Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3183 kez okundu.     2 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

AB sürecine ve Avrupa medeniyetine itirazlar
Ka?an Emre

  Sayı: 43 -

(Küçük yeğenlerime… Hasretle ve sevgiyle…)

AB süreci içerisinde 17 Aralık takvimine yönlen-diril-en Türkiye; en nihayetinde 17 Aralık tarihine de, bundan sonraki süreç içerisinde nelerle karşılaşacağı noktasına da ulaşmış durumdadır. AB sürecini ve Türkiye’ye yönelik “takvim zincir- lemelerini” anlamlı bulanlar için; “hezimet-zafer” gürültüleri de, “efendim, istediğimizi aldık” fısıltıları da aynı kuru okumaların, aynı çapsız değerlendirmelerinden ibarettir.

Bugünlerde (en azından) haber ve bilgi akışını takip edenler, Hollanda Dışişleri Bakanı’nın açıklamasını da anlamlı bulacaklardır. Sayın Bakan şöyle diyor: “Ne zaman sayın Başbakan –Erdoğan’ı kastediyor- bir teklifimizi kabul etse, danışmanları kulağına bir şeyler söylüyor. Bunun sonucunda da sayın Başbakan kabul ettiği teklifi kademe kademe reddediyor… Üzülerek belirtmeliyim ki; Fransa ve Avusturya kamuoylarının da büyük bir çoğunlukla karşı çıktığı Türkiye, AB’ye üye olamayacak gibi görünüyor.” Hollanda Dışişleri Bakanı’nın bu açıklaması “ortak bir şuuru ve bakışı” temsil ediyor. Bundan daha vahim ve elim olmak üzere: “Türkiye Cumhuriyeti’nin AB ile müzakerelerinin başlamasına, müzakerelerin devamına, askıya alınmasına ya da kesilmesine Lüksemburg gibi küçük bir ülke bile karar verebilecek duruma gelmiştir.” (1)

Bununla beraber; “Koca Türkiye Cumhuriyeti, AB ile olan ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi konusunda Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin –yani devlet olarak tanımadığımız ve bu haliyle Kıbrıs’taki herhangi bir dayatmasını kabullenemeyeceğimiz bir “yapının”- himmetine muhtaçtır.(2) Bu konunun, Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinin –ki serüveninin ya da alacakaranlık kuşağının demek daha doğrudur.- devamı ve ilerlemesi için “ön koşul” haline getirilen; Kıbrıs’ın Rum yönetimi tarafından temsili ve bu durumun Türkiye tarafından tanınmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Yani AB’nin “ön koşul” halinde önümüze koyduğu Kıbrıs’ta, AB’nin istediği ve yönlendirdiği yapılanmayı tanımadığımız sürece “takvim zincirlemeleri” devam edecektir. Bu noktada öyle anlaşılmaktadır ki; Türkiye “AB süreci” adı altında attığı adım ve ilerlemelerle(!) AB’ye giriyormuş gibi yapmakta, AB’de Türkiye’yi “bir kol mesafesinde” tutup alıyormuş gibi yapmaktadır. Ancak, konumuz bu tanım ve tespitle sınırlı değildir.

Bulmışam yanmakda bir hal üze ki özge hali neylerem. (Fuzuli)

Türkiye-AB ilişkilerini Türkiye’nin Batılılaşma /Modernleşme (veya Modernleştirme) sürecinin başladığı, Osmanlı’nın Avrupa’ya karşı üstünlüğünü yavaş yavaş yitirmeğe başladığı dönemlere kadar geri götürmemiz gerekmektedir. Çünkü, işin aslına bakılınca Osmanlı’nın o dönemde Avrupalılaşma ile hedeflediği, bugünkü Türkiye’nin gerçekleştirmeye çalıştığından, özü itibari ile pek farklı değildi: Daha üstün olan medeniyete yaklaşmak ve onunla bütünleşmek. Türkiye Avrupa ilişkileri 1963 yılında o tarihlerde AET ile yaptığı ortaklık antlaşması ile yeni bir kurumsal zemin kazandı.(3)

O tarihlerden günümüze farklı evreleri, boyutları olan Türkiye Avrupa ilişkileri yukarıda belirtilen “üstün medeniyetle bütünleşme” hedefi doğrultusunda bir “süreç” halinde günümüze kadar geldi.

AB Türkiye İlişkilerini genel olarak sınıflandırmak gerekirse:

1-Türkiye-AB ilişkileri sürekli zig zag modeli izlemektedir.

2-Avrupa’nın güvenlik sorunu, ilişkilerde genelde belirleyici faktör olmuştur.

3-AB, Türkiye’yi hep bir kol mesafesinde tutmaya özen göstermiştir.

Türkiye-AB ilişkileri bu boyutuyla ve seyriyle iki taraf içinde sancılı, sıkıntılı, pürüzlü ve çelişkili bir süreçtir.(4)

Türkiye’nin Konumuna Dair

Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya “şeytan üçgeninde” son derece “girift” bir coğrafyada “imparatorluk geleneğine” sahip büyük Türk Milleti’nin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti her şeye rağmen bölgenin en güçlü ve istikrarlı devletidir. Son 80 yılda, böyle bir coğrafyada, bunca tehlike, tehdit ve günümüzde süre gelen “çağdaş istilalara” karşı ayakta kalıp; gücünü ve istikrarını korumuş olmasının temel nedenleri:

o Güçlü ordusu

o Merkezi/Üniter Devlet anlayışı ve geleneği

o Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğü, devletin varlığı ve bağımsızlığı anlayışının temel nitelik ve hassasiyetlerinden olmasıdır.

Ancak günümüzde gelinen nokta göstermektedir ki; “AB süreci” adı altında devletin temel nitelikleri, Türk Milleti’nin derin kimlik anlayışı milli kültür ve hassasiyetleri “ilerleme-açılım” veya daha anlamlı bir şekilde “Efendim, bunları da tartışalım” şifresi ile “pazara düşürülmektedir.” Yine bu süreç içerisinde,Türkiye Türklüğü’nün tarih boyu diri olan “refleksleri” yumuşatılmaya, evcilleştirilmeye çalışılmıştır. AB süreci, yukarıda belirtmeye çalıştığımız; Türkiye’nin tarihi misyonu ve devlet geleneğinin tam aksine S.S.C.B.’nin çöküşünün ardından ortaya çıkan; “içi boşaltılmış- sıradanlaştırılmış-vizyonsuz” Doğu Avrupa ülkelerinin “AB süreçleriyle” –Türkiye’nin yukarıda belirtilen tarihi misyonuna aykırı olarak ne yazık ki- paralellik göstermektedir. Bu durum “Tek çaremiz AB, tren kaçmasın” aceleciliği ve aymazlığıyla geçiştirilmektedir.

AB Sürecinde Kıbrıs’ın “Dönüştürülmesi”

Hatırlanacağı üzere, Kıbrıs konusunda toplum maniple edilerek, bir tür “oldu-bitti” havası estirilmiş, böylesine millî ve hayatî bir konu “evet-hayır” seviyesine indirgenmiştir. Sancılı, sıkıntılı, çelişkili AB sürecinde, Kıbrıs konusuyla daha önce de belirttiğimiz işbu “pazara düşürülme” mevzuu had safhaya ulaşmıştı. Gelinen nokta ise, zaman ve şartların değişimi ile ve sürecin yeniden gözden geçirilmesi kaydıyla 1974’den farklı değildir. Üstelik, “daha kısa bir zaman önce Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Uluslararası Londra ve Zürih antlaşmaları gereği; Türkiye’nin üye olmadığı bir birliğe üye olması mümkün değildi. Şimdi roller değişti. Kıbrıs’ı yalnız başına temsil eden Rum tarafı, Türkiye Cumhuriyeti’nin AB ile müzakerelere başlamasını, gerektiğinde askıya alınmasını ve sonuçta da üyeliğinin veto edilmesi konusunda tam yetkilidir.”(5) Kıbrıs konusuyla –yani AB’nin “ön koşuluyla”- örneklendirdiğimiz AB süreci ve AB-Türkiye ilişkileri; problemlerin ve karşılıklı çekincelerin çokluğu ve daha da artacak gibi görünen bu sıkıntıların, AB sürecinin seyri konusunda yeni soruları ortaya çıkarmaktadır. “Anlaşılan o ki; süreç AB üyeliğine götüren süreç değildir. Gelişmeler Türkiye’nin bugün için AB’ye olan yarı bağımlılıktan tam ve mutlak bağımlı olmaya gittiğini göstermektedir.”(6)

Etliye-Sütlüye, Suya-Sabuna Dokunmak ve “Bana Dokunmayan Yılana” Seslenmek:

“Ben de Sizi Sevmiyorum…” Gümrük Birliği, Vakıflar-Tapu Kadastro-Mülk Edinme-Toprak Satın alma, Alevi ve Kürt vatandaşların azınlık statüsüyle tanımlanması, bizzat Başbakanlığa bağlı “Bilim adamlarının” azınlık raporu vb.: gibi konular “AB süreci” şifresiyle “çözülmeyi ve kademeli olarak parçalanmayı” işaretliyor.

Bütün bu belirtmiş olduğumuz hususların ardından AB sürecine halel getirilmesinden, toz kondurulmasından “rahatsız” olan “ya gireceğiz ya gireceğiz” mantığındaki (!) “Tam Üyeciler” tepki göstermektedir. “Panik yapılacak bir şey yok. Yahu, bu süreçte hiç mi bir şey kazanmadık?” diye serzenişte bulunmaktadırlar. Bu noktada, rahatlıkla belirtmek gerekiyor ki; atmış olduğumuz adımların, yaptığımız açılımların, ne kadar “kazanım” olduğuna dair bir muhasebe için gündemin toz-dumanından ve rüzgara kendimizi bırakmaktan kurtulmalıyız.

“Avrupa ile olan ilişkilere sınırsız sempati ve sonsuz bir antipatiyle yaklaşmak kökünden yanlıştır. İlişkilerin dengeli, soğukkanlı, tutarlı ve her iki taraf için de sürdürülebilir bir niteliğe kavuşturulması lâzımdır.”(7) Yani “tren kaçıyor! Kıbrıs Kambur! –Fener Rum Patriğini kastederek-Adam zaten ekümenik diye anılıyor! Yerinde Yönetim/Eyalet/Özerklik/Federasyon” gibi pervasızlıklarla şekillenen “niyet bozukluğunun” AB süreci içinde “belirleyici” bir yer edinmiş olduğunu anlamak gerekiyor. Bu noktada, gerçekçi ve soğukkanlı bir duruşla “süreci” iyi değerlendirmek buna göre tavır sergilemek gerekiyor. Tabii ki, ülkenin ve toplumun “süreç içerinde” geldiği -getirildiği- duruma karşın, çıkış yolu olarak gördüğümüz işbu “tavır sergileme talebimiz”; kavramlarını, sözlerini ve tavırlarını, dengelere, durumlara ve ortamlara göre belirleyen “rüzgara yapışık-bekle görcü- orta yolcu” zihniyetten değildir...

Türkiye’nin Dönüştürülmesi ve Türk Kimliğinin Tasfiyesi

Türkiye’nin AB süreci ile dönüştürüldüğü, devletin etkisizleştirildiği, bu toprakların ve devletin temel unsuru olan “Türk Kimliği’nin” anlamının daraltılmaya ve hatta tasfiye edilmeye çalışıldığı ortadadır. Yazı içerisinde sıkça belirttiğimiz gibi Türkiye’nin AB süreci sancılı, sıkıntılı, çelişkili ve pürüzlü bir süreçtir.Türkiye’nin AB’ye katılmasını yeni bir “tarih kırlması” olarak değerlendiren, Durmuş Hocaoğlu’nun, bundan 3 yıl önce yayımlanan ve geçtiğimiz günlerdeki makalesinde yeniden yer verdiği görüşlerini aktararak yazıma son veriyorum. Bu görüşlerin AB’yi en iyi şekilde ve yüksek bir idrakle tasvir edebilen, zihnî iğfal ve işgal edilmemiş, aklından ve midesinden batıya bağlanmamış, onurlu-omurgalı “Türk Aydınını” temsil ettiğini düşünüyorum.

3000 yıllık geçmişinin hesabını veremeyen insan “Günübirlik İnsandır.” (Goethe) Durmuş Hocaoğlu’ndan…

“AB’nin nihai hedefi, ‘Avrupa Birleşik Devletleridir’ ve bunun açık anlamı da şudur: Tarihin belirli bir döneminde feodalitelerin daha yüksek seviyedeki politik bir örgütlenme modelinin potasında eriterek Ulus-Devletlerin ortaya çıkış sürecinin yaşanması gibi,şimdi de benzer bir surette, Avrupalı ulus devletlerin, daha yüksek seviyedeki politik bir örgütlenme modeli, çapı daha geniş, daha üst seviyede bir ulus devlet (hiper ulus-devlet) olacak olan Avrupa Birleşik Devletleri (United States Of Europe) federasyonu potasında eritilme süreci yaşanmaktadır. Bu süreç ise, içine alarak eriteceği Avrupalı milletlerin mecmu-u yekununun muhassalasından oluşan ve “Pan-Avrupalılık” kimliğini birincil, belirleyici kimlik olarak kabul eden yeni bir millet üzerinde yükselecek olan istikbalin Avrupa B.D. demek olan, AB’ne girecek her devletin kendi varlığını bu büyük federasyon potasında eriteceği, bağımsızlığının sona ereceği bir süreçtir. Bunun Türkiye için açık ve net anlamı ‘tasfiyedir’ Türkiye topraklarından ‘Türk Kimliğinin ve Türk Devletinin’ Tasfiyesi!...’

Yani, AB’ne girmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin –hem de parçalanmış olarak ve yine hem de ne yazık ki Devlet eliyle- Avrupa B.D.’nin bir eyaletine dönüş(türül)mesi suretiyle tasfiyesi; binlerce yıllık Türk Tarihinin zirvesine ve kemal noktasına vasıl olduğumuz bu coğrafyada, varlığımızın sona ermesi, bin yıllık destanın noktalanması, Türkiye’nin İKİNCİ ENDÜLÜS olması demektir!...

Yine AB’ne girmek, bin yıldır Haç’ın karşısında Hilal’in müdafii olan Türkler’in saf değiştirmesi; Haç yanında ve Hilal karşısında saf tutması demek olacaktır.

Yine bunun içindir ki, Türkiye’nin AB’ne girmesi, İslam Dünyası’nın bin yıldan beri ilk defa olarak ‘Türksüz’ kalması ve bu da, heryerde ve her zaman temel referans olarak Roma’yı ve- ren AB’nin gerçekleştireceği Neo-Roma Fütüha- tı ile bu coğrafyada İslam’ın daraltılması ve ideal halde silinmesi ve ‘Roma Akdeniz Bütünlüğünü’ yeniden tesisi ile noktalanacak olan İslam Dünyasının Çöküşünün de başlangıcı olacaktır.”(8)

-

1-Özcan Yeniçeri, YENİÇAĞ GAZETESİ, 03/11/2004, Adını Koymak!
2-Özcan Yeniçeri, YENİÇAĞ GAZETESİ, 03/11/2004, Adını Koymak!
3-Ali Resul Usul, STRATEJİK ANALİZ, Türkiye’nin AB Üyeliği Sürecinde Siyasi Kriterler Sorunu:Dün Bugün Yarın, S.9, Şubat 2002 sayısı.
4-Ali Resul Usul, STRATEJİK ANALİZ, Türkiye’nin AB Üyeliği Sürecinde Siyasi Kriterler Sorunu:Dün Bugün Yarın, S.10, Şubat 2002 sayısı.
5-Özcan Yeniçeri, YENİÇAĞ GAZETESİ, 03/11/2004, Adını Koymak!
6-Özcan Yeniçeri, YENİÇAĞ GAZETESİ, 03/11/2004, Adını Koymak!
7-Özcan Yeniçeri, YENİÇAĞ GAZETESİ, 03/11/2004, Adını Koymak!
8- Durmuş Hocaoğlu, İstanbul Ruhu ve Akdeniz Kültür Bütünlüğü, s.14, Türkiye Günlüğü Dergisi, Nisan 2001


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen :     
Yorum : tek kelimeyle kendi geleceğimizi kendimix yokediyoruz




Ekleyen : Beh?et Kaynar    
Yorum : 5. sini düzenlemiş olduğumuz Kitap Kültür Sanat Fuarında sizleride aramızda görmekten onur duyacağız irtibat: Armoni Fuarcılık Behçet Kaynar 0536 818 86 30





 
AB sürecine ve Avrupa med... - Sayı 43
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Bayramlar da insan ilişkilerinin koparılması için bir vesile haline getirildi. Yakında bayramlar da “bayram tatili”ne çıkarsa hiç şaşmayın!...
Kardelen-Gazete: Sayı 3, 1989
Kasem olsun!
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Bir tufanın ardından: Filistin
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13172409
 Bugün : 1573
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605476
 Bugün : 99
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 418
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim