Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5289 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Büyük Doğu bir manzumedir!
Ali Erdal

  Sayı: 75 - Ocak / Mart 2013

Konuşma (MTTB Bilecik Şubesi)

Sevgili gençler, şu anda sizin gibi köşede sessiz sakin oturan, burada bir ilim erbabının konuşurken, onun söylediklerini elimden geldiği kadar tefekkür eden biri olmayı çok tercih ederdim. Ama ne yaparsın ki, atasözünün, gayret dayıya düştü dediği gibi, gayret Ali'ye düştü. Kısa bir başlangıç yapalım...

En yüksek dağın tepesine çıktığımızı ve elimizden geldiği kadar en yüksek sesle haykırdığımızı düşünelim... Bugünün şartlarında yüksek ses çıkarmak çok kolay; sivrisinek vızıltısını gök gürültüsü yapabilirsiniz… Biz de şunu söyleyelim…

“Durun kalabalıklar!.. Bu cadde çıkmaz sokak!”

1947'de söylenmiş… Bu şiirin adı biliyorsunuz, Destan… Halbuki anlattığı ile destan kelimesinin hiç alâkası yokmuş gibi görünüyor.

Neden “Destan” denmiş, çünkü destanlık bir çıkışın başlangıcı!.. Destan, olağanüstü olayları anlatan eserdir. Olağanüstü çıkışı şiirine destan adını vermiş. Olağanüstü olaylar olur, bunlar için manzum destanlar yazılırdı, benim çocukluğumda bunlar bir iki yapraklık kâğıt olarak satılırdı. Destan, cemiyeti ilgilendiren fevkalâde hadiseler… Her kesimden kişinin bildiği, en azından kulak dolgunluğu olan sözler vardır. Meselâ (Şekspir)in “Olmak mı, olmamak mı; işte bütün mesele bu!” sözü… İlerde denecek ki, “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” sözü darbımesel gibi söylenecek, herkes tarafından bilinecek... Böyle başlamıştı bu dâva, denecek. Meselâ Göktürk Kitabeleri'ndeki “Senin ilini ve töreni kim bozabilir” haykırışını bilmeyen yoktur. Destanlık bir söz.

Destan şiirine bakınca bir şeyi fark ettim. Beyitler, iki mısralık şiirlerdir ve mısraları beraber yazılır. Bütün içinde ayrı yazmak gerekiyorsa, beyit olarak ayrı yazılır, mısra olarak değil. Destan şiiri, beyitler halinde kafiyelenmiş. Şiir, “Durun kalabalıklar!.. Bu cadde çıkmaz sokak!” diye başlıyor, kafiyeli olduğu ikinci mısra ile beraber yazılması gerekirken, ikinci mısra bir satırlık aralıktan sonra başlıyor. Yani “Haykırsam kollarımı, makas gibi açarak” aralıktan sonra yazılmış, ortak kafiye olduğu halde. Şiirde, başka bir yerde de aralık yok.

Akıp giden tarihin akışı içinde, bir adam çıkıyor ve 'Durun kalabalıklar!.. Bu cadde çıkmaz sokak!' diye haykırıyor. Cemiyetin de buna cevap verdiğini düşünelim… 'Çare nedir?' diye sorar. O zaman Üstat da, 'işte İdeolocya Örgüsü!..' der… Bunun için takdiminde, baş eser olduğunu söylüyor. Vasfını da kendisi söylüyor: “Bütün geçit ve kilit noktalarını gösterici ve dâvayı temellendirici BAŞ ESER…” Çok iddialı, “bütün geçit noktalarını” diyor… “Bütün kilit noktalarını gösteriyor… Dâvayı temellendiriyor.” Çok iddialı söylüyor.

Biz kendimizden bir şey katmadan, hakkı olan övgüleri bile söylemeden, elimizden geldiği kadar objektif olarak “budur!” demeye gayret edeceğiz.

İdeolocya Örgüsü, “ADIMIZ, DÂVAMIZ, MÂNÂMIZ” diye başlıyor ve Büyük Doğu'nun ne olduğunu söylüyor: “Yekpare bir inanış, görüş ve ölçülendiriş manzumesi… İsmi de BÜYÜK DOĞU!..” Yekpare bir inanış, diyor… Görüş… Ve ölçülendiriş… Ve bunlar bir manzume halinde… Manzume; nizam haline getirme… Sistem ve manzume halinde, nizamlı yekpare inanış, görüş ve ölçülendiriş… Bu manzume lif lif dışarıya doğru açılıyor, içeriye doğru da tek'te birleşiyor. Bunu ancak İslâm söyler, İslâm adına söylenir, İslâm için söylenir. Dışarıya doğru bütün insanlığı kuşatacak, içeriye doğru da ferdi tam zaptedecek… Böyle bir söz ancak hak adına söylenebilir.

Eserine “fikir ağı” diyor. Balıkların ağla yakalandığı gibi, fikir ağı ile fert ve bütün olarak insanlık muhatap… Nasıl bir fikir ağı? “Gelmiş ve gelecek zaman boyunca bütün eşya ve hadiseler zeminini avlamaya memur bir fikir ağı…” Bütün zamanlarda bütün eşya ve hadiselerin zeminini avlayacak… Bu ancak İslâm'la olur. Dışarıya doğru KUCAKLAYICI, içeriye doğru DÜŞÜNDÜRÜCÜ… Eşya, biliyorsunuz, şeyler demektir. Aklınıza gelebilecek her şey eşyadır. Ne kadar eşya varsa ve ne kadar hadise olduysa ve olacaksa, hepsinin zeminini avlayacak. Eşyanın nereye nasıl konacağını, olayların, nasıl plânlanacağını, nasıl yorumlanacağını Büyük Doğu söyleyecek. Üstelik bütün zamanlarda… Gelmiş ve gelecek diyor çünkü. Zaten ben hakkım diyorsa bunu söylemesi gerekir. Meselâ Budizm… Ben sadece Uzak doğuya ait değilim, bütün mekân ve zamandaki eşyanın kefiliyim, ne olduğunu, ne olacağını söylerim, demesi lâzım. Sen belli bir zamana ve belli bir mekâna ait isen, eksiksin demektir.

Nasıl olabilir böyle bir şey? İslâm'ı esas almakla olabilir. Diyor ki, Güneş gibi bütün yeryüzünü yalayacak… Görüyoruz ki, Büyük Doğu, çok iddialı bir çıkış. Bütün insanlığa örneklik iddia ediyor.

Hadiseler dedik ya… Türk tarihine bakalım bu yönden. Duraklama döneminden beri “kurtuluyoruz”… Anadolu'dan köşesinde vazife başındaki paşa alınıyor, devleti kurtarması için İstanbul'a getiriliyor. O günden bu güne hep kurtarıcılar geliyor ve bizi kurtarıyor. Tanzimat öyle… Tanzimat öncesi ve sonrasında devletin ne hale geldiğini gören ve kendilerince çözüm yolları söyleyenler var. Tanzimat, yeniden tanzim etme demek; devleti şöyle şöyle yeniden nizamlarsak kurtuluruz. Ama kurtulmadık; bu sefer Islahat dedik… Yani salâha kavuşturma… Olmadı… Reform dedik..,. Yeniden forma sokma… Böyle devam etti. Bir sürü kurtarıcı geldi, geçti. Sadece siyasette değil, edebiyatta da aynı. Tevfik Fikret, Ziya Gökalp, Mehmet Akif… Kendilerine göre kurtuluş reçeteleri söylediler. Şu anda bütün partiler, sizi biz kurtarırız, memleketi biz kurtarırız, demiyor mu? Dernekler, cemaatler, gruplar, sendikalar… Kanaat önderleri… Ne çok kurtarıcımız var… Bir yandan “Kurtuluş bayramları” yapan, bir yandan da “Sizi biz kurtarırız!” nutuklarının atıldığı başka bir toplum biliyor musunuz? Bugün kurtuluş bayramı, ertesi gün sizi biz kurtarırız diyenlere oy vermek garabeti… Kimsenin de yadırgadığı yok.

Bizim cemiyetimiz böyledir de, dünya nasıldır? Bugün dünyayı Batı idare ediyor. İyi veya kötü, önce bir manzara çizelim… Fransız ihtilâline kadar devletler saltanatla idare ediliyordu. Meşruiyetini mukaddes bilinenlerden alıyordu. Fransız İhtilâli ile demokrasi, yani meşruiyetini mukaddes bilinenlerden değil, halktan alma anlayışı geldi. Demokrasi… Yani Batı, dünyayı devlet idaresi yönünden demokrasi getirerek kurtardı. Sosyalizm, Komünizm, Faşizmi, Kapitalizim, Batı'nın kurtarma iddiaları. Edebiyat ve sanatta da öyle… Yani dünya da devamlı olarak kurtuluyor. Bugün Batı'nın cins kafaları söylüyor, bütün bu kurtarma düşünceleri iflâs etti. Son ümit diye Kapitalizm'e sarılanlar oluyor. Onlar da diyor ki, eksiğini tamamlamak şartıyla… Papa diyor ki: “Kapitalizm kurtuluş olabilir, ama arızalarının giderilmesi gerekir.” Yani Batı bize, arızalı bir sistem daha sunuyor. Ve Kapitalizm, son durak… Demek ki dünya bir “yeni”ye muhtaç… Yalanı, sahtesi, çürümesi, bozulması olmayan bir yeniye…

Şimdi insanlık için cink denilen noktaya geldik. Bolero diye bir müzik eseri var… Çok enteresan... Tek bir çalgı ve melodiyle başlıyor. Yeni çalgılar, melodiler yavaş yavaş katılıyor ve ses hem yükseliyor, hem hızlanıyor. Uzaklarda başlamış olan eser, sanki bütün dünyayı kaplamış gibi oluyor. İyice yükseldikten sonra, zafer coşkusuyla bitiyor. İşte dünya böyle bir felâketler yükselmesi ve kurtarıcılar türemesi ile karşı karşıya. Terör, krizler, suikastlar, patlamalar… Sadece meşru güçler kurtarmıyor; gayr-i meşru yapılanmalar da kurtarıcılık için kirli işler yapıyorlar. İşte İdeolocya Örgüsü, bütün bu kurtarıcılık iddialarına cevap. Siz kurtarıcı mı arıyorsunuz, işte buyurun!.. Onlara cevap olarak değil; siz aradınız, bulamadınız, işte ben buldum; diye değil. Ey insanlık, kurtulmak mı istiyorsun; işte budur! Onlar olmasaydı, ben çıkmayacaktım mânâsına, onları muhatap kabul ederek değil. Aranan ve lâzım olan bu!

Ne diyor?.. Büyük Doğu, dışımızdan önce içimize!... Bir hadis var biliyorsunuz… Bir seferden döndükten sonra Kâinatın Efendisi (sav) “İşte şimdi asıl büyük cihat başlıyor!” buyuruyorlar. Cihattan geldik, daha büyüğü ne olabilir, diye sorulunca “İnsanın kendi nefsine karşı cihadı!”... Kendi nefsinden başlayacaksın… Bunun için, “dışımızdan çok içimize” deniyor. Yine iddialı bir söz… Büyük Doğu madde ismidir, zaman ismidir, mekân ismidir… Zaman, biliyorsunuz, ruh demektir, fikir demektir. Yani Büyük Doğu, madde ismi olmakla birlikte, hattâ daha çok ruh ve fikir… Doğu'ya ve Batı'ya örnek…

Büyük Doğu'nun kendi başına bir istiklâli yok. Bağımsız değil... Emir subayıdır. Kimin? İslâm'ın… Emir eri değil, emir subayı… Emir subayı, emirleri alır, anlar; nasıl uygulanması gerektiğini bilir… Bunların nasıl anlatılacağını bilir. Kimlerin neleri, nasıl yapması (17. Sayfanın devamı) gerektiğini bilir. Gider, komutanımızın emirleri şunlardır der. Emri veren o değildir, ama emrin şuurundadır. Ne kadar uygulandığı yolundaki kanaatini komutanına bildirir. Başbuğ imanın, her iradesini yeni insan ve yeni dünya üzerinde zerre zerre nakşedici köle emir subayı… Yani Sünnet ve Cemaat Ehli...  İslâm'ın emir subayı… İslâm'ın içinde, o gün söylenmesi gerekmemiş olsa da, ilerde gerekecekler için de, zaten muhtevasında mevcut olan doğruların da, ehilleri tarafından bulunmuş ve nokta nokta büyük iman ve idrak ehli tarafından var olan, ortaya konmuş olan. Eksiği tamamlanmış değil, zaten içinde var, olan, muhtevasında var olan keşfedilmiş ve ifade edilmiş. Büyük Doğu İslâm'a yol açma hareketi. Dostları da bu ölçüye göre, düşmanları da… Kaybedilmiş ruhu, eşya ve hadiselere tatbik etme işi.

Kâinatın Efendisi dua buyuruyorlar: “Ya Rabbi! Bana eşyanın hakikatini olduğu gibi öğret!” İnsan eşya ve hadiselere Allah adına hâkim olması için dünyaya getirilmiştir. Bunun için eşyanın, yani her şeyin hakikatini tam olarak bilmesi gerekir. Büyük Doğu, kaybedilmiş ruhu, eşya ve hadiselere tatbik etme işi olduğuna göre, yapılan iş, İslâmî bir emrin yerine getirilmesi.

Bu kadar iddialı olanın, şöyle de söylemek de hakkıdır, hattâ lâzımdır:

“Eğer bu dâvayı bütünleştirebiliyorsak, bizi ayakta ve saygıyla dinleyiniz; iddiamıza rağmen maskaralaştırıyorsak, maskaraların âkıbetine mahkûm ediniz!” Demek bu kadar, kendinden emin…

İdeolocya Örgüsün'de Adımız, Dâvamız bölümü şöyle bitiyor… O cümleyi biz de, ümit edilen gençliğin niyeti olarak söylelim:

“Zahirde 14 asır evvelinden başlamış olsan da, bütün zaman ve mekânı ezele ve ebede doğru kuşatan bayatlamaz yeni, solmaz renk, eğrilmez çizgi, geçmez ân, pörsümez güzel, değişmez doğru, örselenmez iyi ve anlaşılmaz ileri!.. Gayemiz sensin!”


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Deniz kabarıyor... - Sayı 119
Dünya kralı... - Sayı 118
Olayların akışı her şeyi ... - Sayı 118
Toplulukları idare etme h... - Sayı 118
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Emanet gazete isteyen, “bakabilir miyim?” diyor; “okuyabilir miyim” değil… Demek okunması gereken gazeteler, bakılır duruma düşmüş; yani albüm olmuş… Hem de (görmeyen gözlere yazıklar olsun) “fuhş albümü”…
Ortada bir basın olmadığına göre, neyin krizinden söz ediyorlar?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Deniz kabarıyor
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13207789
 Bugün : 3857
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606737
 Bugün : 179
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 243
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim