi yukarıya çekildik… Ağzımızdan iğne çıkarıldı ve kovaya diğer balıkların yanına atıldık… Artık kovadayız ve çok özgürüz!!! Biz kana kana içerken, alırken, giyerken; onlar da bizi kandıra kandıra içirdiler sattılar ve giydirdiler… Biz paramızı dilimizi dinimizi kendimizi kaybederken, onlar da paralarına para ve güçlerine güç katmanın; nereye çekse gelecek, içi boşalmış, onların ağzına bakan, kendilerine bağlı (Brand Loyalty *) bir müşteri kitlesi oluşturmuş olmanın tadına vardılar…

[*Brand Loyalty : Marka Bağlılığı diye çevirilebilir..

O hiçbir yere sığamayacak çok derin bağlantıları olan büyük ‘Vefa’ duygusunun, kapitalist dünyadaki plâstikk uydurması diyebiliriz. Markaya, firmaya, ürüne öyle kalpten (!) bağlı anlamında. Onlarda bir hedef bu. Böyle müşteriler oluşturmak… Yani kendilerini hiçbir zaman değiştirmeyecek, başka firmalara kaptırmayacaklarından emin oldukları öyle bağladıkları müşteriler için kullanılan bir tabir..:

Brand Loyal Customers ]

Elimizi kolumuzu nasıl oynatacağımızı, nereye nasıl adım atacağımızı, nasıl düşünüp nasıl konuşacağımızı, hepsini, hepsini belirleyen, binlerce ‘renkli’ dubayı her yerimize koydular işte… Beynimizin kıvrımlarına, dilimize, gözümüze, içimize, dışımıza… Artık tüm hareketlerimizi o dubalar yönlendiriyor…

İşte durum bu… ‘Cool’ olmayı bize öğretirken… ‘Cool’ olmanın gerekleri olan şeyleri… O pantolonu ceketi… O hayat tarzını… O ‘cool’ hâli tavrı..bize satarken… ‘Kul’ olmaktan uzaklaştırdılar bizi… Aslolanın ‘Kul’ olmak, olabilmek olduğunu unuturdular… İyi bir ‘Kul’ Olmaya çalışmak olduğu bilgisinden ve hâlinden uzaklaştırdılar bizi... ‘Kul’ olup sonsuzluğa açılmayı; ‘cool’ olup kovada yüzmeye tav ederek değiştirdiler…

Ve bu renkli kamuflaj dubalar… Dubaların en hasıdır… Fark edilmesi, görülüp zeminden ayırdedilmesi kolay değildir… Tek tek bulunup temizlenebilmesi özel uzmanlık ve büyük çaba ister..

Kendi Gözlem Evim’den çekilmiş olan dubalardan bu kadarı, şimdilik yeterli olur belki tezimi desteklemek için. Evet, Bu aralar; “dünya bu minval üzere işte... “ (Turgut Uyar'ın Arz-ı Hâl’ine selâm ederek…) Bir süredir dubalar üstünde… Renkli renkli dubalı bir dünya…

Dubalar kaldırıldıkça, güneş ve asıl ‘gerçek renkler’, yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı gibi yüzünü gösteriyor ara ara. Belki de Yontma Plâstikk Çağındayızdır da haberimiz yoktur, kim bilir… Ama yine de güneşin doğmaya en yakın olduğu an ‘dubaların’ en yoğunlaştığı andır diyebiliriz. Allah büyüktür...

| Her şeyi açıklığa kavuşturan ‘Bilim Adamları’na da küçük bir not:

Bu sefer işiniz biraz daha zor sanırım; uzaya ve aya çıkıp fotoğraflar çekerek ispatlar yetmeyecek çünkü; bu sefer, her birinizin- ve de her birimizin- önce kendi içimizdeki aya çıkıp oradan kendi dünyalarımızın fotoğraflarını çekmemiz ve gördüğümüz her bir dubayı tek tek temizlememiz gerekiyor… Yani her birimizin tek tek ‘Adam’ olmamız gerekiyor...

‘'Bilim’ kısmını bilemem..

Neyse ki onu siz biliyorsunuz zaten.|

-Son-


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Sinan AYHAN    25.02.2021
Yorum : Bilimi bilmemek, ilimden dem almak duası ile...





 
Motosiklet Günlükleri... - Sayı 113
Başka Mahalle... - Sayı 111
"Kanlı bayram", Srebrenit... - Sayı 109
Pembe peçeteler... - Sayı 108
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Batı; kaybettiği noktanın idrâkinde ve kazanacağı noktanın gafili olduğunu -yalnız kendine- ihtar ederek bugünkü buhranını yaşıyor. Biz; tüm taklitçiliğimize rağmen hem birincisinin, hem ikincisinin gafletindeyiz.
Eğer batı gibi kaybettiğimiz noktanın idrakinde olabilseydik, elimizden kaçırdığımız bunca zamandan ötürü eyvahlar eder; kazanacağımız noktanın gafletinden de sıyrılabilirdik…
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13171008
 Bugün : 172
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605391
 Bugün : 14
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 418
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim