Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     4200 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

MUAMELE
Kürsü Nizam

  Sayı: 44 - Nisan / Haziran 2005

(İman ve İslâm Atlası’ndan)
LÛGARİTMA
Bütün iş sahalarındaki İslâmî tutum ve güdüm “muamele” tabiri içine giren her iş, kıymet hükmünü bir lûgaritma berraklığiyle İslâm’da bulur.
Bütün muamelelerde ana tefrik ölçüsü, helâl ve haram hükümlerinden...
Zekâtın, duran ve işletilmeyen para düşmanı olması gibi kendisini bir işe bağlamayan, verim sahibi olmayan ferde karşı kötü gözle bakar ve onu kendinden saymaz. İslâmî seciye...
MESLEK
Bir mesleğiniz olacak; ya tüccar, ya çiftçi, ya işçi, ya sanatçı, ya asker, ya memur, ya muallim, ya mühendis, ya âlim, ya hakim, ya rençber, ya hamal, fakat bir meslek...
İslâm’ın mirasyediye, tufeyliye ve hazır yiyiciye tahammülü yoktur. Mutlaka bir meslek ve onun İslâmî kıstaslara göre gerektirdiği muamele esaslarına riayet...
İç faaliyetleri İlâhî zikirden ibaret ve paraca kendilerine asgarî örtünme maddesi almak iktidarından bile yoksun “Suffa” sahabîleri, her türlü Peygamber himayesine erdikten sonra halleri üzere bırakılmış, bu hallerini içtimaî faide mevzuunda bir dış faaliyetle birleştirmeye davet edilmişlerdir.
İslâm’da, bâtılların bâtılı “İsmailiye” mezhebinde olduğu gibi, seneden seneye altınla tartmak ve bütün sahaların içine aktığı bir baraj halinde başkalarının emek vâhitlerini nefs ambarında toplamak, doğrudan doğruya yasaktır.
Hiçbir nebî ve velî gelmemiştir ki, mucize ve keramet lokmasiyle doymayı kanunlaştırmış olsun ve bazılarına bazılarının sırtından geçinmeyi yasaklamamış bulunsun...
“İllâ çalışana veririm!” fermanı Allah’ındır.
Hazret-i Ömer’in mescitte pinekleyenlere karşı tavrı İslâm’ın iş ve muamele bahsindeki ölçüsünden bir âbidedir. Sorar; “Siz kimsiniz?” Cevap verirler: “Biz mütevekkilleriz!” Ve karşılık alırlar; “Siz mütevekkiller değil (tevekkül ediciler) değil, mütekkiller (hazır yiyiciler)siniz!”
Fuhuş ve hırsızlık da bir fiil olduğuna göre, İslâm’da, haram olanları hariç, her meslek, vazife ve iş, azizdir ve bunların hepsi birden İslâmî muamele kanunlarına tâbidir.
Vergi, adalet, ticaret, ziraat, sınaat, iktisadî nizam, vakıf, şirket, hibe, miras ve nice hak sahası İslâm’da kanunlaşmıştır.
VERGİ
Müslüman, toplumunun hazinesine vergi öder. Verginin toprak mahsulleri vesairede İslâmî sınırları gösterilmiş ve terakki eden cemiyet ihtiyaçlarına göre yeni vergiler tarhedilmesi hakkı devlet idaresine tanınmıştır.
Elverir ki, çatı yerinde olsun ve hazineye 1 kuruş veren, o tek kuruşun cemiyet hayrından başka bir yere gitmeyeceği kanaatine kavuşturulsun...
Vergiyi, millet iradesini temsil edenlerin hükmüyle, o milletin öz isteği halinde toplamak ve dıştan gelen bir cebir baskısı değil, içten bir bağış olarak müesseseleştirmek icap eder. Vergi tahsildarıyle jandarmayı sevdirebilen devlet, ülkesini huzura erdirmiştir.
Millet kapısında tahsildarı görünce kaatil görmüşçesine saklanacak yer aramayı değil, en sevdiği malı teslime gelmiş olanın faturasını ödemenin zevkini duymalıdır. Ona göre devlet, ona göre millet ve ona göre mükellefiyet...
Aşırı harcamalarıyle böbürlenen haris fert yerine, vergisiyle iftihar duyan tok gözlü mükellef... Onun tek kuruşuna kıymayı canına kıymaktan beter bilen bir idare... Ve filden karıncaya kadar, kime ne yüklenebileceğine misal bir vergi...
ADALET
Adalet, hakkı yerine koymaktır; ve sade mahkemelerde değil, hayat ve muamelelerin her şubesinde aranması gerekli başlıca şart...
Adaletle zulüm, geceyle gündüz gibi, birinin bulunmadığı yerde öbürünün hâkimiyeti ele alacağı iki kutup...
“Adalet mülkün esasıdır” düsturunu, enselerimizin gerisine asmak yerine, göz bebeğimizin içine nakşetmeli ve neye bakarsak onu görmeliyiz. Bu düstur Hazret-i Ali’nindir.
Adalet, Allah’ın kanunlarında pırıldayan hak ışığıdır; ve nefs üstü, hattâ nefse kıyıcı ruh mihrakı üzerinde tecellesini bulur. Zira nefs zalim ve ruh âdildir.
Çocuğuna içki cezasını eliyle tatbik ederken bilmem kaçıncı sopada, onun “baba, ölüyorum!” diye haykırması üzerine “öl ve İlâhî huzura çıkınca de ki: Beni babam öldürdü; senin kanunlarını yerine getirmek için...” cevabını veren Hazret-i Ömer’in tavrında nefse en giran, ruha en sevimli adalet yansıması, insanı dize getirecek kadar güzeldir. Nurunu kendi meşrep feneri içinde Kâinatın Efendisi’nden alan Hazret-i Ömer, ömrü boyunca adaleti heykelleştirdi. Beytülmalden para çalan bir adamı “kendi yatırımını alıp almadığından şüpheliyim!” diye salıverir, bir zinâ mahkemesinde dördüncü şahidin merhameti yüzünden müphem konuşmasını esas kabul ederek öbür üç şahide iftira cezası tatbik eder ve bir murafaada kendisini görünce ayağa kalkan hâkime “işte taraf tutmanın alâmeti!” ihtarında bulunurken, bütün düz ve dolambaçlı çizgileriyle hep aynı adaletin temsilcisidir. Peygamber bağlısı olarak adalet bahsinde onun topuğuna yetişebilecek bir insan gelmedi. Ve bunun içindir ki, sıfatı, farkedici mânâsına “Faruk” oldu.
Her ferdin kalbiden birkaç hakimden oluşan bir mahkeme vardır; ve hüküm dışardan gelirken de, içeriden verilirken de, karar, o iç mahkemenin hak ve hakikat nasibine bağlıdır. Bu mahkemenin adı vicdan...
Bir sözü, bir işi, bir davranışı doğrularken tasdikini hep o mahkemeden alır ve bunu adalet biliriz. Doğrudur; şu var ki, eğer mahkemeyle Hak arasında cereyan kesilmişse bu defa adalet gider ve yerini aynı cüppe ve takkeyi kuşanmış zulme terkeder.
İstanbul Fatihi’nin bir an için gurura düşer gibi olarak ellerini kestirdiği Macar mühendisin şeriatten hak istemesi üzerine yüce Sultan’ı mahkemeye celple getirten ve hakkında ellerinin kesilmesi kararını veren ve bu ulvî manzara karşısında hıristiyan mühendisin “hayır, müslüman oldum ve hakkımı helâl ettim!” nidasına vesile olan adalet, nurunu nereden devşirmiştir?..
Türk’ün en çarpıcı millî vecizelerinden biri “Şeriat’in kestiği parmak acımaz!” sözü adalet kapısında teslimiyetin ne harikûlâde ifadesidir.
Türk tarihinde ilk dalâlet yolunu açıcı, bugün komünist edebiyatının kahramanlaştırdığı Simavna Kadısı Şeyh Bedrettin’e “efendi, senin fiilinin Şeriat’çe cezası nedir?” diye sorulunca, “idamdır” mukabelesindeki hikmet, hâkimi ve mahkûmu bir arada, adalet tavrını belirtmekte kolayca bulunur örneklerden değildir.
At sırtında Kanunî Sultan Süleyman’ın dizginlerine yapışıp askerlerden şekvâda bulunan köylü ve aldığı karşılık; “Beni kime şikâyet edebilirsin; böyle bir makam var mıdır?” Ve karşılık, “Vardır; şeriat!”... Ve at sırtında gözyaşlarını tutamayan muhteşem Sultan...
Birbiri içinde tecelli edici adalet ve hakkaniyet keyfiyetleri, İslâm’da, bütün kıymetlerin üzerine yerleştiği bel kemiği mahiyetindedir ve ezelden insan ruhuna basılmış İlâhî mühür...
İslâm’da muamele işte bu adalet ve hakkaniyet ölçülerinde biçimlenir ve nefsin de hakkı dahil, bütün haklar sahnesini kurar.

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Gıda... - Sayı 94
GIDA... - Sayı 93
MEVLİT... - Sayı 68
D?NYA... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Batılı düşünürler-Tolstoy ve niceleri gibi-mutlak olan bir şeyin olması gerektiğini gayet tabi bir şekilde fark edebiliyorlar. Ama bizim aydınımız (bulundukları yere nasıl geldikleri malum); bırakınız ülkenin dünya üzerindeki sorumluluğunu fark etmeyi, düşünmesi gereken bir beyinlerinin olduğunun bile farkında değiller. Ülkemizde, he sahada yaşanan boşluğu daha başka nasıl açıklayabiliriz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Hayatın merkezi anneler
Annelerin zaferi
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15645126
 Bugün : 4737
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 653284
 Bugün : 41
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 70
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim