Ana sütü gibi helâl Mehmet Hasret Sayı:
106 -
Örtünsem tohum yüzleriyle ve taşları dökülse pirinç dakikaların, sonra üzüldüm, neden üzüldüğümü bilmeden; dedim, evet, ben bir kürsüyüm; en büyük iddiam şu, beni ya bir çiçek ağlatır, ya bir hakikat; örneğin hakikatli bir çiçek verir bana hüznümü, kaç tür çiçek kokusu sakladım gönlümde bilmiyorum; elimde kır çiçekleri tuttum, papatya topladım, cebime beyazlıklar doldurdum; gülü uzaktan gördüm, gül rengini mücevher, gül dikenlerini kuğu boynuna konan kelebek zincirlerinden bir doku sandım; orkideyi gördüğümde daha yirmimdeydim; benim en çok bildiğim çiçekler, duvarlara yaslanan petunyalar, kaldırım kenarlarındaki aslanağızları, karanfiller, kadife çiçekleri ve annemin saksıda sevgiye boğduğu begonyaları, arapsaçları, menekşeleri; uzak dağlara doğru biten gelincikler, vahşilikler ve adını bilmediğim birçok çiçek de var benim ömrüme sığan, şairin derinden dediği gibi; “yapılacak çok şey var daha / sözgelimi ben, kendim / hiç hayıt ağacı görmemişim / görmeden ölürüm diye korkum da yok / değil mi ki albatrosu Baudelaire´den / Yves Bonnefoy´dan semenderi öğrendim / bir gün bakarsınız / şu güzelim bilgiç beynimi kırıp / teneşir tahtası olarak kullanabilirim.”; evet, evet uçtu uğurböceklerinden önce bütün kelime feleklerim, çok şey öğrendim bazı şeylerden, çiçek isimlerini kitaplardan, tılsımları kelimelerden; “hakikatin önsezisi” varsa kelimelerimde, ben hakikati asıl, anne sütünden öğrendim…
|