Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     600 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

RÖPORTAJ - ŞEYMA KISAKÜREK ŞENOCAK
Ekrem Yılmaz

  Sayı: 120 -

"Fikrin ne olduğu dahi anlaşılamazken onun mütefekkirliğinin kıymeti ne denli anlaşılabilir!.."

Üstâd Necip Fazıl KISAKÜREK’in torunu, edebiyatçı, Üstad adına kurulan vakfın yöneticisi Şeyma KISAKÜREK SÖNMEZOCAK’la sadece bir torunu olarak değil de işin uzmanı, takipçisi, okuyucusu ve yolunda hizmet edeni olarak konuştuk. Ona Üstad’ı sorduk

 

20 Şubat 2024

Ekrem YILMAZ– “Üstad Necip Fazıl kimdir, sizden dinleyelim efendim” gibi bir soru ile başlamak istemiyorum. Sizin bazı röportajlarınızda özellikle belirttiğiniz ve rahmetli Mehmed Kısakürek ağabeyim ile görüşmelerimden bildiğim şu mesele ile sohbetimize başlamak istiyorum. Diyorsunuz ki, Üstad’a büyük şair, büyük yazar, büyük gazeteci vs. demek yetmez. Genellikle hakkında konuşanların çoğu onu böyle ele alıyor. Onun gerçek yönünü görmüyorlar veya gözardı ediyorlar. Efendim, o zaman sizce Üstad nasıl tanınmalı veya tanıtılmalı… Onun esas bahse konu edilmesi gereken tarafı, ağırlık yönü nedir? Üstad’ın nasıl tanınmasını ve anılmasını istersiniz?

Şeyma KISAKÜREK SÖNMEZOCAK: –Üstadın büyük şair, büyük yazar gibi; günümüze ait, ama büyüklük noktasında neyin baz alındığını anlayamadığımız basit kategorize sıfatların dışında olduğunu düşünüyorum. Onun en önemli şahsî özelliği görünmeyeni aramak için gelişen merak… Günlük tecessüsle karışmasın tabii bu... Kimi yerlerde dikkatimi çeken günlük meraklarını “Üstad’dan öğrendik.” gibi bir kılıfa sokmak. Oysa Üstad bunun çok ötesinde bir meraktan bahsediyor bize. Çocukluğundan beri getirdiği en önemli özelliği görünmeyeni aramak, bilinmeyeni sorgulamak. Üzerine aldığı felsefe öğretimi de bu merak ve muhteşem zekâsıyla birleşince ortaya muazzam bir mütefekkir çıkıyor. Şairliğin ne kadar önemli bir kıymet olduğunu kendisi de yazıyor zaten… Şairlik, sanat ve tüm beceriler aslında derinlerde barındırdığı mütefekkirliğin üzerine inşa ediliyor. Çile şiirinde “Atomlarda cümbüş …” diyor: Atomların o bitmeyen hareketlerini tasvir ederken nasıl bir betimleme kullanıyor! Kültür hassası dediği, edinilen bilginin insanın kendi zihninden akıl süzgecinden geçirip aslında, günümüz tabiriyle içselleşmesi... Atomların bitmeyen hareketliliği bilgisini tefekkür edip, içselleştirmese; bir şiirin içinde bu muazzam betimlemeyle nasıl ortaya koyabilir? Dolayısıyla Üstad ile alâkalı en önemli özellik mütefekkirliği… Ki; maalesef günümüzde düşünce ve fikrin ne olduğu dahi anlaşılamazken onun mütefekkirliğinin kıymeti ne denli anlaşılabilir bilemiyorum.

 

Onun bir cemiyetçiliği ve bir de “asıl hayat ruhta, iç çizgilerde” dediği bâtını, iç dünyası var. O iç dünyası hakkında konuşulacağı zaman, onu bana bırakın, mahremim diyor. O zaman cemiyet plânındaki Necip Fazıl’dan, dâvâsından, Büyük Doğu’dan bahisle neler söylemek istersiniz?

–Onun dâvâsı maalesef yine günümüz basit jargonlara hapsedilerek, basit tanımlamaların esiri oluyor. Oysa benim bakış açımla Üstad Türk kültüründeki ilk Postmodernist yazar, entelektüel ve mütefekkirdir. Küresel sosyolojik akımlar maalesef bizdeki, Tanzimat geleneğinden bu yana taklitten öteye geçememiştir. Bu noktada dünyanın herhangi bir yerinde başlayan sosyolojik akımlar; ne olduğu anlaşılamadan ülkemizde popüler oluyor. Tabii; Modernizm dediğimiz sosyolojik gelişimin; geliştiği ülkeler çerçevesinde muhakkak kendine has kıymetleri mevcut. Ancak; bir İslâm Ülkesi ve bunun için hâlâ uğraş veren bir toplum olarak; toplum diyorum çünkü maalesef cemiyet olduğumuza inanmıyorum; modernizm ilkelerinin, temellerinin bu ülkede buhrandan başka bir şeye yaramadığını ilk söyleyen Üstad olmuştur. “Durun kalabalıklar, bu yol çıkmaz sokak!” diye bağıran bir mütefekkir. O, bunları söyledikten çok vakit sonra modernizmin batıda ne olduğu ve aslında ne olamadığı anlaşılmış; akılla çıkılan yolun özellikle kendi inançları çerçevesinde kutsal kitaplarının işaret ettiği büyük lânetlere yol açtığı benimsenmiş ve bunun yerine ne gelmesi gerektiği tartışılmıştır. Maalesef her şeyde olduğu gibi burada da batıdan gelenin doğru olduğu yanılgısı hakîm oluyor ve ne zaman batı modernizmden vazgeçiyor, bizde de o zaman tartışılmaya başlanıyor. Oysa Üstad, bu tartışmaları çoktan bitirmiş, sonuca varmış, çaresini de ortaya koymuştur. Onun tek dâvâsı Allah ve İslâm’dır. Bunu da o kadar kuvvetli bir tez ile ortaya koymuştur ki; kendi söylediği gibi “Saman yerine orkide dağıtmak!” gibi bir sonuçla karşılanmıştır. Hiç kimse ne onun zamanında ne de şimdi ve hâlâ; onun dediklerinin felsefik temeline bakmadan ve dahi idrak edemeden sadece sonuca bakmış ve onu; bütün ömrü boyunca mücadele ettiği ham yobaz kaba softalıkla suçlamışlardır. Bu noktada Üstad’ın dünyada çok az örneğini gördüğümüz entelektüel krizini anlayamamış, bu noktada ondan bilerek yahut bilmeyerek uzaklaşmış bir TOPLUM ile karşı karşıyayız. Eminim ki, Üstad bir batı ülkesinde olsaydı; külünü dahî saklayacak kadar kıymet biçmişlerdi.

 

Üstadın özel hayatı olmadığını, olamayacağını kendi ifadesiyle eserlerinden biliyoruz. Siz bize onun hayatı ve eserleri ile arasındaki ilişki, bağ, bütünlük hakkında neler söyleyebilirsiniz?

–Özel hayattan maksat günümüz tanımlamaları itibariyle işin dedikodu kısmı gibi geliyor. Oysa Üstad, hiç durmadan yazan bir el, hiç durmadan sorgulayan, üreten bir akıl. Onun dâvâsı noktasında tefekkürü o kadar derin ki; bu fikri, bu ideolojiyi; olmasını ümit ettiği cemiyet planında öyle bir temele oturtuyor ki hiçbir boşluk bulamayız. Dolayısıyla kendini zaten bu dâvâya vakfetmiş bir mütefekkir olarak, bütün ömrünü bu dâvâ ve ideoloji uğruna tefekkür etmekten, üretmekten, yazmaktan, anlatmaktan ve hatta bu uğurda hapis yatmaktan ibaret geçirmiştir.

 

Şairliği malûm. Her şeyi O’nun için bildiği gibi, o şiirini de Allah için bilmiş, yazmış, söylemiş bir “Şairler Sultanı”… Şairliği ve hayatı hakkında bize söyleyebileceğiniz özel bir şeyler var mıdır?

–Şairliği malûm. Kendisi de satır satır yazmış. Bir tuhaf bahaneyle başlayan, ama her şeyin daha da derinine inen bir merak ile, en iyisi olmaya adanmış bir hal. Şairliği kıymeti ayrıca malûmumuz. Ben Üstad’a baktığımda, onun mütefekkirliği, görünmeyeni araması, bilinmeyeni, gaibi kurcalaması, şairliği, eserleri, fikirleri, günlük yazıları hiçbirini birbirinden ayıramıyorum. Hepsi bir nakış gibi birbirine bağlı. Ama hayatı da muazzam bir şiirin kelimelerle, dizelerle örülmesi gibi bir hayat.

 

Kamusluk çapta eserleri ve BD Külliyatı bir hazine… Sizler yolunda giderek bunları okurlarına, sevenlerine ulaştırmaya devam ediyorsunuz. Ayrıca onu çok nadide organizasyonlar ile anmak ve aşkını tazelemek için çalışmalarınız oluyor: 1 Şiir 1 Hayat, 40 Yıl 40 Eser gibi… Bu organizasyonlara Cumhurbaşkanı, bakanlar ve seçkin insanlar katılıyor. Acaba gelecekte bunların devamı niteliğinde çalışmalarınız, projeleriniz var mıdır, varsa nelerdir?

–Çok güzel bir söz vardır. “Dünyada söylenmeyen tek bir söz dahî kalmadı. Ama kimse anlamadıysa tekrar söylenmesinin bir zararı olmaz!” Tabii ki onun sözlerini tekraren söylemek değil elbette, ancak söylediklerini günümüz insanıyla, günümüz şartlarıyla tekrar ortaya koymak ve belki de fark edilmemiş bir perspektifle sunmak. Üstad’ın eserlerinde en çok yaptığı şey şudur. İnanılmaz bir entelektüel birikim içerisinde okuyucusuna bir kapıyı aralayıp, başka bir konuya, kapıya geçer. Onun kitabını okuduğunuzda o aralanan kapıdan içeri girmek yahut girmemek sizin kendi şuurunuzla tercihiniz olacaktır. Yani bir nevi Üstad koklatır. “İlmin yolu tebliğ, sanatın yolu telkindir.” Üstad’ın da dediği gibi aslında, biz onun araladığı kapılardaki kokuları ziyaretçilere sunmaya çalıştık. Çok da etkili olduğunu, gelen ziyaretçilerin yorumlarıyla anladık. Bu sergilerde Üstad’a yapışmış olan etiketlerden onu sıyırıp, onun bizlere telkin ettiği zarafet ve sanat yoluyla eserlerini ortaya koyarak farklı bir bakış açısı sunma fırsatımız oldu. Bu etiketlere aldanıp gerçekten onu tanımayan ama anlamak isteyen birçok ziyaretçimiz de göstermeye çalıştığımız cepheden Üstad’ı görüp ona hayran kaldılar. Dolayısıyla elimizden gelen onu anlatma şekli buydu. Sergi olarak devam etmese de farklı cephelerden yine onu anlatabileceğimiz çalışmalarımız elbette olacak.

 

Bir de sizin dâhil olmadığınız Necip Fazıl adına ödüller verilen organizasyonlar oluyor. Bunlara nasıl bakıyorsunuz?

–Üstad adına yapılan etkinlikler maalesef kimi zaman sadece popülarite motivasyonu ile yapılabiliyor. Herkes kendi cephesinde, kendi adına, kendine yakıştığına inandığı şekilde yapıyor. Burada bizim ne dediğimizden ziyade halkın ne dediği daha önemli. Çünkü inanın onlar; yapılan işin ne kadar kaliteli olduğunu, nasıl bir motivasyonla ortaya konduğunu yahut ona yakışan kaliteye ne kadar uygun olup olmadığını ayırt edebiliyor.

 

Adına kurulan vakıf ve faaliyetleri hakkında bize neler söylemek istersiniz?

–2015 yılında rahmetli amcamız Mehmed Kısakürek’in öncülüğünde vakfımız kuruldu. Vakfımızın gayesi; onu anlamak isteyen, onu okumak isteyen, onu dinlemek isteyen her kim varsa bir aracıya ihtiyaç duymadan sadece ona gelsin. Üstad kendisini kendi anlatsın istedik. Bunun için 22.000 sayfalık orijinal el yazması, dökümanlar, fotoğraflar, mektuplar gibi belgeleri tek tek toplayıp tasnifini yaptık. Bunların üzerine araştırmalar yapıp günümüzde hangi eserde ne şekilde kullanıldığını bulduk. Hepsini katalogladık ve taradık. Bir dijital kütüphaneye çevirdik. Bunların haricinde onun hakkında yazılmış kitap, dergi, gazete ne varsa hepsini araştırma merkezimize koyduk. Onun için kalıcı hatıra odası yaptık. Eşyaya hakimiyetini, dekor zevkini anlatabilmek için. Bunların hepsi birer kurgu içerisinde yerleştirildi. Günümüzde bize dünyanın her yerinden ulaşan araştırmacılarımız var. Özellikle akademik çalışmalarda akademisyenleri çok yoran kaynak taraması kısmını bizim de desteğimizle yapar hale geldiler. İstedikleri her türlü kaynak konusunda dijital olarak da destek veriyoruz.

 

Son olarak Yücel Arzen’in Üstadın şiirlerini bestelemesi üzerine bir şey söylemek ister misiniz?

–Yücel Bey, günümüz ‘piyasasında’ Üstad’ı anlayabilen bir sanatkâr. Biz onunla bestelenme aşamalarında hep birlikte çalıştık. İşin en  güzel  ve  keyifli  tarafı;   biz  ona şiirin kendi müziğini, kendi ritmini söylüyoruz o da ritmi muazzam bir şekilde notalara döküyor. O yüzden çıkan besteler akıllardan çıkmıyor.

 

Başka uygun göreceğiniz hususlar var mıdır? Varsa nelerdir?

–Temel olarak her şeyden bahsettiğimizi düşünüyorum. Sadece şunu söylemek istiyorum; bunu da Üstadın torunu olarak değil, bu ülkenin okuyan araştıran bir ferdi olarak söyleyeceğim: Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar gelişimden, değişimden korkan, bunun için sosyolojik ve psikolojik barikatlar ören başka bir ülkesi daha yok. Eleştirilmek, sanki dinimize edilen bir küfür gibi. Oysa her kültürün en temel dinamiği eleştiridir. Biz birbirimizi kırmak, yerden yere vurmak için değil, biz birbirimizi geliştirmek için eleştiriyoruz. Bunu böyle kabul etmek ve korkmadan değişmek, gelişmek inanın bizi, ülkemizi çok daha iyi bir geleceğe taşıyacaktır. Değişime gelene kadar maalesef konuşamıyoruz bile. Konuşalım artık. Yüzleşelim. Değişelim ve gelişelim.

Teşekkür ederim.

 

–Hüsnü kabul ile verdiğiniz cevaplar için asıl biz, size Kardelen Dergisi ailesi adına teşekkür ederiz efendim.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kürtlerin PKK ile imtihan... - Sayı 121
Yapamıyorsan hayal et!... - Sayı 121
Derinlik... - Sayı 121
Dağların ardı... - Sayı 120
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (122):
Tarih boyunca izlediği politikalar, güncel meselelerde takındığı tavır çerçevesinde, doğu medeniyetinin aslî unsurlarından İran'a bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 sağlık dileklerimizle, hürmetle...... naci eroğlu

 Elinize emeğinize sağlık sevgili Halis hocam.Yazılarınızı takıp ediyorum hislerimize tercüman oluyor... Ahmet

 Elinize emeğinize sağlık sevgili Halis hocam.Yazılarınızı takıp ediyorum hislerimize tercüman oluyor... Ahmet

 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu


Bayramlar da insan ilişkilerinin koparılması için bir vesile haline getirildi. Yakında bayramlar da “bayram tatili”ne çıkarsa hiç şaşmayın!...
Kardelen-Gazete: Sayı 3, 1989
Anlam peşinde
Bizim olmayan gemide kaptan olmak
Kırk gün bir ölüyü bekleyeceksin
Olacak
Seni düşünürüm


Ali Erdal - Anonim eserlerin kıy...
Ali Erdal - Sıradan bir filme bu...
Ali Erdal - Kırk gün bir ölüyü b...
Ali Erdal - Kırk
Necip Fazıl Kısakürek - Kıraat kitabı
Ekrem Yılmaz - Derinlik
Ekrem Yılmaz - Yapamıyorsan hayal e...
Ekrem Yılmaz - Kürtlerin PKK ile im...
Dergi Editörü - Çare
Site Editörü - Anlam peşinde
Necdet Uçak - Niye döktün gözyaşım...
Necdet Uçak - Olacak
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Malazgirtin aslanlar...
M. Nihat Malkoç - Anadolu Türk masalla...
Ayhan Aslan - Yamyam
Mehmet Balcı - Şimdi
Mehmet Balcı - Dönemem
Ahmet Çelebi - Gazzeli çocuğa
Halis Arlıoğlu - Parlamenter sistem v...
Halis Arlıoğlu - İçimde bir yara var
Murat Yaramaz - Artık yeter
Murat Yaramaz - Masal
Mevlüt Yavuz - Sanma ha!
Cemal Karsavan - Seni düşünürüm
Heybet Akdoğan - Gülsema
Emine Öztürk - Hapis
Zekeriya Yılmaz - Bıraktın
Mehmet Ali Metin - Doğu ve Batı’nın hik...
Yaşar Akyay - Bizim olmayan gemide...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14297844
 Bugün : 201
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 624563
 Bugün : 2
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 87
 121. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim