Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     487 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Beyaz mendil
İlknur Eskioğlu

  Sayı: 110 -

Bir kurban bayramı sabahıydı. İkra, evin içindeki telâşlı ve heyecanlı koşuşturmaların sesiyle uyanmıştı. Gün aydınlanmıştı. Odanın içine, perdenin açık kalan kısmından güneşin ilk huzmeleri süzülüyordu. Bu huzme, İkra’nın geceden hazırlayıp gardırobun kapısına astığı kırmızı tulumunun yakasındaki incilere ve beyaz ışıklı ayakkabısına yansıdıkça göz kamaştırıyordu. Bugün bayramdı. Çocuklar erken kalkmalıydı. İkra’nın babası ile abisi bayram namazından sonra evlerinin bahçelerinde kurbanlarını kesecekler, kurban kesildikten sonra annesi kahvaltıya kavurma hazırlarken İkra da anneciğine yardım edecekti.

 

Yatağından kalktı. Önce kırmızı, yakası incili tulumuna baktı. Çehresine bir tebessüm kondu. Sonra da ayakkabılarını eline aldı, “canım ayakkabılarım” diye bebek sever gibi sevdi. Heyecanlıydı. Eğer İkra’nın derslerinin hepsi pekiyi olursa babası, ona beyaz ışıklı ayakkabı alacağına dair söz vermişti. İkra, ilkokulu birincilikle bitirmişti. Hediyeyi hak etmiş olmanın mutluluğuyla, küçük kızın kalbinde bayram sabahında kelebekler uçuşuyordu. İkra’yı da abisi İbrahim’i de âilesi hep mütevâzi yetiştirdiği için iki kardeş de maddî ağırlığı olan hediyeler yerine küçük şeylerle mutlu olmayı yeğliyordu.

 

İkra, kahvaltıdan sonra elbisesini ve ayakkabısını giyecek, kumral kıvırcık saçlarına kurdeleli kırmızı tacını da takacak, hilâl kaşına da zülüflerini düşürecekti. Ve her bayram yaptığı gibi bu bayram da komşu büyükleriyle bayramlaşmaya gidecekti. Ama önce Nezihe Teyze’ye uğrayacak, onun elini öpecek, bu bayram da Nezihe Teyze’nin hazırladığı beyaz mendili ve beyaz mendilin içine koyduğu harçlığı alacaktı. Eli öpülen büyüklerin çoğu çocuklara şeker veriyordu. Nezihe Teyze ise kapısını çalan her çocuğa ayakkabılığının üstüne hazırladığı, içinde harçlık olan mendillerden veriyordu. Bu yüzden çocuklar, Nezihe Teyze’yi çok seviyorlardı. Öğleden önce çocuklar, aralarında anlaşıp sırayla Nezihe Teyze’nin kapısını çalardı. Öğleden sonra da anneleriyle beraber o leziz baklavalarından yemeye giderlerdi. Nezihe Teyze, öyle güzel ve lezzetli baklava yapardı ki köyün bütün kadınları ona imrenirdi.

 

Nezihe Teyze, “Az veren candan, çok veren maldan” derdi. Hem beyaz mendilleriyle hem de ağızda dağılan baklavasıyla köyde nam salmıştı. Bayram günleri kapının çalışına yetişemediği zamanlar beyi, Şakir Amca kapıya çıkar, çocukları görünce nükteli bir edâ ile hanımına seslenir: “Gel hanım, gel! Seninkiler gelmiş.” der, çocuklarla bayramlaşır, onları Nezihe Teyzeleri ile baş başa bırakır, kendisi içeri geçerdi.

 

Bu tarih kokan teyzeyi, bu denli seven sadece çocuklar değildi elbette. Çocukların anne babaları da çocukluk zamanlarında, Nezihe Teyze’den çok mendil almışlar. O mendilleri genç kızlar çeyizlerine koymuş. Oğlan anneleri de oğlanlarının çeyizine koymuş. Çocukluğunda Nezihe Teyze’nin mendillerine ihtimam gösteren, örnek anne babalardan bir tanesi de İkra’nın anne ve babasıydı.

 

Nezihe Teyze gençlik zamanlarında mendil verdiği çocuklara nasihatler eder, mendillerin de dilinin olduğunu anlatırmış. Artık bir hayli yaşlandığı, haddi aşanlardan olduğu için eski gücü kalmamış, uzun uzadıya gelen çocuklarla ilgilenemez olmuştu. Lâkin onun, zamanında anlattığı hikâyeler yıllarca dilden dile köyün içinde dolaşıp durdu. Asıl ismi “Güneşli” olan bu köye civar köyler, “Mendilli” köyü derlerdi. “Güneşli köyü” denince birden pek hatırlayan olmazdı da “Mendilli köyü” denilince kim olursa olsun çehresine bir tebessüm konardı.

 

Köyün bütün halkı mendilin, hüznün de sevincin de, aşkın da nefretin de dili olduğunu Nezihe Teyze’den öğrenmişler. Delikanlılar sevdikleri kıza Nezihe Teyze’den aldıkları mendilin ucunu yakarak bir işaret gönderirlermiş. Genç kızlar, gönül verdikleri delikanlıların evlerinin önünden geçtiğini görünce, geçtikleri yola camdan mendil atarlarmış. Eğer o delikanlının gönlü de o mendil sahibindeyse delikanlı, kimsecikler görmeden mendili alıp cebine koyar, çaktırmadan etrafına şöyle bir bakınıp genç kıza işveli bir göz kırparmış. Nezihe Teyze’nin mendillerini işaret dili olarak kullanıp da yuva kuran çok genç olmuş. Bu çiftler evlendiklerinde bebeklerinin ağız mendilini de Nezihe Teyze’nin mendillerinden yaparlarmış. Böylece bebek doğar doğmaz hem Nezihe Teyze’nin kokusuna âşına olur hem de mendilin mâzisine alışmaya başlarmış.

 

Sevdiğinin adını mendile işleyen, mendilin kenarlarına da elvan çiçekleri yapan genç kızlar, evlenip barklandıklarında sevdâlarının hikâyesini çocuklarına anlatırken, sandıklarından işlemeli mendillerini çıkarırlarmış.

 

Tabii sevdasına karşılık bulamayan, mendili sahipsiz kalan çok genç de olmuş. Nezihe Teyze’nin mendilleri, aşkına karşılık bulamayıp ucunu yaktığı mendilin hepsini yakıp kül eden delikanlılar, işlediği mendili parçalayıp atan genç kızlar için de “hüzün mendili” olmuş. Kimisi de mendili ortadan kaybetmek yerine dert ortağı bilmiş, gözyaşlarını mendile akıtmış. Hattâ bazen gençler, mendilin dilini unutur, hangi mânâya karşılık geldiğini karıştırır, bir çuval inciri berbat edermiş.

 

İkra da İbrahim de evlerinin duvarlarında asılı olan, içinde F ve B harfleri ve karanfil desenleri ile işlenmiş beyaz mendilin bulunduğu çerçevenin hikâyesi ile büyümüşler. İkra’nın annesi Fadime Hanım, eşi Burhan Bey ile sevdâlarının nişânesini ve Nezihe Teyze’nin nâdide hediyesini sandıklara kapatmaya dâhi kıyamayanlardan sadece birisiydi.

 

Burhan bey, kaptandı. Delikanlılık zamanlarında ucu yanık mendili, Fadime Hanım’ın geçtiği yola bırakıvermiş de aşkına karşılık Fadime’nin düşüncesinin ne olduğunu öğrenemeden gurbete gitmek zorunda kalmış. Bir daha ki sefere köye gelişinde, limanda Fadime’nin köşe başındaki parkta, ıhlamur ağaçlarının altında ürkek bir ceylan misâli, birine görünmekten korkarcasına etrafına bakındığını fark etmiş. Bu ürkek ceylanı, daha fazla ürkütmemek için usulca Fadime’nin yanına doğru yürümeye başlamış. Fadime, Burhan’ın yanına geldiğini fark edince mahcup bir edâya bürünmüş, o da Burhan’ın yanına yaklaşmış ve cebinden beyaz bir mendil çıkarmış. Yüzü al al olan Fadime, Burhan’a hiçbir şey söyleyememiş, onun yüzüne bakmaya bile hayâ etmiş. Sadece cebinden çıkardığı mendili, utancından elleri titreye titreye Burhan’a uzatmış. Burhan, gülümseyerek mendili bir çırpıda alınca Fadime de oracıktan kaçıp gitmiş. Fadime’nin bir şey söylemesine lüzum yoktu ki. Nasıl olsa mendil, mendilin dilinden anlardı! İşte duvarda çerçeve içinde asılı olan mendil, ucu yanık mendile karşılık verilmiş o mendildi! O gün bugündür, Burhan Bey gemiyle yakın mevkiden geçtiği her seferinde, Fadime Hanım karadan beyine o ucu yanık mendili sallardı. Burhan Bey de her gurbetten gelişinde, gülen bir çehre ile “Sallasana sallasana mendilini…” türküsünü mırıldanarak eşini ve çocuklarını selâmlardı.

 

İbrahim, üniversiteye başladığı yıllarda hoşlandığı bir kıza Mendilli köyünün, mendil âdetiyle babası gibi cilve yapmaya kalkmış da mendilin ucunu yakayım derken mendil birden tutuşuvermiş, üstelik elini de yakmış. Rezil olduğuna mı, üniversitede adı “beceriksiz Mendilli” kaldığına mı yansın!

 

Kültürümüzde dilinin bin bir türlü mânâya remiz olduğu, kalpteki duyguların tercümanlığını yapan beyaz mendilin, Mendilli’de de Nezihe Teyzesinin mendilleri vesilesiyle köy halkının gözünde ayrı bir yeri vardı. Maziyi yâd edenin muhakkak bir mendil hikâyesi hatırına gelirdi.

 

İkra da işte bu yüzden çocukluğu boyunca bayramların gelmesini iple çekmiş, her bayram sabahına sevinçle uyanmıştı. Fakat bu kurban bayramı, Nezihe Teyze’den alacağı beyaz mendil sevinciyle uyandığı son bayram olmuştu. Bayramdan birkaç ay sonra Nezihe Teyze Hakka yürüdü. Bu kıymetli, her zaman iyilikleriyle yâd edilecek Nezihe Teyze vefat ettikten sonra ne İkra ne İkra’nın yaşıtları ne de İkra’dan sonraki nesil, bu denli bayram sabahlarına sevinçle uyanamadı. Çünkü Nezihe Teyze ile birlikte mendiller de âdeta toprağa gömülmüştü. Yerini, beceriksiz kâğıt mendillere bırakmıştı. Hiç onlara işleme olur muydu? Onlar, sevdânın veya hüznün nişânesi olabilirler miydi? Heyhat! Mendilli’de Nezihe Teyzeden sonra bu geleneği sürdüren kimse de çıkmadı. Avuç içlerinde, sandıklarda, duvarlarda sadece Nezihe Teyze’nin sağ iken verdiği ve derin mâzileri olan mendiller kaldı.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Âyet Gâyet Açık... - Sayı 116
Babamı Kaybetmedim... - Sayı 115
Allah (C.C.) Her Zaman Se... - Sayı 114
Âşıkların Selâmlaşması... - Sayı 113
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (117):
Türk Musikîsi

Son Eklenen Yorumlardan
 Böylesi bir eser hiç yorum almamış hayret ki hayretttttttt nasıl olur anlamıyorum ....Etkili anlatım... yasemin olgaçay

 Mükemmel bir yazı. Yüreğinize sağlık. ... Beyza Şen

 Herkes bir çok hastalığa iyi gelen mai kibrit-i şerif ten bahsetmiş te nedir nasıl yapılır hiçbir bi... Ömer

 Elinize emeğinize sağlık sayın hocam. Sakın okuma yazınız harika olmuş. Maalesef biz ilk emri OKU ol... Ahmet Güney

 Kökümü arıyorum... Mikail


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Beşik Miydi Sallanan
Neye Muhtacız?
Yeniden Soruyoruz: Bir Dergi Ne İşe Yara
Elbistan Hüzünleri
Yer Kabuğu İle Birlikte Gönlümüzün De Fa


Ali Erdal - Neye Muhtacız?
Kadir Bayrak - Üretememek
Necip Fazıl Kısakürek - Dünyayı İmar
Bedran Yoldaş - İstenmeyen Fiil: Yar...
Bedran Yoldaş - Eylül
Ekrem Yılmaz - Liyakat - Taşın Altı...
Ekrem Yılmaz - Bahar
Ekrem Yılmaz - Sınırsız Sevgim
Ekrem Yılmaz - Şarkımızdan Dinledik
Ekrem Yılmaz - Gâzi Çınar
Dergi Editörü - Yeniden Soruyoruz: B...
Site Editörü - Asıl Kahramanlık Âfe...
Necdet Uçak - Çalışana Verir Mevlâ...
Necdet Uçak - Tövbe Et
Necdet Uçak - İmân
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Kardelen Dergisi - Dergilere bir darbe ...
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
Kardelen Dergisi - Acıyorum - Çalışmak
Kardelen Dergisi - Gelecek Sayı Konusu
M. Nihat Malkoç - Elbistan Hüzünleri
M. Nihat Malkoç - Yer Kabuğu İle Birli...
Hızır İrfan Önder - Kork İçimdeki Cehenn...
Mehmet Balcı - Kardeş Olalım
Mehmet Balcı - Bozgun
Ahmet Çelebi - Neredesin Ey Merhame...
Hikmet Öztürk - Sorumlu Kim?
Muhsin Hamdi Alkış - Deprem Felâketi: Âye...
Halis Arlıoğlu - Oy Namustur
Ahmet Değirmenci - Ninni
Ahmet Değirmenci - Aşkın Mezarı
Osman Akyol - Çiğ Tanem
Erdem Özçelik - Hepimiz Biraz Issızı...
Remzi Kokargül - Bir Şehrin Gözyaşlar...
Murat Yaramaz - Yanıt
Murat Yaramaz - Kolay Gelsin
Mahmut Topbaşlı - Altı Şubat Gecesi
Mahmut Topbaşlı - Kor Ateşler İçinde
Erkan Karakaya - Ölümüm
Cemal Karsavan - Ya Duygular Öldürür ...
İlkay Coşkun - Türk Kimliği
Özkan Aydoğan - Beşik Miydi Sallanan
İlknur Eskioğlu - Âyet Gâyet Açık
Selahaddin Yıldız - Ha!
Ayşe Yaz - Kafasında Duman Tüte...
Yahya Daban - Sağlam Zemin
İrfan Aydın - Umudumun Gonca Gülle...
İrfan Aydın - Baş Rolde Sen Varsın
Ahmet Cihan Acar - Ölüm
Ahmet Cihan Acar - Hiç
Ahmet Rıfat İlhan - Ses
Mehmet Baş - Çattılar Seni
Hamid Ahmedzade - Çanakkale Şehitlerin...
Emine Öztürk - Sarsıntı
Servane DAĞTUMAS - Azerbaycanlı yazar F...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 11696492
 Bugün : 2004
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 581006
 Bugün : 45
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 50
 116. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
Son Güncelleme: 21 Mayıs 2023
Künye | Abonelik | İletişim