Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5470 kez okundu.     9 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

?orap
Fatma Pekşen

  Sayı: 53 - Ekim / Aralık 2006

 

“Yaz yağmuru yalancı, padişah kızı dilenci” sözünü boş boşuna söylememişti eskiler. Elbette yalancıydı yaz yağmuru, görünmesiyle kaybolması bir oluyordu. Padişah kızının dilenciliğine de kim inanırdı ki; onca debdebenin arasında?

Gene her zamanki gibi olmuştu bu sefer de işte. Uzun uzun yağan kırkikindilerden değildi ki bu. Adı üstünde, yaz yağmuruydu. Rahmet, avluyu çevreleyen ağaçların tepe dallarını şöyle bir öpmüş, yitip gitmişti ardından da.

Hepsi neyseydi de minik pıtırtılarla saca, ahenkli şırıltılarla şadırvanın sularına, bahçenin çiçeklerden arta kalan yerlerine görünmez buseler bırakan damlacıkların hüneri olan koku, dimağlarda öylesine lezzetli bir çeşni bırakıyor, öylesine farklı bir ninni çağrıştırıyordu ki... Bu tadın tarifini yapmak adama imkânsız gibi geliyordu.

Ana kokusu derlerdi bir çok yerde bu tarif edilemeyen kokunun adına. O, insanın nereden geldiğini bir türlü kavrayamadığı ağız sulandıran şey için uydurulan türlü söz vardı halk arasında. Yok saçlara değince kulaç kulaç uzarmış, yok yedi sene biriktirip içince, sittin sene mide ağrısı görülmezmiş, yok şu yok bu. Hangisine inanırsan inan.

Tek tük serpiştirirken girdikleri yapının içinde, gittikçe çoğalan damlacıklar sacın üstünden ta kulaklarına kadar gelen bir tempoyla horon tepmiş, sonra da geldiği gibi kaybolmuştu.

Ekserisi yaşlılardan ve bu muhite yakın esnaflardan vücuda gelmiş cemaatin içindeydi o oğlan da. Taze aldığı abdesti ve ıslak ayakları ile halıları ezerek ilerlemiş, en sondakinin yanına yanaşıp saf tutmuştu daha müezzinin kelamını bitirmesine fırsat vermeden.

Adam yan yan, gözucuyla baktı. Yağmurdan kaçmış bir yeniyetmeye benziyordu. Yoksa ikindi üstü bu yaşta genç girmezdi pek. O yaştakileri ancak ki Cuma günleri görebiliyorlardı. Ya yakınlardaki bir dükkâna alışverişe gelirken yağmura yakalanıp, “hiç değilse şu camiye gireyim” fikri ile içeri adım atmış, sonra da cemaatten utanıp abdest alıp namaza niyetlenmişti, ya da cemaatten birisi ile görüşecek bir meselesi vardı. Yoksa şunca zamanlık gireni çıkanı bilmez miydi hiç; buranın yerlilerinden olarak. Hani hiçbir öğünü kaçırmayan muhtar da aralarında; ola ki mühürlük bir meselesi vardır da...

Eğer öyle günübirlik, daha doğrusu anlık, mecburi bir ziyaret olmasaydı daha derli toplu olur, her şeyden öte ayağına bir çorap geçirir de öyle girerdi içeriye. Böyle fütursuzca dalmak, hiç yakışık alıyor muydu?

"Allahuekber."

Tövbe tövbe. Niye ikide bir de gözü ona takılıyordu ki? Kemikli kemikli duran ayak parmaklarına gidip gidip geliyordu bakışları.

"Semiallahulimenhamideh."

Yeşil halı ile kaplı tabanda, mora çalar kırmızılıkta, hâlâ ıslakmış gibi duran ayaklar daha mı bir dikkat çekici oluyordu ne? Başka renk halıda, mesela mavide sarıda olsa belki de böyle gözü kaymayacaktı.

"Allahuekber."

Bu böyle olmaz. Şu gençlere birisinin çıkıp adap öğretmesi lazım. Eskiden haddine mi kalmış ki edebe aykırı bir hareket edesin... Kulağından tuttuğu gibi dışarı atarlardı adamı. Bir keresinde daha onbeşini sürerken komşu oğlu Enver ile Kerami’nin kahvesine gidip tavla oynamışlardı da, emekli tahsildarlardan Yusuf Efendinin kızgın bakışlarına yakalanmış feleklerini şaşırmışlardı.

"Esselâmüaleykümverahmetullah

Esselâmüaleykümverahmetullah."

Kaç ay Enver ile saklanmış, Yusuf Efendinin gözüne takılmamak için sokak değiştirmek zorunda kalmışlardı. Edep vardı edep! Unutulup yok olan edep.

"Allahuekber."

Buranın gediklilerinin hiç birisi çıplak ayakla durmaz namaza. Ayak dediğin temiz ve çoraplı olmalıdır. Teke gibi kokan ayaklar adamı illet eder zati.

Eskiden cami görevlileri fesleğen saksıları dizerlermiş ayakkabılığın olduğu yerlere. Sümbül, karanfil zamanı, mihrabın sağına soluna saksılar içinde bu çiçekleri yerleştirir, cemaati mest ederlermiş. Şimdi de çıplak ayak ile babalarının tarlalarında gezer gibi geziyorlar zamaneler. Televizyon çocuğu bunlar ne olacak... bundan fazlası beklenmez ki!

Ayak. Sabahki gazetenin bulmaca ekinde “eski dilde ayak” diye bir soru geçiyordu. Ne cevap yazmalıydı ki o haneye? Hanım çarşı pazar listesini eline tutuşturunca yarım bırakmıştı bulmacayı. Bir de “Rusça evet” sorusu geldi gözünün önüne. Onun cevabı ne olmalı ki? Sanki Rusya’ya gidecek bu saatten sonra.

"Süphanallah."

Safdaşlarından emekli itfaiyeci Hasan Efendi ile çakıştı bakışları. O da mı kendisi gibi çıplak ayaklara takmıştı yoksa? Huylanırdı her zaman böylesi sululuklar karşısında. Hatta geçen gün sokak ortasında aynı külahtan dondurma yalayan kızlı oğlanlı grubu görünce sinirlenmiş, sinirlenmekle kalmayıp, “eğer gücünüz yetmedi de alamadınızsa, hepinize birer külah dondurma alayım” deyivermişti.

Ama yooo... Hasan Efendi hiç de ayaklara takmış gibi görünmüyordu. Keyifli zamanlarında yüzüne oturan koyun munisliğindeydi. Görmemiş olması da imkansızdı.

"Elhamdülillah."

Hadi kıyamda gözüne ilişmedi, rükuda da mı fark etmedi kırmızıya çalar mor parmakları? Belki de Kasap İhsan’ın babası Arif’in gürlemesini bekliyordur. O pek sever gençleri paylamayı. Alı al moru mor eder insanı. Karşısında iki çift laf edene aşk olsun.

"Allahuekber."

Belki de kendisinden umuyorlardı ufak bir kulak çekme işini. Öyle ya bunca zamanın gediklisi kendisi de. Onun da hakkı var adap konusunu gençlere, çocuklara öğretmeye. Kimsenin namazını fesat etmeye hakkı yok bunların. Hele şu tesbih çekme işi bitsin, duayı uzatıp, son çıkanlardan birisi olarak genci bir kenara çeker, usulüne uygun söylerdi. Biraz da surat asmalıydı ki söylenenler karşıdakinin beynine iyi yerleşsin.

"Velahavle velakuvvete illa billahil aliyyül aziym."

Dışarı ilk çıkan cemaatle birlikte, yağmuru yiyip, akasya ile leylak salkımlarının kokularına bürünerek içeri giren meltem, mis gibi bir tesir bırakmıştı caminin içinde. Her ne kadar adı yaz yağmuruysa da, serpintinin ardından bir kucak da serinlik getirmişti.

Hafiften üşüdüğünü hissetti gence ders verecek olan. Zaten çarşı pazar dolaşıp durmuş, epeyce terlemişti. Durup durup da yaz başında öksürük tıksırık olursa... Hiç de işine gelmezdi bu. Yapılacak onca iş, çözülecek onca bulmaca, haşlanacak onca genç varken... Bir de ay başında hanımı kaplıcaya götürmeye söz vermişti ki, hiç uygun olmazdı bu hastalıklı hal.

Tesbihi yerine asıp, şu yeniyetmeyi gözden kaçırmadan çıkmalıydı dışarıya. Bugün çıplak ayakla girerlerdi içeriye, yarın küpeyle, atkuyruğu saçlarla, şortla, donla. Bu gençlere göz açtırmamak lazımdı. Adap öğrenmeleri lazımdı adap! Hayatın her döneminde ders almalılardı birilerinden. Sadece o mu? Cümle insan ders almalıydı

Ayakkabılığın yanındaki askılığa astığı, ta ilk işe girdiği seneden kalma, azıcık da bozarmış, okka çeken ömürlük şemsiyesini alırken, gencin okul çantasından çıkarıp giydiği, tabanı delik çoraplara ilişti gözleri. Bahara kadar tazeliğinden bir şey kaybetmeyen taş armudu diriliğindeki ökçelerinden pembe etleri görünen ayaklarını, su çekmiş ayakkabılarına gönül rahatlığıyla sokmuş, avcısından kaçan ceylan yavrusu çevikliğiyle avluyu adımlamış, şadırvanın arkasında kalan kapıdan sokağa süzülmüştü bile.

Beriki, boş gözlerle bir müddet sokağa doğru baktı. Sonra başını iki yana sallayarak, omuzları düşmüş vaziyette evinin bulunduğu yokuşa doğru vurdu yönünü.

Hakikaten de adap öğrenmek lazımdı birilerinden.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : ?mm?han YAPAR    28.05.2008
Yorum : Fatma Hanım, elinize, yüreğinize , havsalanıza sağlık. Ne diyeyim.Müt-hiş-ti... Hikayenizdeki beğendeğim hangi yönü anlatsam bilmem ki. Namazda insana musallat olan şeytanın aklımızı meşgul etmesini iç çözümleme olarak ne kadar güzel anlattığınıza mı değinsem, bunu edebiyatın duygu tahlili açısından ne denli başarılı anlatımla aktardığınızdan mı bahsetsem? Yoksa "Öğrenmenin yaşı yoktur." prensibini orta yaşlı bir cami müdaviminin iç çözümlemesiyle ne kadar güzel anlattığınızdan mı söz etsem? Ya o bizim insanımızın her şeye rağmen (iyi niyetli bile olsa ) yaptığı hatadan ders çıkarmalarını böyesine estetik anlatmanızdan mı? Hele o tasvirler, hele o tasvirler. Bir de o ince espri anlayışınızla hikayenin tümüne yaydığınız sürükleyici anlatım. Hasılı kelam çok güzel bir çalışma olmuş. Geçenlerde sizin başka bir hikayenizi daha okudum."Bir Sabah" isimli bir hikaye. O da müthişti. Kahkahalarla okudum hikayenin özellikle son kısmını. Karın "mırıl mırıl" yağması noktasına ise ba-yıl-dım:) Sizi yeni keşfetmiş bir okurunuz olarak, Rabbim zihninize güç ve ışık, kalemine kuvvet versin temennimi iletiyorum. Yazmak yolunda yolunuz açık olsun...




Ekleyen : ender bellur    13.08.2007
Yorum : Çok güzel bir hikaye olmuş. Ellerinize sağlık...




Ekleyen : Alperen    
Yorum : Çok güzel bir hikaye, olaylar iyi tasvir edilmiş, yazara teşekkürler...




Ekleyen : kaanhan    
Yorum : aslında yorum yapacak fazla bir şey yok..okuyunca yüreklerde bir sızı belkide benim gibilerde bir kaç damla gözyaşı..çok güzel.. teşekkürler ...Allah razı olsun..




Ekleyen : fatma pek?en    
Yorum : sağol alperen. hep okuyun. çok okuyun. selamlar




Ekleyen : Hatice Luley    
Yorum : Namaz kilan kisinin dünyayla ilgisini o an icin kesip Yaradanla kendi arasindaki hesaplarla beynini mesgul etmesi gerekir. Ibadet icin Yaradan' in evine gelenin corabina, giyimine bakilmasi günahtir.Orada temizlik esastir.Ayaklari temizse, kime ne corabindan.Camiye ayak kontrolüne, gencleri azarlamaya mi gidiyor bazilari?




Ekleyen : ali karabiber    
Yorum : YAZINIZ ÇOK GÜZEL.SADECE BU GELİYOR BU UYKULU VAKTİMDE.




Ekleyen : elif    
Yorum : çok hoş çok




Ekleyen : esma    
Yorum : güzelmiş





 
Dağlara çen düşende... - Sayı 126
Mustafa... - Sayı 123
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Peygamberimizi, bizim O na mesafemizi,içinde bulunduğumuz gafletten çözüme giden yolları anlatan "Gü... Ayşe Eroğlu

 ALLAH SELAMET VERSİN HOCAM BU... Behçet Eroglu

 Elinize gönlünüze sağlık. Bâki selâm ve dua ile...... Naci Eroğlu

 Selâm ile...... N. Eroğlu

 Yazınız durumun tespitini yapmış ve doğru tespittir tarihi gerçeklikler ile de uyumludur. Lakin bizd... Hüseyin yaman


Kim demiş okumuyoruz diye?
*Sevmediklerimizin, televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında canına okuyoruz!
*Trafik kazalarında ölenler ve PKK canilerinin katlettikleri için rahmet okuyoruz!
*Törenlerde nutuk okuyoruz!
*Kim ne derse desin, bildiğimizi okuyoruz.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Büyük camgözlerle yüzen karahindiba
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gül kokusu
Meçhule hitap
Gelecek sayı (127) konusu
Korkaklar
Hâramiler


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16411575
 Bugün : 1128
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 706157
 Bugün : 107
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 895
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim