Kitapçı sayısı ve kitapçılardaki raf adedi, bir topluluğun fikir seviyesini belli eder. Kitapçılar dolup taşıyor mu, sinek mi avlıyor? Hüzünle görüyoruz ki, gün gün kitapçı azalıyor, büyük şehirlerdekiler küçülüyor ve raflar seyrekleşiyor. Kitapçılarda, -tanımasanız bile- fikrin değerini bilenlerle yan yana, mürekkep kokusunu hissederek, kitap ve dergi seçmek ne büyük zevkmiş meğer... Şimdi anlıyoruz... Raflardan kitap ve dergi seçme zevki kayboldu. Yerini, bir işle meşgulken ve yolda yürürken bile malâyâni bir (vidyo) takip etmek aldı. Bu hali cep telefonunun zaferi deyip teknik gelişmelere bağlayıvermek eksik bir teşhis olur. Düşünen herkes bilir ki günlük ifade dünyamız, pek az kelime ile sınırlıdır. Bu da mı teknik gelişmelerin sonucu? Demek ki, her şeyin kolayına kaçıyoruz. Demek ki, elimizdeki malzemeyi, hakkınca kullandırmayan, hattâ başta zaman olmak üzere şuursuzca harcatan saiklerin esiriyiz. Bırakın kitap okumayı ve yazı kaleme almayı, kısa bir ibare dinlemek; üç beşten fazla tuşa basmak bile işkence geliyor çoğumuza. Bir dokunuşla bir sembol göndermek yeter de artar bile. Biz de akıntıya uyarak ifade edelim de, meramımız daha iyi anlaşılsın... Sadece cep telefonu değil, düşünmekten uzaklaştıran her vasıta (in), okuma yazma ve tefekkür (out). Dikkatle okumak, okuduğu üzerine düşünmek ve neticeyi en güzel şekilde ifade etmek yerine; ilk akla geleni, küçük bir sembolle, klişe birkaç kelimeyle geçiştirip, başka bir hevese yönelme... İtina gerekmez. Nefsimizin, heveslerimizin esiriyiz. Halimiz bu... Fikir deyince, okuma ve yazma deyince yüzünü buruşturan nesiller... "Boş zamanında ne tür kitaplar okursun?" sorusundaki acılığın farkında olan çok az. İşte eğitim sistemimizin mahsulü... Millete okuma yazma öğretme gayretkeşleri; nerelerdesiniz? Siz de herkesten önce ve herkesten çok akıntıya kapıldınız değil mi?
Mesele kaybolan şeylerin yerini, başka şeylerin alması ve bir şeyler kaybetmenin üzüntüsü değil; fikir çilesi, kalite zevki, doğru olma ve doğrulukta kalma iradesi, kısaca her sahada edep gidiyor; kolaycılık, seviyesizlik, basitlik ve insanî münasebet sınırlarında gevşeklik, kayıtsızlık ve umursamazlık onların tahtına kuruluyor. Sıkıntı bu!.. Giden bir felâket, gelen iki... Bütün cemiyete şamil her sahadaki bu düşüşün bir sorumlusu, sorumluları olmalı. Bu da 3 asırdır başta eğitim olmak üzere, her alana hükmeden Batıcılık... Tanzimat'la başlayan ve gittikçe artan bir ivmeyle devam eden bu düşüşün hesabı sorulmalı.
Bir cemiyeti yöneten zihniyeti ve kadrolarını hesaba çekmek için 100 yıl yeterli midir? Çok bile... »Devamı
"Uludağ yüksektir" derken Uludağ'ı ilk defa keşfetmiş gibi eşekçe bir emniyet içinde abuk sabuk lâf ederler:
-Dünya çapında şairimiz yok, romancımız yok, mütefekkirimiz yok; bestekârımız, (aktör)ümüz, mimarımız yok!..
Evet yok; zira 7 yaşındaki çocuğa okutmak için kendi çapımızda bir kıraat kitabımız yok...
(Mark Orel)in çizmesinde bir çivi eksik olsaymış, Roma medeniyet bütünü tam olmazmış... Öyle!.. (Mark Orel)in çizmesinde tek çivi, bütün Roma medeniyet bütününü tutan, belki en uzak, fakat bir bakıma en yakın teferruat halkası... (Bütün), bütün olduğunu, işte o en uzak ve en hurda halka üzerinde hulâsa edecektir.
"Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at... İlanihaye... Hâk bir iman ve doğru bir fikir üzerindeki bir dergi çok işe yarar. Bir dergi, milletinin, kanayan beyni, duyan kulağı, gören gözü, hisseden kalbi olur. Milleti adına tefekkür eder, geçmişin muhasebesini, geleceğin hedeflerini ortaya koyar. Milletinin rotasını çizer, ona yön tayin eder. Kısa vadeli, günlük, küçük menfaatleri peşinde koşanlar bu sebeple dergiyi, dergiciliği anlamaz, anlayamaz. Bu elbise onlara bol gelir ama milletin maşeri vicdanı bunu hisseder, anlar." (111. sayı, Editör yazısı)
Etimoloji sözlüklerine baktığımız zaman "kitap" kelimesinin kökünün Arapça'da "ketebe" fiilinden geldiğini görüyoruz, bu dile de İbranice'den veya Aramice'den geçmiş, ketebe fiilinin o dillerde yazmak dışındaki anlamları ilgi çekici: dikmek, raptetmek.
Allah ilmini artırsın, Ekrem Demirli Hoca bir dersinde "fikirlerinizi yazıya dökerek sağlamlaştırın" demişti, raptetmek tam da bu olsa gerek.
Talebesi olduğum için Allah’a hamd ettiğim Ali Hocamın yedinci ve son eseri “Türk Kimliği” basıldı.
Seksen yıllık bereketli bir ömrün meyvesi bu eserin, basıldı haberini verebilmeyi –Kardelen sayfaları şahittir- son iki senedir bekliyorduk. Salgın hastalık, kâğıda gelen fahiş oranda zamlar ve baskı maliyetlerinin artması gibi türlü sebeplerle kitap basılamamıştı. Ağabeyimiz, dostumuz, gönüldaşımız eski Bahçelievler Belediye Başkanı Muzaffer Bey (Doğan), meseleye el attı ve eserle okuyucusu arasındaki bütün engelleri kaldırmaya muvaffak oldu. Allah, k...
HÂLÂ VE HER ŞEYE RAĞMEN VAR OLDUĞUNA İNANDIĞIMIZ DÜŞÜNEN ADAMA!..
Yeryüzünde Türkçe konuşan yarım milyar insana rağmen, en kabadayı kitabın baskısı bile 4 basamaklı sayıyı aşamıyor... Bin bir zorlukla piyasaya sürülebilenlerin ömrü de bir baskılık... Kalemle geçinmenin hayali bile lüks olan bu ülkede, kalem faaliyetleri ikinci iş... Bazı mürekkep yalamışların “hobisi” sizin anlayacağınız...
Neyiz biz? Kimiz? Nasıl bir kargaşanın içindeyiz? Nereye dönsek bir şeyler aramaktayız ne aradığımızı bilmeden. İnsanız her şeyden önce bilinmez olan bu dünyanın içinde bir zerreyiz. Yaşamak için; düşürüyoruz kalkıyoruz üzülüyoruz gülüyoruz kırılıyoruz hattâ kırıyoruz ama ne istediğimizi bilmiyoruz. Neyi arıyoruz sahi mutluluğu mu nerede arıyoruz o mutluluğu bütün bir ömür boyu mutsuz olarak mı arıyoruz. Bir şeyleri elde edebilmek için çoğu şeyden fedakârlık ediyoruz bulunduğumuz konumdan asla memnun olmuyoruz, hep olmadığımız hiç sahip olamayacağımız kişiliklere b...
Gökler ufkumuzu, korkunç bir hiçlik kızıllığı içinde, bir kar rehavetiyle düşen, eski pabuç, soğan kabuğu, hindi tüyü, sönmüş kömür ve bakkal çivisinden ibaret korkunç bir yağmura tutmuştur.
MECMUA YAĞIYOR. YÜZ BİN TANESİ ÇIKIYOR VE YÜZ BİN TANESİNİN DE ÇIKACAĞI BU GÜNLERDE HABER VERİLİYOR. Ne Alman markı, ne Rus manatı enflasyon günlerinde kantiteyi bu kadar namütenahiye ve kaliteyi bu kadar hiçe götürmedi. Bu kadar bol çıktıklarına ve DAHA BİRKAÇ MİSLİ ÇIKMAK ALÂMETİ GÖ...
Yazının başlığını okuyunca “hangi iş kolay ki?” diyebilirsiniz. Ekmek bile çiğnenmeden yutulmuyor derdi büyüklerimiz. Lâkin kolaysa başına gelsin sözünü de yabana atmamak lâzım hani… Hele de serde okur-yazarlık ve edebiyatçılık varsa kimi zaman güncel edebiyatı takip etmek için kitapçı vitrinlerindeki dergilere koşarsınız. Birçok yazar da –tabiri caiz ise- kendisine başını sokacak sıcak bir yuva ararcasına yazılarını, fikirlerini, çizimlerini gönül rahatlığı ile yayınlayabileceği fikrine, zikrine uygun dergiler arar ve sürekli ...
Batı; kaybettiği noktanın idrâkinde ve kazanacağı noktanın gafili olduğunu -yalnız kendine- ihtar ederek bugünkü buhranını yaşıyor. Biz; tüm taklitçiliğimize rağmen hem birincisinin, hem ikincisinin gafletindeyiz. Eğer batı gibi kaybettiğimiz noktanın idrakinde olabilseydik, elimizden kaçırdığımız bunca zamandan ötürü eyvahlar eder; kazanacağımız noktanın gafletinden de sıyrılabilirdik…