Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3624 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Dağ Heybetli Veli
Mücahit Koca

  Sayı: 68 - Nisan / Haziran 2011

…Şubat/1983

Dağ arkadaşlığı bir başkadır. Bir dağcının arkadaşı onun her şeyidir. Benim de böyle bir elin parmaklarını geçmeyen dağcı arkadaşlarım vardı. Onlarla belli aralıklarla buluşur kış-yaz, ramazan-bayram dağa gideriz. Ben, bu arkadaşlığa adına “Mistik Dağcılık,” dediğimiz bir dağcılık tarifi ile her yerde sahip çıkıyorum.

“Dağcılık,” deyip geçmeyin.. Ünlü Divan Şairi Baki, dağı mürşide, benzetmiştir. Ünlü İran Şairi Molla Cami ise şeyhi Ubeydullah Ahrar'ı dağa benzetenlerdendi. O; “Silsiletü'l-zeheb,” isimli mesnevisinde şeyhini anlatırken; “Onun heybetli hareketinde, yerinden kopmuş bir dağın yürüyüşünü andıran azamet vardı. Fakat bu dağ heybetli Veli, bir vakar ve temkin şahikası idi,” diye yazmıştı.  Ayrıca Manas Destanı'nda dağların büyük bahadırlar gibi, bahadırların da bir dağ gibi görülmesi hemen her sayfada tekrarlanan özelliklerdendi.

Bugün her zamanki vaktinde Uludağ'a girince yine dağın büyüsü ile kendimden geçmiştim. Sevincimi dağa taşımış, onun harika ortamında coştukça coşmuştum. An geldi çok hüzünlendim, hüznümü dağla hafiflettim.

Yeni okuduğum bir kitaptan; “Dağ olmasaydı, yer de olmayacak,” anlamında bir Türk atasözünü not etmiştim. Dağı böyle yücelttikten sonra bunu yazmamam olmazdı: “Yeri basan, tutan, dağdır/Halkı basan, tutan handır.”

Yetim Kaldık

…Mayıs/1983

Bu dağa gidişimizde kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Bizlerde ne güzellik görecek göz, ne su şırıltısı dinleyecek kulak, ne de baharın kokusunu duyacak kulak kalmamıştı.

Çünkü Üstat Necip Fazıl, Hakk'a yürümüştü.

Ertesi gün Merhum Üstat'ın cenaze töreni vardı. Milli Güvenlik Komitesi, yolları kesmiş, cenazeyi gençlere vermemek için askeri bile onların karşılarına dikmişti. Bütün baskı ve engellemelere rağmen yine de onlar görkemli bir cenaze töreni olmasını engelleyememişlerdi.

Mayıs sonuydu. Yine dağcılar buluşmuş; sabah namazında “Bismillah,” deyip Kaplıkaya Vadisine doğru kimi kayalardan atlayarak, kimi de kayalara tırmanarak yol almaya başlamıştık.

İlk mola yerinde dağcı arkadaşlarla “Günaydın” gazetesinde çıkan bir fotoğrafı konuşacaktık. Bizim gazeteler Merhum Üstat'ın dava adamlığına, şairliğine, düşünürlüğüne ve dehasına vurgu yaparken; Günaydın gazetesi birilerine birilerini jurnaller gibi Üstat'ın cenazesine katılmış olan Turgut Özal'ın cenazede uzun siyah sakallı biriyle konuşuşunun fotoğrafını basmıştı. Biz biliyorduk ki, Turgut Özal, parti kurma çalışmaları yaparken Üstat Necip Fazıl'ın evine de gitmiş; onunla kuracağı parti nasıl olmalı konusunda düşüncelerini öğrenmek istemişti. Günümüzde büyüklerden fikir almanın önemini bilen kaldı mı diye düşünmeden edemiyorum.

Herkes bugün dağa hazırlıklı gelmişti. Üstat Necip Fazıl için, yazılanlar, çizilenler, duyulanlar ve görülenler konuşulacaktı. Bunlardan birincisi Merhum Üstat Necip Fazıl'ın en yakın talebesi Sezai Karakoç'un vefatın ardından “Diriliş” gazetesinde yazdığı yazılardı. Sezai Karakoç; “Göklerin Çektiği Kartal,” yazısında Merhum Üstat için bakın ne güzel tarif yapıyor:

“İslâm'ın onuru için çağın çelik yüzüne karşı koyan elmas kas, gevşedi.” 

“Dev sulara karşı ömür boyu gerilmiş kollar düştü.”

Dağın Bir Kokusu Vardı

…Eylül/1983

Bu defa dağı bayağı ihmal mi ettik ne? Özlemime bakacak olursam yıllardır gitmemişim gibiydi. Gitmeli, bin bir günlük hasretin kucağına atılmalıydım. Sabahı zor ettim. Ben, dağa gideceğim zamanlar hep böyle heyecanlı olurum. Ama yaşayacaklarımla ilgili, ama duyacaklarımla, ama göreceklerimle ilgili birçok şey düşünürdüm.

İyi bir tırmanış yapmış, bayağı ter atmıştık.

Ağaçların sararmış yaprakları bugün her günkünden ayrı bir duygu veriyordu. Ressamın resmini yapacağı güzele bakıp aklının başından gitmesi gibi bir halin içine düşmüştüm. Suyolu'nda kamp yerimize doğru yürürken, Bursa ile Bursa Ovası olanca çarpıklığıyla ayaklarımın altında gibiydi. Kıblekaya'nın üstüne kadar indim. Cengiz Han'ın sıkıldıkça rahatlamak için “Burkan-Kaldun Dağı”nın zirvesinden güneşe selâm çakışı gibi ben de bulunduğum tepeden güneşe bir selâm çaktım.  Ardından mırıldanır gibi; “Nasıl ovanın bir kokusu varsa dağların da hiçbir kokuya benzemeyen çok hoş, dağcıları büyüleyen bir kokusu vardır. Bu koku kayalık yerde ayrı, ormanlık yerde ayrı olurdu. Bu gece ayrı, gündüz ayrı, hatta bu pınar başında ayrı, ateş başında ayrı bir kokuydu.

…Ekim/1983

Çay demlenmiş, yerler ıslak olduğundan sofra düz bir kaya üzerine kurulmuş; herkes çantasındaki yiyecekleri çıkarıyordu.

Döne döne Kaplıkaya Vadisinden Bakacak Tepesi'ne kadar tırmanan dik yollar bin yıllık mı, iki bin yıllık mı belli değildi. En çokta Ceneviz adları geçiyor buranın taşlık yollarında..

Bugün tırmandığımız yol bu bölgeden Bakacak Tepesine kadar çıkan tek yoldu. Birkaç defa sağa sola saparak bu yolu kaybetmişliğimiz olmuştu.

Birilerine dağda ama inerken, ama çıkarken hep rastlamışızdır. Bunlar, ya sırtlarına bindikleri beygirlerle dağa giden oduncular, ya sırtlarında ağır torbalarla defineciler, ya da ellerinde uzun kamışlarla alabalık avcıları olurdu. Onlarla zaman zaman bir sigara içimi sohbet etmişliğimiz varsa da dağda yabancılara hep mesafeli dururduk. Dağ'da on iki yıl kalmış birine; “Dağda seni hiç rahatsız eden olmadı mı?” diye sormuştum. O bana; “Dağda olmanın mutlaka bir sebebi vardır. Birisi dağda yanına gelecek olsa ya bir sigara ister, ya da yol sorar,” demişti.

…Aralık/1983

Olağanüstü günlerdi. Siyasetin ipe çekildiği, kitabın yasaklandığı, düşüncenin suç sayıldığı bu günlerde suç olmayan iki şey vardı: Bunun Hükümet kanadındaki adı futbol, Konsey kanadındaki adı kız-erkek arkadaşlığıydı. Böyle yönelim olursa gençler sağ ve sol ideolojilerin adamı olmayacaklar, diye düşünülüyor olmalıydı.

