Senirkent Faciası hangi zihniyetin eseri… Kubilay Ertekin Sayı:
125 -
 Habis hayatları; din ve dindar düşmanlığında geçen bir müfsWit, seçim zamanını fırsat bilerek yalan ve iftira salvolarına başladı. Onların sıfatı; “iftira ve yalan, imansız ve hayâsızın en büyük sermayesidir.” gerçeğinde yatmaktadır. Dün, dini ve dindarlığı rejim için en büyük tehdit ve tehlike (!) olarak gören ve bunu müslümanlar için suç (!) kabul edip saldıranlar, şimdi gerçek bir Müslümanmış gibi, o değerlerin sahiplerini istismarcılıkla suçluyorlar. Zaten İslâm inancına kızıl bir zihniyetle bakan ve onu çağ dışı (!) gören müptezellerden başka ne beklenir ki? Münkir ve münafığın, istismar ve iftira etmediği bir şey yoktur. Çünkü onlar için din, çağ dışı gericiliğin, devrim düşmanı yobazlığın bir ürünüdür(!). O yüzden mukaddesi olmayan ve ona inanmayan yaratıklardır. Gerçekten “münafık kafirden eşettir” hadis-i şerifi ne büyük bir hakikati ifade etmektedir. Evet hak-hukuk-Allah-Peygamber-din-İman istismarcısı, 5. kol artığı münafıklar, önce eserleri olan şu “SENİRKENT FACİASINA” baksınlar!
Yeni yetme tufeyliler, sol ideoloji müptezelleri ve sokak sergerdeni-çapulcular; o şehrin adını -bütün millete- ve özellikle “Senirkent” halkına yaşatılan zulmü-vahşeti-facia ve barbarlığı bilmezler. Çünkü onlar, bağlı olduğu siyasî zihniyetin tarihinde görülmeyen, çoğunun adını bile bilmediği ama; gerici-irticacı-dinci (!) diye yaftaladıkları iktidarlar tarafından üretilip; ülkeye kazandırılan ve ölümüne karşı oldukları halde, bu imkânlardan nankörce faydalanıp, sahibine saldıran ite benzerler. Örnek olarak en başta sanayi ve ticaret alanları, büyük alışveriş merkezleri ve dinlenme tesisleri, eğlence ve spor sahaları, ulaşım araç gereçlerini belirtebiliriz. Yollar, köprüler, viyadükler, alt-üst geçitler, sağlık hizmetleri, barajlar, santraller ve akla hayâle gelmeyen yatırımlar, hizmetler silsilesi. Hele o burslar, krediler, beleşten verilen kitaplar, bilgisayarlar, tabletler, akıllı tahtalar gibi çok değişik araç gereçleri ömründe görmeyenler, şimdi onları tıpkı çocuk oyuncağı gibi kullanmaktadırlar. Ayrıca yeni dönemde inşa edilen hava alanı gibi oto yollar da sahip oldukları imkânlardan… Tabii bütün bunlar, ezelî ebedî düşman oldukları bugünkü ve benzeri iktidarlar sayesinde olmaktadır. Okullar, üniversiteler, çeşitli eğitim yuvaları, kimsesizlere verilen aylıklar, devasa limanlar, karayolları ömründe ve mensup olduğu “FIRKA” döneminde sadece havada gördüğü ama şimdi binerek gittiği uçaklar ve sayısız teknolojik imkânlar. Evet, hiç utanıp sıkılmadan onu sağlayan devlet adamlarına bir it gibi saldıranla; ekmeğini yediği, hizmetini gördüğü, açtıkları üniversitelerde okudukları halde onları bu yerlere sokmak istemeyen; vatan millet düşmanı haydutlar; milletin devletin malı olan okullarını yakıp yıkan; masum vatandaşın mekânlarını tahrip ve talan eden, insanların canına malına kast etme soysuzluğunda bulunup “sahibinin sesi” görevini yapan “çapulcular” şunu çok iyi bilsinler! Bugün onları siyasî emelleri ve şahsî ikballeri, ihtirasları için kullanıp sömüren ve sonra da çöpe atan “sol” siyaset gangsterlerinin mazilerini ve işledikleri şenâatleri, cinayetleri bilseler, belki de mideleri bulanır, insanlıklarından (!) utanır ve kusarlardı. Ama onlar unutturmaya çalışsalar da bunları her namus ve vicdan sahibi insanın bilmesi, okuması, görmesi gerekmektedir! Çünkü onlar tarihe geçmiş olan bir vahşetin, cinayetin, denâatin, zulmün faili ve mücrimidirler. Söylediklerime inanmayan ve beynini sapık ideolojilere kaptırmayanların; noter tasdikli “SENİRKENT FACİASI” kitabını bulup okumalarını tavsiye ederim. O ideoloji ve zihniyetin beyinlerini yıkayıp bir kobay gibi kullandığı kesimler ve onların devrimci gençlik dedikleri; din, iman, tarih, millî kültür ve hafızanın, mirasın müzmin, müfrit, müfsid münkirleri, böyle hayatı ve tarihî konuları bilmezler. Zira bunlar, inkâr ve isyanın cibilli yapısından gelen bir “gurûhu-lâ yuflihun” olanların ürünü ve ülke sathına yaymış oldukları; Marksizm materyalizmin zakkum meyveleri, anarşi, terör ve haramiliğin, mücrim ve müfsitlerinin eserleridir. Biz onların bu habis zihniyet ve tıynette olanlarını ve güzel ülkemize yaptıkları hıyânet ve tahribatlarını görmekten iğrenir olduk. ODTÜ ve GEZİ’deki tahrip ve talanlarını, ülke genelindeki melanetlerini, yaptıkları her tür mefsedetleri ve bunlara yol yordam gösterip kılavuzluk yapanları bu millet çok iyi biliyor. Ayrıca bunlar bütün İslâm âleminin göz bebeği olan “Ehli beyt” ve sevgisini, temiz Alevî kesimin islâmî inanç ve duygularını istismar edip hür dünyanın nefretle andığı, demokrasi ve insan hakları düşmanı bir rejimin militan ve çığırtkanı olan; DHKP-C ve benzeri Marksist-leninist-maoist şerirlerin üstlerine birer “ŞAL” çekip, birlikte çalışan mücrim ve müfsitlerdir. Şimdi onlardan birinin diline doladığı müslüman, din, iman, Allah, Peygamber ve hak, hukuk, helâl, haram gibi dinî tâbir ve yaşantılara, bu değerlere bağlı olarak yaşamak isteyenlere karşı ebedî-ezelî bir kini, nefreti ve düşmanlığı olduğu halde; onları partisine davet etme aymazlığı, tam bir şahsiyetsizliktir. Bunun en büyük ve çarpıcı örneği, onların siyasî hayatları ve o kesime karşı yıllarca takındıkları tavır ve rejim adına (!) uyguladıkları zulümlerdir. “Kamusal alan, kat sayı, iknâ odaları” gibi şenâatler ve “gerici-irticacı-şeriatcı-tarikatçı-Cumhuriyet-laiklik-Atatürk düşmanı” gibi çok adi ve alçakça yapılan ve yıllarca sürdürülen bu aşağılık itham ve iftiralarıdır. Adam şimdi kalkmış, hiç utanıp sıkılmadan bunca yıl düşman olarak nitelediği ve nefret ettiği kimseleri partisine çağırıyor ve hak-hukuk-Allah-Peygamber-haram-helalden dem vurup “eğer bizim partiye oy vermezseniz, iki elim yakanızdadır” şeklinde ötüp duruyor…
“Beşinci kol artığı, hak-hukuk-Allah-Peygamber-din-iman sömürgenleri; önce geride bıraktıkları korkunç mezalime, icraatlarına ve tarihteki o iğrenç seçim facialarına baksınlar. Millete yaptıkları hıyânet ve cinayetlerden-jandarma baskısıyla oy gaspından, bu halkın haberi yok sanıyorlar. Isparta’nın “Senirkent” kasabası halkına yapılan eziyetlerden bahsedecek olursak; 1949’da bunların partisine oy vermedikleri için, bütün kasaba halkı jandarma nezaretinde ve bir hayvan sürüsü gibi üstlerine binilip, ağızlarına gem vurularak, çeşme oluklarından sulanıyor. Kasketlerine idrar yapılıp başlarına giydiriliyor. Tüm kasaba halkı falakaya yatırılıp işkenceden geçiriliyor ve sonunda o şekilde binbir hakaret ve eziyetle kasaba halkı, vilayete getiriliyor. Bu iğrenç olayı bütün teferruatlarıyla anlatan “SENİRKENT FACİASI” isimli kitap var. Şimdi bu parti militanı ve yalakalarından hangisi ve kaç kişi onların bu rezilliklerini biliyor? Bugün haktan, hukuktan bahsedip karşı parti seçmenlerinden oy dilenen ve “DHKP-C” denilen eli orak-çekiç bayraklı, yüzü kısıl maskeli güruhun ve benzeri anarşistlerin hamiliğini, korumasını üstlenen zihniyetin; o ideolojinin sözcülüğünü, çığırtkanlığını yapan mâlum, mâhut kişiye ve çevresindeki goygoyculara, bu kitabı ısrarla tavsiye ediyorum. Eğer gerçekten insanlık haysiyet ve şerefine sahip, partilerinin cemaziyel evvelini bilmek istiyorlarsa o kitabı ve “Boraltan köprüsünü, Karakurt köyü olayını, Dersim hadisesini” bulup bir daha okusunlar! Bu adam, her gittiği yere cibilliyeti gereği ortalığa zifoslarını saçıyor, iftiranın, yalanın, tahrik ve kışkırtıcılığın şahını, şahmeranını yapıyor. Şimdi “seçim sath-ı maili” ve oy-av zamanı olduğu için, bunların geçmişinden haberi olmayan hamâkat kesimi, bir kaz gibi avlayıp yolmak istiyorlar. Kendi mezhebi, meşrebi, zihniyeti ve ideoloji mensuplarını, bir de kukla olarak kullanıp çarşaflarına, Ankara’da CHP amblemi takıp Alanya, Antalya’da o çarşaflarını medyatik bir gösteriyle parçaladıkları figüranları avlayıp tavlayabilirler. Fakat gerçekleri gören, bilen, geçmişte o acıları yaşayan ve yapılanları inkâr etme nankörlük cibilliyetsizliğinde bulunmayanları, bu fitne yuvasına çekemez, o tuzağa düşüremezler. Şu ifadelere bakar mısınız!? “Biz CHP’yiz. Şunu burada kesin olarak ifade edeyim ki; bundan sonra kimseyi dışlayıp ayırım yapmayacağız.(!) (İşte bu, daha önce o haltı yediklerinin kendi ağzıyla itirafıdır.) Hiçbir vatandaşımızın örtüsüne, türbanına, çarşafına, dinine, imanına karışmadık (!) karışmayacağız! Gerçek özgürlükçü parti bizim partimizdir (!) Her vatandaşımın başım üzerinde yeri var! Biz yalancı, hırsız değiliz. Şimdiye kadar AKP’yi destekleyenler onların ne mal olduğunu gördüler (!) Söylediklerimin garantisi benim. İşte bunun altını şöööyle çiziyor ve bugüne kadar AKP’ye oy veren yurttaşlarıma sesleniyorum! Eğer siz kul hakkına inanıyor ve Allahtan korkuyorsanız bu seçimde AKP’ye oy vermeyin! Ama inanmıyorlarsa onlara diyecek bir şey yok.” diyor ve gittiği her yerde bu saçmalığı tekrarlıyordu. Aslında bu ifadeler her şeyden evvel çok adi ve iğrenç bir şekilde dini siyasete âlet etme rezilliğidir. Bu adam tıpkı kendileri gibi din, iman sözcüklerini ve islâmî hayatı adi bir politik davranış ve dünya menfaati için alınıp satılan ve onu bir çıkar aracı olarak kullanan insanları aldatma şekli olarak gören, bilen sefillerden, rezillerden sanıyor. Yani “kişi, herkesi kendi gibi sanırmış” ya... Ülkede on binlerce caminin katili olan, diyanetin, din dersinin kaldırılmasını isteyen, o kurumun başkanı olan Tayyar Altıkulaç’a makamında ana avrat küfredip dövme rezilliğinde bulunan siyasî bir zihniyetin, “kat sayı-kamusal alan-ikna odaları” mucit ve mücrimlerinin, Allahtan, kul hakkından, dinden, imandan bahsetmesi tam bir şeytanlık, münafıklık ve hin oğlu hinliktir. Bizzat bu adam ve partileri tarafından yıllarca ayrıma tabi tutulup zulme maruz bırakılan milyonlarca insana yapılan o vahşetler, barbarlıklar “ALLAH KORKUSU VE KUL HAKKI” değil miydi? Özellikle; başörtü, türban zulmünün devamı için TBMM’ye rağmen, Anayasa mahkemesi kapılarını aşındıran zihniyetin çığırtkanları şimdi, tam bir riyâkârlık içinde ve sureti haktan görünerek, seçmenlere din, iman telkini yapıp Allah korkusundan, kul hakkından (!) söz etme zilletinde bulunuyorlar. Bu kelimelerin muhtevasından vicdanı titreyip (!) feryat edeni dinleyenler de ikna odaları mucidi devrimbaz kokanalar ve “Ordu! Göreve!!” diye çemkiren pankartçı jigola süründen bir alkış ve tezahürat yükseldi; Yaşşaaa! Var ol! Hürraa! Şak-şak-şaaaaak. Başbaakan! X, başbaakan! X, haykırışlar yeri-göğü inletiyorlardı. Aslında bu beyanlar, hezeyânlar, yıllardan beri dinî kavram ve yaşantıya karşı olan ve inanç düşmanlığında direnerek, o kutsal değerleri aşağılayıp hakaret eden sefihlerin, bu yüce mefhumları siyasî emellerine âlet etmenin başka bir hayâsızlığıdır. Oysa yalan ve iftirada bulunmak, ülkedeki militarizmin-avukatlığını yapmak, anarşi ve terörizmin hamiliğinde bulunmak ta en az hırsızlık yapıp çalıp çırpmak kadar, ahlâksızlık, hayasızlık ve cibilliyetsizliktir. Ama laik, devrimbaz, müfteri ve münafıklar için her şey mubahtır. “Onlar tarihte kalmış.” diyen zihniyete en güzel cevabı; yazdığı “İstiklal marşını” okudukları halde hiç sevmedikleri büyük şair-edip ve çile adamı muzdarip insan; Merhum M. Akif veriyor;
Dara geldin mi, Şerîat! Sus ulan iz’ansız!
Ne zaman câmi’e girdin? Hani tek bir hayrın?
Bir kızılbaşla senin var mıdır ayrın, gayrın!
Ağzı meyhâneye rahmet okuturken, hele bak,
Bana gelmiş de Şerîatçi kesilmiş... Avanak!
|