|
Dünyada bugünkü iltica ve göç hadiseleri, günlük tabiat olayları gibi tabiî olarak normal seyri içinde mi cereyan ediyor; yoksa olanlar, birilerinin organize faaliyetleri sonucu ortaya çıkan hadiseler zinciri mi? İnsanı; bulunduğu yerin şartlarına razı olarak yaşamak ve gerektiğinde değerleri için mücadele etmek yerine, başka yerlerde rahat hayat aramaya iten sebepler neler? Dünyayı avucunun içindeki böcek gibi gören birinin hırsı mı insanları biri birine düşüyor?
Aynı soru, dünyanın her yanını saran terör için de sorulabilir... Topluluklardaki hoşnutsuzlukları abartan, alevlendiren, teşkilâtlandıran, kışkırtan, iyice çözümsüzleştiren; sonra bunları askeri gibi belli yönlere sevk eden, işine geldiğinde kuyruğunu kanadını kesen, istediğinde başa çıkılmaz dev gibi gösteren bir güç mü var yoksa?
İlkokuldayken herkesin bulunduğu yerde yaşadığını ve öldüğünü zannederdim. Ne kadar sıkıntı çekerse çeksin insan, doğup büyüdüğü yeri terk etmez, ne nimet verilirse verilsin anayurdundan kopmazdı, kopamazdı.
İlk göç olayını, Bulgar zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınanlardan, bizim köye yerleştirilmiş bir ailede gördüm. İlkokulun ilk sınıflarındayım... Geldikleri ilk gün... Köylüler onları karşılıyor, birkaç parçadan ibaret eşyaları indiriliyor... Yaşıtım bir oğlan... Ellerini ağzının önünde birleştirmiş -kimseyle konuşmak istemiyorum, kimse de benimle konuşmasın- kuytu bir köşede başını duvara yaslamış mahzun duruyor. Her halde ağlıyor. İlgilenmeliyim... Yaklaştım... Yumuşak bir sesle hoş geldin, dedim... O kadar hafif çıkıyor ki sesi... Galiba "oş bulmuş"... (H)yi duymamış olmalıyım... Adını sordum... Yine hafif bir ses... Anlayamadım. Birkaç kere tekrar ettirdikten sonra adının "Âsan Ali" olduğunu öğrendim. Ne kadar zaman sonra bilmiyorum. Âsan'ın Hasan olduğunu, oş bulmanın "hoş bulmak" olduğunu, Ali'nin de babasının adı olduğunu anladım. O gün onun üzüntüsünü ve vatanını terk ettiren zulmü, çocuk saffeti ile ta ciğerimde hissettim. O gün, ona soru sormak yerine, onunla beraber ağlamalıydım. »Devamı |
|
 |
Doğuda buhran Necip Fazıl |
Doğuda buhran, Doğunun İslâmlıkla kazandığı toplayıcı ve bütünleştirici zemine bağlı hükümdar milletler arasında, bu zemini dünya çapında ve yeni zaman ve mekânlar içinde koruyamamak, dâvanın aşk ve vecdini kaybetmek, işi dedikodu ve mezhep tepişmelerine bırakmak yüzünden patlak verdi. Evvelâ Araplar, sonra İranlılar, daha sonra Türklerde...
|
|
|
 |
Hicret şuuru
Dergi Editörü
|
Aylan bebek... Cansız bedeninin sahile vurmasının üzerinden on koca yıl geçmiş. Bu on yıl içinde nice masum bebek Aylan gibi göç yollarında can verdi.
Kardelen, Ekim/Aralık 2015 tarihli 86. sayısında, savaştan kaçıp yaban ellerde bir hayat kurma mücadelesi veren göçmenlerin halini "Dünyanın gözü önünde insanlık, ölü balıklar misali sahillere vuruyor. Vatanlarını savaşla, terörle, istikrarsızlıkla yaşanmaz hale getiren Batı'ya, son bir çare olarak sığınan göçmenlerin dramı..." cümleleriyle ele almıştı.
| | |
 |
Zor sınavımız mülteci meselesi
Site Editörü
|
On yıldan fazla oldu, iş için Londra'ya gitmiştim. Şehrin ortasından geçen Thames nehrindeki köprüler, eski binaların estetiği, şehre ferahlık veren büyük parklar yanında bir şey daha dikkatimi çekmişti. Farklı milletlerden insanların çokluğu. Belediye otobüsünü kullanan sih türbanı takmış Hintli bir şoför, tren istasyonunda görevli Pakistanlı bir müslüman, restoranda çalışan uzak doğulu gençler, kendi mutfakları ile ilgili restoranlar açmış Lübnanlılar, Endonezyalılar, Türkler... » Devamı
|
|
|
 |
 |
Gaflet, dalalet ve h...
Halis Arlıoğlu
|
Tarih şuurundan yoksun millî irade ve inanç düşmanı birtakım zıpçıktılar (türedi, görgüsüz, fırsatçı) Abdülhamid'in şahsında işi devlet düşmanlığına kadar götürmüşlerdi. Burada dünyanın dört bir yanına yayılan imparatorluğun kolları da ana bünyeden ayrılmaya yüz tutmuş, devlet artık içteki ve dıştaki saldırılara karşı kuşatılmış bir vaziyetteydi. Eski sistem savaş taktikleri, modern dünyaya uymayan siyaset yöntemi ve eldeki a...
|
|
 |
Mustafa
Fatma Pekşen
|
Mustafa kibirlenmiş dediler hısımlarım. Görünce sokak değiştiriyor dediler cıncık arkadaşlarım. Adama tepeden baktığımı söylediler ortaokul öğretmenlerim, kahvede içlenerek anlattı ilkokul öğretmenim. Doğrudur belki, doğrudur da…
Kaç yıldır buralarda yoğum zaten. Önce Kırıkkale’deki eğitim yıllarım, sonra ücretli öğretmenlik, sonra ta hududa yakın bir yerdeki mecburi hizmetim, askerliğim… Daha bu senenin başında, üç ay evvel gelmişim doğduğum topraklara. Kibrimi, tepeden baktığımı, sokak değiştirdiğimi ne zaman tespit etmişler anlamış değilim.
|
|
 |
Göç mü hicret mi
Ekrem Yılmaz
|
Tarih boyunca insanların yerleşim yerlerini değiştirmeleri hiç bitmemiştir. Tarihin tespit ettiği bu yer değiştirmelere Kavimler Göçü denmiştir. Bu bahsedilen göçler 375 ile 800 yılları arasında yaşanmış. Büyük Hun Devletinin sebep olduğu bu yer değiştirmelerde birçok Türk boyu daha batılara gelirken Cermen soyundan gelenler Avrupa’ya yerleşmişlerdir. Bu göçlerde ideolojik-inanç açısından bir saik yoktur. Daha çok savaş, kıtlık, kuraklık ve geçim sıkıntısı gibi sebeplerden olan bu göçler bir savrulma şeklinde cereyan etmiştir. Maddeyi aşan bir gayesi, mukaddes veya manev&ic...
|
|
 |
Heybemden
Av. Mustafa Büyükgüner
|
-“TÜRK” İSMİ; GÖKTÜRK KİTABELERİNDEN DE ESKİ
-Son Kore gazimiz de vefat etti
-Ses Bayrağımız “Türkçe” kadim topraklarımızda yeniden dalgalanıyor!
-Ay Yıldızlı yüzük lâyık olduğu yere döndü
|
|
 |
Nerelisin
Kadir Bayrak
|
Anavatan, baba ocağı, dede mülkü, ata yadigârı… Toprakla kurulan ünsiyetin dilde tezahür eden kavramları… İnsan doğduğu anda toprakla bir bağ kuruyor. Velev ki farklı bir yerde dünyaya gelsin, ömrü boyunca muhatap olacağı “nerelisin” sorusuna vereceği cevap işte kurulan bu bağa göre. Cevabımız, pergelin sabit ayağı… Yerli, mukim, muhacir, göçmen, mülteci, garip, yolcu vb aslında kişinin toprağına, vatanına yani pergelin sabit ucuna olan...
|
|
 |
Yaşanan pişmanlık
Yaşar Akyay
|
Mahlûkatın en şereflisi ve varlıkların halifesi olabilecek formatta yaratılan insan, ya hayatın hakikatini anlayıp güzel şeyler yaparak arzu edilen kıvama gelip, toplumun yararını gözeten diğerkâm bir insan, yaratanın hukukunu gözeterek de şükreden bir kul olur. Ya da hak ve hakikatten uzak bir hayat yaşayarak toplumun değil şahsının, Rabbinin değil nefsinin arzularına uyarak pek çok hatalı ve yanlış şeyler yapabilir.
» Devamı>
|
|
|
|
|