Her şeyin yasak olduğu bugünlerde ben, edebiyat öğretmeni olarak son günlerde adeta dağla yatıyor, dağla kalkıyordum. Öğrencilere Edebiyat dersinde Jack London'un “Ateş Yakmak” hikâyesinde olduğu gibi dağ ile ilgili hikâyeler okutuyor; Kompozisyon dersinde yine “Dağ” ile ilgili denemeler yazdırıyordum. “Bu olağanüstü günlerden beni dağ kurtardı,” dersem yanlış olmaz sanırım. 12 Eylül sonrasında bizi ayakta tutan hep Uludağ'ımız olurken; Emir Sultan ile komşuluk, Somuncu Baba, Molla Fenari ile tanışlık, Üftade ile dervişlik; bizi biz yapan oldu. Bursa'nın birini alkışladığı, öbürünü taşladığı günlerde biz dağımıza sığınarak kaybeden olmaktan kurtulduk.

Eski Türklerde Dağ

…Ocak/1984

İnsan, bir şeyi sevdi mi her şeyi onun üzerine olurdu. Benim de son günlerde bütün okumalarım dağ üzerine çevrilmişti. Bu okumalarımdan bulduklarımı mutlaka arkadaşlarımla paylaşırdım. Yine karlı bir kış günü dağa çıkmıştık. Yaktığımız ateşin etrafına halka olmuş sohbet ederken ben araya girdim, cebimde dolaşa dolaşa yırtılacak hale gelmiş kâğıdı çıkararak “Bahaeddin Ögel'in “Türk Mitolojisi” isimli eserinden not ettiğim yerleri okumaya başladım:

 “Dağlar, birçok millette olduğu gibi Türklerin dini inanışlarında da geniş yer tutmuştur. Zirveleri göğü delen dağlar, Tanrı ile konuşur, ilişki kurar gibidir. Eski Türklerde Tanrı'ya giden en yakın yol da yine dağdı. Bu sebeple olacak Orta Asya'daki dağların çoğu Tanrı ile ilgili adlar almışlardır. Aslında bu yalnız Türklerde de değildi. Çin'de, Hint'te, İran'da, Sami dünyasında da böyleydi. İranlıların Elburz Dağları, Hint mitolojisinin Himalayaları, Çinlilerin Kuan-lung ve Ki-lien Dağları ile Tur-ı Sina, Kafkas Dağları, dünya mitolojisinin ara motiflerini teşkil ederlerdi.”

“Göktürklerin doğudaki bütün sıradağlara Kadır-kan demelerinin sebebi yine dini sebeplere dayanıyordu. Oğuzların Kazılık Dağı da kutsal sayılan dağlardan birisiydi. Güneş görmeyen, bin yıl önceki deyimle Kuz Dağları, Türk mitolojisinde ve masallarında büyük yer tutardı. Altay ve Sibirya masallarında Türk bahadırları anlatırken değil bütün vücutları; baldır ve bacakları bile dağlara ve dağın sağrılarına benzetilirdi. Dahası eski Türkler, büyüklerini yüksek dağ tepelerine gömerlerdi. Uludağ gibi bazı dağlar nasıl keşiş ve dervişlere sığınak olduğu için şöhret bulurmuşsa bazı dağlar da bu büyüklere mezar görevi gördüğü için şöhret bulmuştu.”

Bedenen yorgun, ruhen dinlenmiş olarak şehre indiğimizde saat 23'ü çoktan geçmişti. Böyle bir anda bile ne zaman başımı çevirip dağın zirvesine doğru bakacak olsam, hemen tekrar onun açtığı kollarına atılacağım zamanı düşünmeye başlardım.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : melike turan    14.06.2011
Yorum : Değerli yazarım, Yazılarınızı büyük bir merakla okuyorum, sizin gibi bende bir yeşil sevdalısıyım. Şimdiye kadar dört beş yazınızı okudum umarım bu güzel yazılarınızdan bizi mahrum etmezsiniz. Daha nice güzel yazıların devamının geleceğini biliyorum ve bekliyorum diğer okurlarınız gibi...





 
Mistik dağcılık hikâyesi... - Sayı 77
Mistik bir dağcılık hikây... - Sayı 76
Mistik bir dağcılık hikây... - Sayı 75
Mistik bir dağcılık hikây... - Sayı 74
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


“Yeni Dünya Düzeni” diye bir şey attılar ortaya… Ondan sonra ne ses çıktı, ne soluk… “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri, boşluğun sessizliğini dinlemek gibi bir şey mi acaba?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Deniz kabarıyor
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13209593
 Bugün : 454
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606777
 Bugün : 6
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 213
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim