Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     831 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

MÛSİKÎMİZİN MEDÂR-I İFTİHARI: HAMMÂMÎZÂDE İSMAİL DEDE
M. Nihat Malkoç

  Sayı: 117 -

“Çok insan anlayamaz eski musikimizden/Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.” diyor Türk şiirinin üstatlarından Yahya Kemal… Üstat, yerden göğe kadar haklı… Çünkü mûsikî, sadece mûsikî değildir. O, bizi biz yapan birçok kültürel unsuru geleceğe taşır. Onda dünümüzün ihtişamı, bugünümüzün kararlılığı ve yarınlarımızın umutları saklıdır. Yine aynı Yahya Kemal, meşhur bestekâr Itrî’nin bestelerini anlatırken onun şahsında mûsikînin rolüne şöyle değinir: “Mûsıkîsinde bir taraftan dîn,/Bir taraftan bütün hayât akmış;/Her taraftan, Boğaz, o şehrâyîn,/Mâvi Tunca'yla gür Fırât akmış./Nice seslerle, gök ve yerlerimiz,/Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz,/Bize benzer o kâinât akmış.”

Türk mûsikîsinin köşe taşlarından biri de Hammâmî-zâde İsmâil Dede Efendi’dir. Türk mûsikîsinde Abdülkadir Merâğî ve Mustafa Itrî Efendi’den sonra o gelir. Kudretli şair Yahya Kemal “Eski Mûsikîmiz” adlı şiirinde bakın onu nasıl anlatıyor: “Yüz elli yıl, sıra dağlar birer birer yükselir/Ve akıbet Dede'nin anlı şanlı devri gelir./Bu musikiyi O, son kudretiyle parlattı;/Ölünce, ülkede bir muhteşem güneş battı.” Üstat çok doğru söylemiş.

Süleyman Ağa’nın oğlu olan İsmail, diğer İsmaillerden ayrılıp tanınması için, babasının mesleğinin hamamcılık olması nedeniyle, “Hammâmî-zâde” sıfatıyla anılmıştır. Küçük İsmail, Şehzâdebaşı’ndaki evlerinde 9 Ocak 1778 tarihinde, Kurban Bayramının ilk günü dünyaya gelmiştir. Ona İsmail isminin verilmesi de Kurban’da doğmasıyla ilgilidir. Kendi küçük, hayalleri büyük İsmail, 1784 sonbaharında, henüz yedi yaşında iken mahallelerindeki Çamaşırcı Mektebine başladı. Sesinin güzelliği bu okulda fark edildi. Okulda ilâhîcibaşı seçildi. Mûsikîde derinleşmek için Yenikapı Mevlevîhânesine devam etti. Uncu-zâde’den yedi sene boyunca mûsikî öğrendi. Yenikapı Mevlevîhânesine yürekten bağlandı. 1789’da başladığı çile hayatını 1799’da tamamlayarak, henüz 21 yaşındayken “Dede” oldu.  On yıl sürdü çile hayatı… Onun Dede’liği buradan gelmektedir.

Mevlevi dergâhının samimiyet abidelerinden Dede Efendi çiledeyken “Zülfündedir benim baht-ı siyâhım” şarkısını besteledi. Henüz çilesi devam ederken saraydan davet aldı. Zamanın mûsikîşinas padişahı Üçüncü Selim, genç İsmail’le görüşmek istedi.  Çiledeyken bestelediği Bûselik Şarkı’yı Topkapı Sarayında, Üçüncü Selim’in huzurunda iki kez okudu. Bu fasıllar haftada ikişer kez devam etti. Böylece kendisi saray hânendeleri arasına katıldı.

Hammâmî-zâde İsmail Dede Efendi, 29 yaşına geldiğinde, Üçüncü Selim tahttan indirilmiştir. 1808 senesi onun üzüntülerinin katmerleştiği senedir; bir çeşit hüzün yılıdır. Zira o yıl, Üçüncü Selim şehit edildi. Yine aynı sene içerisinde annesi Rukıyye Hanım’ı kaybetti. Annesinin ölümünden iki yıl sonra da altı yaşındaki oğlu Mustafa’yı yitirdi.

Hattat,  bestekâr, şair, sâzende ve hânende olan İkinci Mahmut tahta çıkınca Dede Efendi tekrar saraya çağrıldı. Sultan İkinci Mahmut ona “musâhib-i şehryârî (padişahın sohbet arkadaşı) unvanını verdi. Sarayda önemli bir mevki olan saray müezzinbaşılığına getirildi. Dede Efendi, İkinci Mahmud’un teşvikleriyle son âyîni olan Ferahfezâ Âyîn’i bestelemiştir.

Ömrünü bestelere ve Mevleviliğe adayan İsmâil Dede Efendi, 24 yaşında evlenmiştir. İlk çocuğu olan Salih, henüz üç yaşındayken vefat etmiştir. Oğlunun çocuk yaşta ölümü nedeniyle Bayâtî makamındaki  “Bir gonca-femin yâresi vardır ciğerimde” adlı besteyi yapmıştır. Dede Efendi’nin manevî sahada yetişmesinde, mûsikîmizde bir marka olmasında Uncuzâde, Şeyh Ali Nutkî ve Üçüncü Selim’in çok büyük emekleri ve katkıları vardır. Onun Mevlevî dergâhıyla olan ilişkisi ve gönül bağı ömrünün sonuna dek hiç kopmamıştır.

Türk mûsikîsinde silinmez izler bırakan, çağları aşıp günümüze ulaşan Hammâmî-zâde İsmâil Dede’nin yedi ölümsüz âyîni vardır. Bunlar Sabâ Ayin, Nevâ Ayin, Bestenigâr Ayin, Sabâ-bûselik Ayin, Hüzzam Ayin, İsfahan Ayin, Ferahfezâ Ayin’dir.  Sulltânî-Yegâh, Nev-eser, Sabâ-Bûselik, Hicâz- Bûselik ve Arabân-Kürdî makamları onun tarafından oluşturulmuştur. Sultânî-Yegâh, himayesini gördüğü padişah İkinci Mahmut için yapılmıştır. O; hayatı boyunca râst’tan hüzzâm’a, hicâz’dan ferahfezâ’ya, muhayyer’den ferahnâk’a kadar 70 ayrı makamda zamanı aşan, günümüze ulaşan ölümsüz besteler yapmıştır. İsmail Dede Efendi’nin 500’ün üzerinde eser bestelediği tahmin edilmektedir. Fakat bunlardan ancak 300’ü günümüze ulaşabilmiştir. 200 civarındaki kıymetli eseri ne yazık ki tarihin çöp sepetine atılmıştır. Bu, aslında Türk kültürü ve Türk mûsikîsi için çok büyük bir kayıptır.

Ölümsüz bestelerin sahibi İsmail Dede Efendi birçok şairin güftesini başarıyla besteleyerek âdetâ zamansızlığa taşımıştır. Onun besteleri tasavvufî ve dindışı olmak üzere ikiye ayrılır. Dinî eserlerini âyînler, peşrevler tevşîhler ve ilâhîler diye dörde ayırabiliriz. Tasavvufî sahada Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled, Yunus Emre, Niyâzî-i Mısrî, Merkez Efendi, Hayâlî, Sümbül Sinan, Eşrefoğlu Rûmî, Âziz Mahmûd Hüdâyî, İbrahim Gülşenî gibi zamanının büyük şairlerinin şiirlerini bestelemiştir.  Din dışı besteleri de meşhur olan Dede Efendi, bu alanda Adlî (Sultan İkinci Mahmud), Fuzûlî (Mehmet Efendi), Gâlib (Şeyh Mehmed Esat Galib Dede), Hâfız (Hâce Şemsüddîn Muhammed-i Şîrâzî), İzzet (Keçecizâde Mehmed Molla), Leylâ Hanım, Nedîm (Müderris Ahmed Efendi), Vâsıf (Enderûnî Osman Vasıf Bey) gibi önemli şairlerin şiirlerini bestelemiştir.

Zamanı aşan besteleriyle gönüllerde taht kuran merhum İsmail Dede Efendi, Türk mûsikîsinin omurgasıdır. Onu Türk mûsikîsinden çıkardığınızda mûsikîmiz yarısını kaybeder. O, yaşadığı zamanda kıymeti hakkıyla bilinen, saygı ve sevgi gösterilen ender şahsiyetlerden biridir. Günümüzde, geçmiş dönemde yaşayan bestekârlar arasında en çok tanınan yine odur.

Türk mûsikîsinin sembol isimlerinden biri olan Dede Efendi, bir Hakk ve halk dostudur. O sadece bestelerin değil, gönüllerin de mimarıdır. Zira o, yaşadığı süre içerisinde, hatta ölümünden bugüne kadar, gönüllerimizde taht kurmuştur. O, gönüllerimizdeki tahtından hiçbir zaman inmeyecektir. Zira Dede Efendi kökü mâzide olan âtîydi. Tuğrul İnançer'in o çok beğendiğim deyimiyle “Dede Efendi mûsikîmizin evliyasıdır.”

Bestekâr İsmail Dede Efendi, hânendeliğinin yanında, usta bir neyzendir de... O, Abdülbaki Nasır Dede’den ney çalmasını öğrenmişti. Onun şairliğini de unutmamak, görmezden gelmemek lâzım. Zira bestelerinin önemli bir kısmının güftesi kendisine aittir. Güftelerinde işlediği konular,  acılı hayatından derin izler taşır. “Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü/Sîm ten gonca fem bîbedel ol güzel/Âteşîn ruhleri yaktı bu gönlümü/Pür edâ pür cefâ pek küçük pek güzel” diye başlayan o meşhur “Gülnihal” şarkısının sözleri Dede Efendi'ye aittir. Bu şiirdeki arûz kalıbını da kendisinin bulduğu söylenir.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Gazze, ümmetin imtihanıdı... - Sayı 126
Gördüm seni, gördüm katil... - Sayı 126
Çocuk olmak... - Sayı 125
Filistindeki çocuklar... - Sayı 125
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Bugün 18.11.2025Konu nedir? ...

 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde: çok katlı yapılar yerine, tek katlı bahçeli evlerde yaşamak asl... yusuf

 Muazzam bir çalışma olmuş,tebrik ediyorum.... Ahmet Durmuş

 yukarıdaki hikayeyi ve eklemeleri yazan kişi biraz zorlamayla günün modasına uymuş işi dış güçlere a... HALİL KÖSE

 test"... test


Cinayet, hırsızlık, fuhuş, içki, kumar ve uyuşturucu karışımından ibaret düzeni ambalajlayıp medeniyetin ta kendisi diye yutturmak isteyen “tek dişi kalmış canavar”a karşı hani, “iman dolu göğsümüz” vardı?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Büyük camgözlerle yüzen karahindiba
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gelecek sayı (127) konusu


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16350660
 Bugün : 2499
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 695093
 Bugün : 87
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 184
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim