Üstat Necip Fazıl'ın eserleri bugün, rahatça temin edilebiliyor, şiirleri yüksek mevkideki kişiler tarafından okunabiliyor, ödüller verilebiliyor, sadece eserleri değil, kendisi bile haberlere konu oluyor.Mühim yerlere ismi verilebiliyor. Bu sebeple İslâm dâvâsı için cemiyet meydanına atıldığı zaman, "ademe mahkûm edildiğini", bugünlere kolay gelinmediğini yeni nesiller bilmez; bilemez. "Ademe mahkûm edilmenin" (baskı ve zulüm bundan ibaret değil) ne olduğunu bilmezler ki, "mahkûm edileni" bilsinler. Her soruya cevap veren internetteki arama motorları da bilmez. Bu da "ademe mahkûmiyetin" tam olarak kalkmadığının göstergesi.
Bazı olaylar vardır, zamanında tam anlaşılamaz, yıllar geçtikçe idrak edilir. İşte benim "ademe mahkûmiyetin" ne olduğunu anlamam; kimin, niçin mahkûm edildiğini idrak edebilmem de öyle oldu. Bu tespit cemiyet için de geçerli.
Ortaokulda okuma hevesim kütüphaneyi keşfetti. Öğretmen okulunun, mesai saatleri dışında bile açık zengin kütüphanesinde buldum kendimi. 'Daha neler' misali birkaç örnekle ifade edeyim. Önce Batının çocuk klâsikleri, ardından klâsik romanları. Kâğıt kırpma makinesi hızıyle elden geçti. Tom Savyer'in maceralarından Donkişot'a, Seksen Günde Devr-i Âlem'den Vadideki Zambak'a. Tanımadığım yazar, okumadığım kitap kalmamalı. Arzın Merkezine Seyahat'la meraklandım, Pol ve Virjini ile ağladım, Romeo ve Jülyet'le hüzünlendim, Pinokyo ile güldüm, Polyanna ile ümitlendim, şövalye romanları ile kahraman oldum, Donkişotla 'benim idealim ne' diye düşündüm. Romeo ile Jülyeti, Leylâ ile Mecnun'la karşılaştırdım.
Hıçkırık'tan, Çalıkuşu'na; Gulyabani'den Yaban'a, Vatan yahut Silistre'den İnce Memet'e.. "Batı tesirinden Türk edebiyatı" tasnifinde yer verilenler; okudum demeye değmeyecek çerezler. Bütün sol eserler de öyle. Tek parti döneminin Batıyı empoze eden tercümeleri. Birkaçını okumak, mütercimleri küçümsememe yetti. Tek parti döneminin yeni ve tek tip nesil yetiştirme gayreti Halkevi yayınları. Falih Rıfkı, Ömer Rıza Doğrul, Behçet Kemal ve benzerleri. Feridun Fazıl Tülbentçi'nin kalın kitaplarından Nihal Atsız'ın romanlarına. »Devamı>
İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerekir.
Anlayış mı?.. Nurun aynadaki aksi... Aynayı yenilemek...
Güneş yenilenemez, Göz yenilenir.
İslâm, başı ve sonu olmayan ebedî yeninin ismi... Ona her ân biraz daha nüfuz etmektir ki, yenilik...
"Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır" hadisindeki sonsuz hikmettir ki, yeninin ve yeniliğin sırrını getirmiştir.
Dâvâ işte bu mânâda İslâm'ın yeni neslini yuğurmakta...
İslâmın en yeni, değiştirilmez ve örnek nesli, Resûl eliyle yuğurulan sahabiler...
Kardelen, 120. sayısını 120. doğum yılını idrak ettiğimiz Üstad'a hasretti. Onu bir kere daha ele alma, anlama ve anlatma imkânını bahşeden Allah'a hamd ediyoruz.
Derginiz, 2002 yılının Temmuz/Eylül tarihli 34. ve 2017 yılının Nisan/Haziran tarihli 92. sayılarında da Üstadı konu edinmişti. Demek ki zaman içinde ektikleri yetiştikçe onları hasat etmek gerekiyor.
Her dönemin kendine göre zorlukları, kolaylıkları vardır. Bazen savaşlar, bazen salgın hastalıklar dönemi zorlaştırırken, bazen refah dönemleri olur.
Necip Fazıl'ın dünyaya geldiği ve gençliğini yaşadığı yıllar milletimiz hattâ tüm dünya için zorlu bir dönemdi. Doğum yılı 1904. Son bir iki yüzyıldır çıktığı zirveden hızla inmeye başlayan Devlet-i Âli için ömür nimeti tamamlanmak üzere. Devletin dört bir yandan güç kaybettiği, halkın zorluklar yaşadığı yıllar...
Allah rahmet eylesin, Üstad vefat ettiğinde ben ilkokula yeni başlamışım. Onunla tanışıklığımız bu sebeple eserleri üzerinden oldu. Doksanlı yıllarda başlayan ve otuz küsur yıldır devam eden dergicilik tecrübemiz de onu ve eserlerini, belki tam mânâsıyla anlama değil ama en azından yakından tanıma imkânı sundu. Editörlük vazifem gereği üç ayda bir çıkacak derginin ikinci sayfasına konulacak kaleminden çıkma bir yazıyı seçmekten tutun, uzun yıllardan beri devam eden, kitaplarını, dergi yazarlarıyla birlikte okuma gayreti, eserinden müessirine bir kapı açtı.
Aşağı mahalle ile yukarı mahalleyi beş dakikada bitirmişti Habibe. “Pehlivan dayı elma soyacak, koşuuun!”
Gümbür gümbür, yılkı atları gibi koşmaya başlamışlardı çocuklar köyün dört bir yanından. Analarından işitecekleri azar umurlarında bile değildi. Öyle tatlıydı ki pehlivan dayının elmaları. Tadını bir bilselerdi! Düzgününü bitirememiş taze gelin yanağı gibi, bir tarafı pembe, bir tarafı sarı idi hepsinin. Fırdolayı kırmızı olanına da denk gelinirdi kimileyin.
Asr’ı Saadet’te yaşamak her insanın duyunca iç geçirdiği Ah keşke dediği Efendimizin(sav)ın dizinin dibinde oturmayı beraber cemaat oluşturmayı hayal ettiği bir dönemdir. Sahabe olmayı içlerine karışmayı arzu etmişizdir. Bir Hz. Ömer’i bir Hz. Ebubekir’i, Hz. Osman’ı çok iyi tanıyoruz biliyoruz. Peki ya kadın sahabeleri Efendimizin(sav) ın çevresinde olan hanımları ne kadar tanıyoruz hadi gelin beraber bakalım. Adını çok az belki de hiç duymadığımız o kahraman mübarek hanımlara kulak verelim.
Ortaokula 1973 yılında başladım. Türkçe dersimize Ali ERDAL hocamız girmişti. Ve vakıa şu ki, ilk dersten itibaren kendisinden etkilendim. Bahsi geçecek konuların hep hikâyesi olacak. Onlara her seferinde girsem yazıyı bitiremem. Etkilenişimin de bir hikâyesi var elbet… İlk derste sorusu şu olmuştu hocamızın: “İsimlerinizin mânâsını biliyor musunuz?” Bilmek şöyle dursun o güne kadar ne bir şey söyleyen oldu ailemizde bu konuda ve ne de dışarda duyduk. Ayrıca aklımızın ucundan bile geçmemişti ismimizin mânâsını birine sormak veya araştırmak. Hocamın diğer öğretmenlerden ayırılan birçok ...
Kütahya temsilcimiz Ekrem Yılmaz, Kütahya valisi Musa Işın’ı makamında ziyaret etti. Yılmaz ziyarette Vali Işın’a dergimizin son üç sayısını ve Ali Erdal’ın Ertuğrul Gazi, Mübareze ve Türk Kimliği kitaplarını hediye olarak takdim etti. Vali Musa Işın da kendisinin kaleme aldığı "Kürtlerin PKK ile imtihanı” kitabını imzalayarak hediye etti.
Sanat, edebiyat, bilim dünyasından biri vefat etti mi en sık duyduğumuz cümledir:
–O gitti, şöyleydi, böyleydi, yeri doldurulamaz.
Bazı büyüklerimiz de nev’i şahsına münhasır zat…
Böylelerinin yeri doldurulabilecek biri olsaydı o, zaten “o” olmazdı. O yeri doldurulamayacak biri ise bazı kimselerde bulunmayan hususiyetleri var demektir. O zaman bu cümle bile beyhude olur ki, onun o eşsiz özelliklerinden bahsedilmeli, şayet bu ifadenin...
Türkçe’nin kırpıla kırpıla ne hale getirildiğine bakmadan kalkmışız, “eser vermeli, eser vermeli” diyoruz. Halbuki “Güneş Dil Teorileri”nin temel yapılmak istendiği bir dili kullanarak karşımızdakilerle konuşup, anlaşabildiğimize şükretmeliyiz.