Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2365 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

MEDYA SEPETİ
Medya Sepeti

  Sayı: 44 - Nisan / Haziran 2004

Birkaç sene önceki bir toplantıdaki (Dinler arası diyalog toplantısı) konuşmasına hayran olduğum ve ortalığı o zaman “harman” yerine çeviren ilâhiyatçı profesörümüz, bu sefer beni hayal kırıklığına uğrattı.

Önce Matta İncil’inden bir cümle, ondan sonra Kur’ân’dan bir ayetin mealini okudu. İkisinin mânâsının birbirine yakın olduğunu söyledi. Gerçekten öyleydi.

Arkasından şu vurgulandı: tabiî ki aynı mânâyı taşırlar. Çünkü ikisinin kaynağı aynı.

(…) İncil’in orijinal halinin bozulduğu inancını taşıyan müslümanlara, “Hayır öyle değil. Şu an elde bulunan İncillerin söyledikleri de Kur’ân’ın söylediği ile aynıdır’ denilmiş oluyor.

O zaman “ha Kur’ân, ha İncil” demek olmuyor mu? Bunun da arkasından “Ha cami, ha kilise” sözü gelir. Onun da sonu, “Ha Müslümanlık, ha Hıristiyanlık” noktası değil midir?

(…) Kur’ân ve İncil’in söylediklerinin birbirini tutması meselesine gelelim:

Dinle imanla alâkası olmayan bir konuşmacının, “insanlarla iyi geçinmek, insanlara faydalı olmak, ahlâk ve görgü kuralları” hakkında bir konuşma yaptığını düşünün. Bu konuşma içinde Kur’ân ayetlerinin mânâsına uygun birçok cümle bulmak mümkün (…)

Bir ilâhiyat profesörümüz konuşmasında diyor ki “Avrupa’da camiler açılıyor; ama burada bir kişi Hıristiyan olsa ayranımız kabarıyor.”

(…) Avrupa’da cami açılmasının karşılığı, Türkiye’de kilise açılmasıdır, Hıristiyan olmak değil. Avrupa’da camiler ihtiyaçtan açılıyor, Türkiye’de ise Hıristiyan olmayan yerlere kiliseler açılıyor. (…) (Ali EREN; Vakit, 06.11.003)

 

Eğer ben derhal tedavi görmesi gereken bir paranoyak değilsem, (Kur’ân kursları hakkında Diyanet’in önce alıp sonra vaz geçtiği karar hakkında) alınan karar, Cumhuriyeti felâkete götürecek, Türkiye’yi İran yapacak, geleceğin Taliban’ını yetiştirecek adımların bir tanesidir. (…) daha hiç gelişmemiş bir beynin ezberlerle yıkanmasına “demokrasi” diyemem. (Hıncal ULUÇ; Sabah, 09.12.2003)

 

(…) 1957’den 87’ye kadar Habib Burgiba tarafından yönetilmişti Tunus. Burgiba, dinin sosyal yansımalarından rahatsız olan, modernite dayatmasını devlet politikası haline getiren bir liderdi. (…) Bir ramazan günü halk, portakal suyu içerken gördü onu televizyonda. (…) Çok yakında Tunus’a giden bir dostuma göre tek örtülü kadına rastlanamaz bu ülkede. Sanırım Cumhurbaşkanı Sezer, Tunus gezisinde bu manzarayı yakından görmüştü. (Ekrem DUMANLI; Zaman, 13.11.2003)

 

(…) genellikle başı açık ve dini duyguları kuvvetli müslüman kadınlarda ortaya çıkan bir psikolojik durumdan söz edeceğim.

Dikkat ederseniz türbana karşı en aşırı tepkiyi bu kesim veriyor. Tutumlarını asla yumuşatmıyor, toplumdaki uzlaşıcı eğilimlere de çok içerliyorlar. Israrla Kuran’ın baş örtme zorunluluğu getirmediğini savunuyorlar. Kuran’ı böyle yorumlayanlara kızıyor, başörtülülerle sıkı “dindarlık” yarışına giriyorlar.

Bana kalırsa onların bu “uzlaşmaz” tutumunun altında sadece Cumhuriyet için duydukları endişe değil, ayrıca kendi “öbür dünyaları” için duydukları endişe de yatıyor!

(…)

Geçenlerde Fransa’daki Laiklik Komisyonu’nun Türk asıllı üyesi, türban yasağının kararlı savunucularından Gaye Petek, türban takmanın bir tür ayrıcalık getirdiğini anlatırken şöyle diyordu. “Türban takanlar dinine sadık ‘arınmış temiz kız’ olarak algılanıyor. Türban takmayan kız ‘orospu’ demek anlamına geliyor.”

Bu argümanı Nejat Arat da birlikte katıldığımız bir TV programında başka sözcüklerle ifade etmişti. (…) “… Biz müslümanız, siz değilsiniz, demiş oluyorlar. Ne demek yani, biz Müslümanlığı onlardan mı öğreneceğiz?”

(…) “Ayrımcılık yapıyorlar” diye ifade edilmeye çalışılan duygu aslında şu: Özellikle bizim gibi yüzde 99’u müslüman olan ama sadece yarısı başını kapatan bir ülkede müslüman olduğunu söyleyen ama başını örtmeyenler, örtenleri gördükçe vicdani rahatsızlık duyuyor galiba. Herkes birden örtmese, herkes birden Kuran’ın ilgili ayetlerini aynı şekilde yorumlasa, tesettürün şart olmadığı soncu çıkarılsa ve hep birlikte uygulansa, vicdanen rahat edecekler. Günaha girdikleri korkusundan kurtulacaklar. Ama o örtenler var ya örtenler; işte onlar oyunbozanlık yapıyor. Onların içindeki rahatsızlığı depreştiriyor. Onların vicdanı gibi oluyor bir bakıma… “Defolun müslüman” oldukları duygusunu yaratıyor belki…

“Müslümanlığı onlardan mı öğreneceğiz” tepkisi bana bunları düşündürüyor ister istemez.

Aslında başlarını örtmek istemiyorlar. Ama bunu İslâm’a uygun olduğu konusunda “konsensus sağlanması” ve hep birlikte uygulanmasını istiyorlar. Bunun aksını hatırlatan biriyle karşılaştıklarında da huzursuz oluyorlar, onları affetmiyorlar!

Peki, aynı öfkeyi neden öteden beri başını geleneksel biçimde başörtüsüyle örtenlere karşı duymuyorlar da, şimdi türbanlılara bu kadar kızıyorlar, deseniz; çünkü o kesimin başını örtmesini “İslâmiyetin yanlış yorumuyla” açıklamak daha kolaydı. Onların örtüsünü gelenekle, cehaletle, batıl itikatların esiri olmakla açıklamak mümkün olabiliyordu.” Onlar İslâm’ı kaynaklarından incelemiyor, dolayısıyle öyle zannediyor” diye savunabilirlerdi kendi yaşam tarzlarını.

Ama türbanlı için aynı şeyleri söylemesi kolay değil.

Üniversite bitirmiş, doktor, avukat, sosyolog olmuş, siyasete girmiş bir genç kadının tesettürdeki ısrarını aynı gerekçelerle açıklaması zorlaşıyor ve bu zorlaşma, başı açık ama müslüman kadını hırçınlaştırıyor.

(…)

Ben, bütün bu duyguların dışında; her iki tesirin de uzağında biri olarak bu öfkeyi anlayabiliyorum. Ama bir duyguyu anlamak başka şeydir, hak vermek başka

Psikolojik bir durum tahlil edilip anlaşılabilir, ama bir yasağın gerekçesi yapılamaz. Bazı insanların vicdan huzuru için başka bazı insanların vicdan özgürlüğü kısıtlanamaz.

Keşke böyle hırçınlaşmak yerine, “herkesin kendi yorumu kendine” diyebilseler… O zaman hem kendi huzurlarını korumuş hem de başkalarının huzurunu kaçırmamış olurlar. (Gülay GÖKTÜRK; Tercüman, 25.01.2004)

 

Hürriyet’in başlığı bu:

Başörtüsü takınca maçtan atıldı.

Haberin devamı ise şöyle:

13 yaşındaki Amin kendisini uyaran hakeme bugüne kadar oynadığı maçlarda başörtüsünü hiç çıkarmadığını ve kimsenin kendisini uyarmadığını söyledi. Maçın hakemi ise başörtüsünü çıkarmadığı sürece maçta oynayamayacağını bildirdi. (…) Amina Jendoubi’nin başörtüsü nedeniyle maçtan atılması, Hentbol Federasyonu yöneticilerini kızdırdı. Federasyon Başkanı Terje Anthonsen, federasyonun geçen yıl tüm hentbol kulüplerine gönderdiği yazıda, oyuncuların dini ve kültürünü sembol olarak kullanılan başörtüsü veya benzeri kıyafetleri oyun içinde taşıyabileceklerine dikkat çektiğini belirterek, “Genç kızı takımdan atan hakemin, tecrübesiz olduğu anlaşılıyor. Biz kendisinden özür diliyoruz. Söz konusu hakem uyarılmıştır.” dedi. (Hürriyet; 05.11.2003)

 

(…) Böyle giderse millet Çankaya’ya da eşi türbanlı birini çıkaracak. (…)  Türban tırmaladıkça düşmüyor, pekişiyor. (…) (15.11.2003)

İster dünyanın bütün Hıristiyanları, Yahudileri, Budistleri ve tanrı tanımazları, isterse bütün tanklar aynı yasağı savunsun; başörtüsü engeli inanç özgürlüğüne karşı işlenen bir suçtur. Bu yasak dalalet ve ihanetin ürettiği büyük bir millî afettir. (12.11.2003) (Ömer Lütfi METE; Sabah)

 

(Diyanetin önce ortaya atıp, sonra çarkettiği Kur’ân Kursları yönetmeliği dolayısıyla) öyle bir panik havası esiyor ki, hemen Kur’ân’a, dine ne gözle bakıldığı ortaya çıkıyor. (…)

(…) Kuran öğreniminin erken yaşlarda başlaması gerekiyor, burası özgür bir ülke, istemeyen çocuğunu göndermez, olur biter. Kuran kurslarının Tevhidi Tedrisata’a aykırı tarafı filan yok, (…) denetime açık yerler (…) mesele pedagojik kaygılar ve hattâ rejime tehdit algısı dahi değil, bizim kimliğimizin bir parçası olarak dinimizle, çok köklü ve sorunlu bir ilişkimiz var, din deyince bazılarımızın tüyleri diken diken oluyor. (…) dinle özellikle İslamla olan marazi ilişkilerimizi mutlaka düzeltmemiz gerekiyor. (…) kendi ile barışık olmayan insanlar, kopmpleksli oldukları konularda soğukkanlılıklarını, mantıklarını yitirip hezeyanlara, kuruntulara teslim oluyorsa, bu, toplum için de böyle. Türkiye’nin bazı konularda ciddi bir terapiye ihtiyacı var, yoksa hezeyanlar arasında tüm dengesini kaybedecek. (Nuray MERT; Radikal, 12.12.2003)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Erdoğan: Pısıp geri adım ... - Sayı 78
Artık tasada ve kıvançta ... - Sayı 78
?nl? yazarlardan ?stad yo... - Sayı 67
M. Kemal'in gizlenen vasi... - Sayı 64
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Bir özel TV kanalı “yılın politikacısı”nı seçtirdi.
Seçilemeyenler üzülmesinler. Çünkü hepsi ayrı ayrı yılın politik acısı olduklarını ispatladılar.
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Annelerin zaferi
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15719211
 Bugün : 2341
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656517
 Bugün : 430
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 1079
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim