Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3168 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

ZAMANI GELİNCE
Fatma Pekşen

  Sayı: 39 - Ocak / Mart 2003

–Sen ne yaptığını sanıyorsun Cem?

–Ne yaptım ki hocam?

–Sen daha iyisini bilirsin.

–Valla bir şey anlamadım hocam.

Allah Allah, nereden çatmıştı ki sabah sabah? Her pazartesi sabahı, bayrak töreni öncesi bir öğrencinin kalbini kırmazsa rahat etmezdi bu hoca. Onun için adı Çekiç Rauf’a çıkmıştı.

–Burayı babanın holdingi mi sandın ki elini kolunu sallaya sallaya gire çıkasın?

–Ne holdingi, ne parası? Ceketinin önü düğmeli, eli de dışarıdaydı işte. Diğer elinde bond çantası vardı zaten. Bildiği kadarıyla da saygılıydı her zaman.

–Hiç kılık kıyafet yönetmeliği diye bir şey duymadın mı?

–??!!

–Bu okulda lacivert ceket ve kravat, mavi gömlek, gri pantolon giyilip...

–Ben de aynen öyle giyiyorum hocam.

–Sözümü kesme ukâlâ şey!.. Kıyafet tamam. Ya bu ne?

İri, kıllı eliyle başını gösteriyordu. Bere, kasket filan takmazdı zaten. Kepek filan mı vardı acaba? Utanırdı o zaman. Tam da azalttığını düşündüğü sıralarda yeniden hortladıysa? Üstelik de o kadar dikkat ediyordu... Gün aşırı yıkıyor, iyice kurutuyor, gözü gibi bakıyordu işte.

–Bu ne bu? Diye sorusunu tekrarladı öğretmen.

–Bilmiyorum hocam. Özeniyordum üstelik.

–Özenirsin, özenirsin... Kim için acaba?

–??!!

–Hangi kıza hava atmak için böyle gümrahlaştırdın?

Demek kepekler o kadar çoğalmıştı ha! Namussuzlar. Sıcak su, sıkıca tarama, iyice kurutma da fayda etmemişti. Yazın, karneyi aldığı gün sıfıra verdirip de yüz mumluk ampûl gibi parlatmazsa... O zaman nasıl ürerlerse üresinler bakalım?

–Şimdiii... Bayrak törenini beklemeden gidiyorsuuun, bunları yokedip, öğretmen derse girmeden geri geliyorsun.

Yok devenin nalı. Ev nere, okul nere... Kırkbeş dakikada ancak varılırdı. O da hızlı adımlarla. Bir de geri gel. İmkânı yok yetişemezdi.

–Hocam yarına bıraksak?

–Bak bak baaak... akıl da öğretiyor.

–Ama yetişemem ki. Yıka, kurut, geri gel. Üçüncü derse ancak gelirim.

–Yıkama sende.

–Ama hocam yıkamadan nasıl yok ederim?

“O da yok olursa” diye iç geçirdi öğrenci. Keşke Fazıl’ın sözüne gidip kükürtlü sabun kullanmasaydı. Baksana, azalacağına, öğretmenin dikkatini çekecek kadar çoğalmıştı.

Ama... Ama bu sabah okula gelirken taradığında hiç kepek dökülmemişti lacivert ceketinin omuzlarına? Kırkbeş dakikada bu kadar artmış da olamazdı. Ya arttıysa? Dehşet bir şey olurdu o zaman!

–Akşam yıkasan asaletin mi sarsılır?

Tepesinde hiç saçı kalmamış adamın gözlerinde, “kız arkadaşına çirkin mi görünürsün?” sorusu parlıyordu.

Tövbe tövbeee. Nerden çıkmıştı bu aksi öğretmen karşısına? Solundan mı kalkmıştı yoksa? Ya da yolda gelirken Ayet-el Kürsî’yi mi unutmuştu? Okuduğundan kesin emindi... hem, kendisi unutsa, annesi mutlaka arkasından okuyup üflerdi.

–Ama hocam kuru kuruya nasıl kepek halledilir?

–Ne kepeği?

–Siz dediniz ya!

–Ben kepek mi dedim?

–Dediniz.

Öğretmen, olanca şirinliğiyle (!), deminden beri konuşulanları dinleyen, Cem’in samimi arkadaşına döndü.

–Benim ağzımdan kepek lafı çıktı mı Ömer?

–Hayır hocam.

–??!!

–Bak Cem Bey! Arkadaşın da şahit.

Mağdurun rengi kıpkırmızı oldu. Kepek değilse neydi ya?

Aman Allah’ım! Yoksa bit miydi!!!

Yemen, Çanakkale askerleri gibi bit ha! Bu su bolluğunda!

İmkânsız bir şeydi bu! Çıldırırdı.

Yoksa, bit değil de saçkıran filan mıydı? Asıl o zaman naneyi yerdi. Bu yaşta kellik başlarsa, lise bitmeden, üniversite başlamadan akbabalara dönerse? İmkânı yok Nida onu beğenmezdi. Bakmazdı yüzüne.

Ne demişler? “Tarlanın taşlısı, erkeğin saçlısı makbuldür”

Yok be. O söz “kadının saçlısı” olarak söyleniyordu

Peki, Nida kimlere yâr olacaktı üniversite bitiminde? Ya, kıza çaktırmadan kurduğu hayâller nereye hapsolacaktı?

Aval aval, allana morlana kendisine bakan öğrenciye, okkalı bir söz daha söyledi Çekiç Rauf:

–İstersen örüp, ucuna kırmızı bir kurdele bağlasın annen.

Bitlerin kuyruğu mu vardı? Ya da saçları... Saçları örülecek kadar uzun muydu?

Saçlar!

UZUN SAÇLAR!

–Oğlum, saç-la-rın u-za-mış. Git kestir gel diyorum sabahtan beri. Açık ve net bir Türkçe’yle. Anlamıyor musun?

–Anlıyorum, anlıyorum da...

–Kıza hava atmaktan mahrum kalırsın öyle değil mi?

–Ne mahrumu? Haa, evet. Dediğiniz gibi.

–Bir de itiraf öyle mi? Yani hemen gidip kestirmeyeceksin. Böyle Einstein’ın saçları gibi gezmeye devam edeceksin öyle mi?

–Evet hocam.

–Ben de kanaat notuna sıfır veririm o zaman.

–Canınız sağolsun. Zamanı gelince kestiririm.

Bir dakika sonra öğretmen, o haftaki ‘öğrenci haşlama görevi’ni lâyıkıyla (!) yerine getirmiş olmanın verdiği rahatlıkla, topluca söylenen marşa iştirak etmeye başlamıştı.

Cem, tıraş için, bir haftadan fazla bir zaman annesinin “dul maaşı”nı almasını bekleyeceği için acı, haşin Karadeniz ormanları gibi duran sık tellerin arasında, canlı cansız bir madde olmamasının verdiği huzurla da tatlı duygular içinde bakıyordu al bayrağa...

Nida ona kalmıştı... Saçları da.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Mustafa... - Sayı 123
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Cılga... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Batı’nın Pompei’sinin günlerini andırmasının sebepleri Osmanlı Devleti’ni çökerten “metal yorgunluğu”nun ilk safhası değil midir?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Hayatın merkezi anneler
Annelerin zaferi
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15645272
 Bugün : 4883
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 653290
 Bugün : 47
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 70
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim