O Da Yetimdi İlknur Eskioğlu Sayı:
117 -
(29. Mektup)
“O ki olmasaydı, topyekûn oluş olmayacaktı.”
Kıymetlim…
Evlâdını kucağına alan her anne-babaya “Allah analı babalı büyütsün” diye duâ ederler. Ben doğduğumda, anneme ve sana da bu duâyı eden çok olmuştur eminim baba. Bu noktada, yönümü ve yüzümü güllerin sultanı, kurtarıcımız, müjdecimiz, önderimiz ve en güzel örneğimiz Peygamber Efendimiz’e çeviriyorum. Analı babalı mı büyümüştü ki bu duâyı, dilimize pelesenk ettik bu kadar? Başı okşanan yetimlerin tesellisi “O” değil miydi? Unuttuk mu bunu?
Kimin ne düşündüğünü, ne hissettiğini bilemem ama “ahhh babammm” diye bir iç geçirirken ben unutuyorum galiba bu hakikati. Gönlümün ateşi biraz olsun dindiğinde içine düştüğüm gafletten utanıyorum. “O da yetimdi! Sen 27 seneni babanla geçirdin. Allah Resulü hiç görmedi babasını” diyorum. Öyle mukaddes bir hayat yaşamış ki… Hangi konuda teselliye ihtiyaç duyuyorsak “O” bize rehber oluyor. O’nun hayatından esinlenerek, O’nun hayat kitabını okuyarak sırât-ı müstakîmde yürümeyi öğreniyoruz. Ya olmasaydı? Yolunu bulmaktan âciz, yolunu şaşıran bîçâreler olurduk. Vah ki hâlimize…
Bunaldığımda, sıkıldığımda, üzüldüğümde, bir şeylere güç yetiremediğimi düşündüğüm her durumda “babam olsaydı böyle olmazdı işte!” diye başlıyorum ağlamaya. Küçükken düşüp de dizimi kanattığımda ağladığım gibi bir ruh hâliyle ağlıyorum. Elini tutsaydım düşmezdim diye düşünürdüm o zamanları. Yine aynı şeyleri düşünüyorum. Sen olsaydın olmazdı, üzülmezdim. Sen himâye ederdin. İmtihanları, musibetleri beraber daha kolay atlatabilirdik gibi geliyor bana. Sonra yine Peygamber Efendimiz düşüyor aklıma. Tüm sıkıntılara karşı tahammül ederken, sebat gösterirken, sabrederken babası mı vardı yanında? “O” ki babasını, annesinden de doya doya dinleyemedi. Üst üste en sevdiklerinin hüznünü yaşadı. Hüzün yılları birbirini kovaladı. Bir kere bile “tahammül edemiyorum!” demedi. Müşriklerle mücâdele ederken “dayanamıyorum, gücüm yetmiyor!” demedi. İnci dişleri kırıldığında, nur yüzü kanlara bulandığında, başından aşağı işkembeler döküldüğünde, yollarına dikenler koyulduğunda da “bıktım, tâkatim kalmadı!” demedi. “Allah’ım Peygamber Efendimizin sancağını bize gölge kıl. Peygamber Efendimizin Kevser havzasında beklediği ümmetinden olabilmeyi nasip et” diye duâ ederken bunların hepsi bir bir aklıma geliyor baba. Dilim tutuluyor, kalbim titriyor. Allah’ın razı olduğu bir hayatı yaşamaya muktedir miyim, Allah Resulüne lâyık bir ümmet miyim diye kendimi sorguluyorum. Hz. Âdem “Ey Rabbim! Muhammed’in hakkı için senden beni affetmeni istiyorum” diye yalvarmıştı. “Affet Allah’ım. Peygamber Efendimizin hürmetine affet” diye duâ ediyorum. Göğsüm sıkışıyor birden. Server-i kâinat hürmetine ne yapabiliyorum da O’nun hürmetine affedilmek için duâ ediyorum diye hayıflanıyorum. Günahkâr bir kulun mahcubiyeti, iliklerime kadar işliyor.
“O” ki hesaba çekilmeden önce nefsimizi hesaba çekmeyi öğreten, ümmetinin en müstesnâ teselli pınarı… Bu teselli pınarından, kendimi o kadar mahrum bırakıyorum ki baba… Karşılaştığım zorlukların ve imtihanların ağırlığı, senin yokluğunla daha bir ağır geliyor sanki bana. Yani bazı şeylerin üstesinden gelmekte güçlük çekmemin sebebinin, senin bıraktığın boşluk olduğunu düşünüyorum. Sırtımı yaslayacak dağım olmadığı için yeterince güçlü olamıyorum hissine kapılıyorum. Ben mi böyle düşünüyorum yoksa hakikaten bu böyle mi inan ayırt edemiyorum. Gözümüzün nuru, gönlümüzün sürûr kaynağı Habibullah’a gönlüm akıp gidiyor yine. “Sen Allah Resulü’nün yolunda gidemiyorsun. Gidebilseydin Râkib olan Allah’a teslim olur ve bir ân bile olsun ye’se düşmezdin” diyorum. Ahhh… İnsanın nefsini terbiye edebilmek için verdiği şu hayat mücâdelesi...
Hayatımda ilk defa bir abim veya bir ablam olsaydı diye ağladım baba. “Bir kardeşin olsaydı” dediklerinde bile tuhafıma giderdi. “İnsan, hiç yaşamadığı bir duygunun özlemini çekmez ki!” derdim. Öyle bir ân gelir ki insan, bilmediği duyguların bile esiri olurmuş. En çok da bir ağabeyim olmasını isterdim. Belki sana benzerdi. Karşımda sen varmışsın gibi güvende hissederdim kendimi. Sana bakıyormuşum gibi doya doya ona bakardım. Hıçkırıklara boğulmuş ağlarken karşımda öyle bir kalenin olduğunu ve ona sımsıkı sarılıp gözyaşlarımın, omuzlarına damladığını hayâl ettim. İçim nasıl ısındı anlatamam! Bazı zamanlar insanı tek ayakta tutan şey, hayâlleri imiş gerçekten. Bir de, hakikatini görmeyi dilediğimiz hayâllerimiz var!.. Hazine gibi kalbimizin ta en derinlerinde sakladığımız… Sevenle sevilen arasında sır bildiğimiz… Atlas bohçalara sarıp sarmaladığımız… Velhâsıl sır, sır kaldıkça ve kalpte gizli tuttukça güzelleşiyor. Sen, benim gözümün önüne hayâlleri düşen ağabeyimle, ablamla ve kardeşlerimle berabersin baba. Sen ve annem, âhirette sizi karşılayacak evlâtlarınızın imtihanını, dünyada verdiniz. Ben verdiğinize inanıyorum en azından. Bazen seni, onlardan kıskanmıyor da değilim!.. Anneme “Onlar birbirlerine kavuştu. Dünyada bir biz kaldık seninle” diyorum. Gülüşüyoruz ana-kız. Yüzüm gülse de içim burkuluyor. Sinemi gül kokuları sarıyor sanki birdenbire. Sallallahu aleyhi ve sellem… Peygamber Efendimiz de âilesinin bir tanesiydi. Âilesinin bir tanesi olduğu kadar ümmetinin de bir tanesi, en sevgilisi oldu.
Atâullah İskenderî’nin “Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. Esirgenmiş olanın aslında sana bağışlanmış olduğunu fark ettiğinde esirgenmenin kapıları sana açılmış olur” sözünü okudum okuyalı, verilenlerden ziyâde alınanlara karşı da şükredebilmenin şuûrunu sığdırdım, avuçlarımın içine. Allah’ın lütfu, sadece avuçlarımızın içinde olanda değil avuçlarımızdan kayıp gidenlerde de tecelli edermiş. “Vardır bunun da bir hikmeti” diyor, hikmetlerin vakt-i merhûnunu bekliyorum. Kızın büyüyor galiba baba!
“O” ki babasını doğmadan kaybetti, annesini ise küçük yaşta kaybetti ama annelerin en güzellerine eş oldu, baba oldu. Hâsret duyulan kördüğüm sevdâların, yaşanan en değerli timsâli oldular. Biricik kızının gözdesi, ilk aşkı oldu. En güzîde bir eş… En nâdide bir baba… İyi bir eş, iyi bir baba olma gâyesinde olanın en kıymetli yol rehberi… Kadın, Hz. Hatice olmak ister. Hz. Ayşe olmak ister. Hz. Fatma olmak ister. Nasip olur veya olmaz, kadın, eşinin gözdesi, babasının gözünün nuru olmayı hep ister. Kimisi verilenle imtihan olur kimisi verilmeyenle kimisi de verilip alınanla… Biliyorum, ben hep senin Hz. Fatma misâli gözünün nuru oldum! Ve “O” yetim olduğu için yetim olduğuna sevindi tüm yetimler…
Salât ve selâm Kutlu Nebi’ye olsun.
Allah Resulü misâli yetim ve Hz. Fatma misâli babasının bir tanesi olan kızın.
|