Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     263 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Deprem Felâketi: Âyetlere Riâyetsizliğin Neticesi
Muhsin Hamdi Alkış

  Sayı: 116 -

6 Şubat tarihinde yüzyıllardır görülmemiş büyüklükte bir felâkete uyanıp milletçe acılara boğulduk. Akabinde ancak köklü ve asil milletlerde görülen millî ruh uyanışıyla millet, ülkemizin her yanından yardım için seferber oldu. Felâketin büyüklüğü sebebiyle yardım organizasyonda ilk günlerde görülen dağınıklık da eleştiri konusu oldu. Bu millî ruh uyanışının felâketin yaralarını sarmak kadar kendini hesaba ve sorguya çekmek noktasında da bir hizmet yapması halinde gelecekten umutlanmamıza vesile olacaktır. 

Tabiat, yüce Yaratan’ın kanunlarına tâbi olarak kendi kurallarıyla milyarlarca yıldır devinen sürekli yeniden yaratılan bir varlıktır. Yaratan’ın koyduğu kurallar ve yarattığı her şey O’nun varlık âyetleridir. Kevnî âyetleridir. Kâinat kitabının âyetleri, delilleridir. Bu kuralları öğrenip onlara uygun bir hayat sürmek de insanın temel vazifelerindendir. Zira ilk nâzil olan ayet OKU emriyle başlarken okuma yazma bilmeyen bir Peygambere hitab etmekte ve mündemiç mânâsıyla KÂİNAT KİTABINI OKU anlamını ihtiva etmekte değil midir?

Pozitif ilim, dinî ilim ayrımı sunidir. Bir Müslümanın ilim türü ayırt etmeksizin onlara vâkıf olması ve uyması gerekmez mi? 

Dinin vaz ettiği ahlâka uymamak, işini lâyıkıyla yapmamak, emaneti ehline vermemek, liyakat gözetmemek dinden neredeyse hiç nasibi olmamak anlamına gelmez mi? 

Yaşadığımız deprem felâketi dinin emir ve kurallarına uymamak kadar, ilim adamlarının tespit edip kurallarını ve matematiğini ortaya koyduğu kevnî âyetlere, kısacası Sünnetullah’a ve yer kürenin üzerindeki fay hatları gerçeği bilinir onlara uygun bina inşa etmenin ilmî ve hukukî kuralları da vaz edilmişken beşerî bu kurallara da uymamaktan kaynaklanmış değil midir? Uymamanın gerekçesi olamaz ama saikleri sorumluluk bilincinin azlığı, ahlâkî ve etik yoksunluğu, suiistimal, dünya malına tamah değil midir? 

Deprem öncesi 28 üzerinde imza ile denetlenmiş olması gereken binalarda can veren kardeşlerimizin hesabı sorulmazsa hem hukukî hem de ilmî vazife ihmal edilmiş değil midir?

O halde eksik olan nedir?

● Öncelikle işin en temeli ahlâk… İdeal eğitim sistemi için söylenen matematikten önce ahlâk kazandırmaktır. Misal olarak, Finlandiya’da çocuklar matematikten önce ilkokulda sınavsız ve oyunlarla arkadaşlarına saygı duymayı, hakkını yememeyi, kurallara riayeti öğreniyor. Bize göre bu ahlâkın kaynağı ilâhîdir. Başkasına göre kaynağı farklı olabilir amma velâkin çocuklarımıza her şeyden evvel ahlâk kazandırmak ondan sonra ne öğreteceksek öğretmek…

● Deprem özelinde ise her şeyin başı, nüfus plânlaması değil NÜFUSUN plânlanmasıdır. Şehirlerimiz plânlanırken onun bunun rant hesabı değil ilmî gereklilikler hesaba katılmalıdır. Şehir plânlamasında meskenler yamaçlara, tarım ise düz ovalara plânlandıktan sonra, deprem riskine göre asla ve asla çok katlı binalara izin verilmeyeceği ve istisnasının da olmayacağı kanunla düzenlenmiş olsa idi her belediyenin bu plânları kendine göre esnetmesi mümkün olabilir miydi?

● Plânsız izinsiz göçe izin verilmemelidir. Meselâ Almanya’da şehirler genelde sekizyüzbin bir milyon arası nüfus, fabrikaları ve işyerlerini de nüfus dağılımına göre plânlamışlar. Bizde ise İstanbul’un nüfusunu tespit etmek bile mümkün değil. Fabrikalar, ticaret İstanbul ve Marmara bölgemize yoğunlaşmış durumda. Bu durum da şehirlerde aşırı yığılmaya neden olup, arsa da üretilmediğinden konut ihtiyacını aşırı arttırdığından arsa ve bina rantını inanılmaz yükseltip çok katlı yapılara mecbur bırakıyor. Allah korusun, bir Marmara depreminde milli güvenlik riski de doğuruyor.

● Şehirlerimizin ana fonksiyonuna ve karakterine göre nüfusu plânlamamız lâzım. Misal İstanbul dünya mirası bir şehrimiz. Turizm ve finans sektörü dışında fabrika vs yapmamak, fabrikaları orta Anadolu’ya plânlamak ve yerleşimi de öyle yaptırmak lâzım. Çocukların gençlerin kariyer plânlamalarını da tekrar gözden geçirmek ve bu kadar vasıfsız üniversitedense ustalık gerektiren işlere yöneltmek ve göç etmelerine gerek kalmadan kendi memleketlerinde hayatlarını en medeni şekilde idame ettirebilmelerini sağlamak gerek.

● Osmanlı'da ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ikamet tezkeresi varmış. Meselâ İstanbul'a giden bir kişi nerede kalacağını, geçim kaynağını ispat etmesi ve ikamet izni alması gerekiyormuş. Nüfusu doğru plânlarsak şehirlerde haddinden fazla yığılma olmazsa çok katlı bina ihtiyacı da olmaz.

● Meselâ, ABD’de ve ona yakın oranda Britanya’da insanların % 80’i iki katlı bahçeli konutlarda ikamet eder. İnsanın toprakla doğayla irtibatını kesmemesi ruhî gelişimi açısından da bunun tercih edilmesi gerektiğini izaha bile lüzum yoktur. 1980’lere kadar ülkemizde de yaygın olan bu yapılaşma halen daha devam etmiş olsa idi deprem can kaybımız pek az olabilirdi.

● İnşaatta en önemli maliyet unsurlarından biri arsa maliyetidir. Büyükşehirlerde neredeyse maliyetin yarısına tekabül eder. Devlet kendi evini yapacaklara bedava arsa üretse, verse ev fiyatları yarıya düşer. İnsan dedeleri gibi bahçeli evlerde mahallelerde oturabilir. Şöyle ki: devlet ve belediyeler şehrin çeperlerinde toplu ulaşım imkânı içerisinde yatay mimaride bahçeli evlerden müteşekkil bir şehir plânlaması yaparak öncelikle kendi evlerini üretebilmeleri için en temel girdi olan arsa üretse bunların altyapısını hazır hale getirse, bedava veya çok ucuz maliyetle tek evini kuracak insanlara tahsis etse, bu arsalar üzerinde yapılacak meskenler için proje, harç ve hatta çelik konstrüksüyon ve/veya uygun diğer malzemeleri de sübvanse ederek insanlarımızı bahçeli evlerinde ve mahallede oturabilir hale getirebilir. Şu anda o çok katlı zevksiz, mâneviyatsız kibrit kutusu gibi üstüste evlerin bir dairesinin yarı ve hattâ Anadolu’da 1/3 maliyetine bile bu yapılabilir.

Ezcümle, eksik olan nedir sorumuza tek cümlelik cevap: ÂYETLERE RİÂYETSİZLİK!


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
İsrail-SAMİRİ-oğulları... - Sayı 119
Deprem Felâketi: Âyetlere... - Sayı 116
Türk Mizahı Hikmettir!... - Sayı 113
Güzel Ahlâk ve Liyakat... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13169731
 Bugün : 3739
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605261
 Bugün : 302
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 398
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim