Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     619 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Kanayan Yara
Av. Mustafa Büyükgüner

  Sayı: 115 -

Yanlış hatırlamıyorsam otuzlu yılların sonlarıydı. 20 yaşında delikanlıydım. Muallim mektebini yeni bitirmiştim. Devlet beni bu köye tayin etti. Dağ köyü… O zaman köy kalabalık… Köy halkı Bulgaristan muhaciri, Balkan Savaşlarında devletimiz yenilince toplayabildikleri eşyayı sırtlanmışlar, yollara düşmüşler. Uzun kış gecelerinde köy odalarında ihtiyarlar Bulgaristan’daki köylerini, hatıralarını anlata anlata bitiremezlerdi. Keyifleri iyi olduğunda eski oyunlarını oynarlar, geldikleri yörenin türkülerini söylerler, birbirlerine şakalarını yaparlardı. Bu geceler genelde bir gurbet türküsüyle biterdi. Hayatın bütün zorluğunun bir dantel gibi yüzlerine işlendiği bu insanlar; kirpiklerinde asılı kalan bir damla gözyaşıyla evlerinin yolunu tutarlardı. Böyle zamanlarda sabah namazına kan çanağı gibi kıpkırmızı gözlerle gelen cemaatten sıla hasretinin uykuya galip geldiğini anlayabilirdiniz.

Bir gün kaymakamın beni görmek istediğini söylediler. Kasabaya indim, kaymakamlık konağına gittim. İçeride bir kaç kişi oturuyordu. Geldiğimi haber verince Kaymakam Bey, gel muallim efendi diyerek beni de bunların yanına aldı. Gösterdikleri yere ilişiverdim. Kaymakam beni odadakilerle tanıştırdı. Meğer şu üzerinde pantolon ceket olan sinekkaydı traşlı adam bir hastanenin başhekimiymiş. Yanında aba pantolonlu kasketli ve ondan daha yaşlıca duran ise kasabada zahirecilik yapıyormuş. Birkaç kişi daha… Köyden Mümin Amca ile Fatma Teyzenin çocukları, kardeşleriymiş. Yıllardır aynı ev içinde annelerinin babaları ile konuşmadığını, ne yapsalar fayda etmediğini, bu dargınlığın göç zamanına dayandığını anlattılar. Anneleri ve babaları yaşlı ve hastaydılar. Artık bakıma ihtiyaç duyuyorlardı, ancak birbirleri ile konuşmadıkları için işleri oldukça zordu. Köyden uzakta yaşayan çocuklar endişelerini anlattılar. Kaymakam Bey de araya girerek benim köy halkı üzerinde tesirimin olduğunu öğrendiğini söyleyerek “Muallim efendi şu işi çözelim, bu dargınlığı bitirelim, sevaptır.” dedi. Konaktan bu kişilerle birlikte çıktım. Mümin amcanın çoluğunun çocuğunun olduğunu biliyordum ama nerede ne yaptıklarına dair hiç bir fikrim yoktu. Eşiyle konuşmadıklarını, daha doğrusu eşinin Mümin Amcayla konuşmadığını ise bilmiyordum. Gündelik hayatında hiç belli etmezdi. Türkünün “Akşam olur karanlığa dalarsın” dediği gibi; demek, herkes akşam evine gittiğinde kendi karanlığına dalıyordu.

Köye vardığımda bu meseleyi nasıl çözeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir kaç ihtiyâra konuyu açtım. Meğer köyde herkes bu küslüğü bilir ama aile içi meseledir diye kimse dile getirmezmiş. Zamanında çözelim diye uğraşanlar olmuş ama Fatma Teyze’nin inadını kıramamışlar. Zamanla da bu küslüğü herkes kanıksamış, işin ucunu bırakmışlar.

Bu, küslüğün ardında ise hazin bir hikâye olduğunu yine bu ihtiyârlardan öğrendim. İnsana dokunmadan sırtında taşıdığı yükü bilemeyeceğini de bu olay vesilesiyle böyle genç yaşımda öğrenmiş oldum. Meğer bunlar Bulgaristan’dan göçerlerken o günkü şartlarda en büyük çocukları hasta olmuş... Arkadan Bulgar çeteleri kovalayıp, yakaladıklarına türlü eziyet ederken önlerindeki geniş ovada Osmanlı hudutlarına ulaşma çabası... Yol kenarlarında telef olan hayvanlar, viraneye dönen evler, geri çekilen ordudan geriye kalan malzemeler... Her vardıkları menzilde benzer korkular, anlatılan hikâyeler; acı ve gözyaşı... Mümin Amca ardında eşi, çocukları, kardeşleri ile birlikte bir göç kervanının peşine takılmış ana vatana doğru yürüyüşte... Ama hasta çocuk bunları hep geride bırakıyor. Kervanı korumakla görevli kolcular sürekli ikaz ediyor. En sonunda büyükçe bir yerleşim yerine geliyorlar, burada bir kaç gün konaklanacak... Kolcuların başı gelmiş demiş ki; “Burada bir hekim var, hem bakın askerimiz mevzi alıyor, Bulgarlar buraya gelemez. Gelin çocuğu hekime emanet edelim, hem tedavisine baksın... Menzile varınca bir hal çaresini düşünürüz, adam salar çocuğu getirtiriz.” Olurdu olmazdı derken; iş ya çocuğu bırakın gelin ya siz de kalına dönünce Mümin Amca şöyle bir etrafına bakınıyor...

Eşi, diğer çocukları, kardeşleri ve onların aileleri, kocamış anası, babası... Yurtlarından ayrılıp hiç bilmedikleri bu topraklara kadar gelmişler. İki adım sonrası vatan... Kimse böyle meşakkatli bir konuda söz söylemek istemiyor. Zor kararı vermeden önce karısına soruyor; Fatma Teyze, böyle bir soruyu nasıl sorarsın der gibi cam mavisi gözleriyle kocasına bakıyor. Et tırnaktan ayrılır mı, çocuk geride bırakılır mı? Fatma Teyze’ye kocasının bunu sorması bile abes geliyor, sanıyor ki, diğer herkes de kendisi gibi düşünecek. Çocuk yedeğe alıp gerekirse kervandan ayrılacak; ama çocuktan vaz geçmeyecekler. Kolcu başı durumun vahametini anlayınca bunları zor kararla baş başa bırakıp; “Yarın seherde yola çıkıyoruz” diyerek oradan ayrılıyor. Fatma Teyze gece boyu çare arıyor, anasına atasına gidiyor, kardeşleriyle konuşuyor, ama kimse bir şey demeden başı önünde susuyor... Son ümit Mümin Amca’nın ayağının dibine kendini bırakıyor, önce fikrini değiştirmeye çalışıyor, olmayınca bağırıyor çağırıyor, bundan da bir fayda gelmeyince iki gözü iki çeşme ağlıyor. Ne yaparsa yapsın kocasının fikrini değiştiremiyor. Sabah, namaz vakti son bir ümit etrafına bakınıyor, akrabalarını köylülerini destek olsunlar diye yokluyor. Herkes gözünü kaçırmış... En sonunda, biçare, kocasına “Sen bilirsin...” diyor.

Çocuk burada kalıyor, kervan yola çıkıyor...

Bu “Sen bilirsin...” sözü, Fatma Teyze’nin kocasıyla son konuşması oluyor. O günden sonra yerleştikleri bu köyde; aynı evin içerisinde iki yabancı gibi yaşarlarken başka çocukları da oluyor... Torun torbaya karışıyorlar, yıllar içinde analarını babalarını kara toprağa gömseler de; kardeşleri, kardeşlerinin çocukları Mümin Amcayı ve Fatma Teyzeyi anadan babadan ayrı tutmuyorlar, sözlerinden çıkmıyorlar dizlerinin dibinden ayrılmıyorlar...

Bu hazin hikâyeyi öğrendikten sonra bir akşam yatsı namazından sonra Mümin Amcanın koluna girdim, konuyu açtım, kaymakamla konuşmamızı, çocuklarının taleplerini söyledim. Hiç unutmuyorum, kafasını kaldırdı şöyle bir yüzüme baktı. Yılların acısıyla kırış kırış olmuş yüzü âdeta tunç bir heykel gibi duruyordu. Gözleri, bakışları ruhuma kadar ulaştı... Hiç bir şey söylemedi... Bakışlarında ne vardı? Pişmanlık mı, keder mi, teslimiyet mi, bu nasıl bir ruh haliydi? Çektiği derin acıyı ilk defa o zaman anladım... Farkında değilim, gayri ihtiyari kolunu bırakmışım, Mümin Amca hiçbir şey söylemeden yürüdü gitti. Ama o yürüyüş... Sanki yürümüyor, ruhu önden gidiyor, bedenini de bir ceset torbası gibi arkasında sürüklüyordu...

Yılmadım bir kaç gün sonra bu sefer Cuma namazından sonra koluna girdim... Bir kaç gün sonra köy meydanında... Köy kahvesinde, çeşme başında, harman yerinde... Sonunda dayanamadı, ardına taktı beni eve götürdü. Fatma Teyze’nin karşısına oturdum. Olanı biteni, çocuklarının isteklerini kaymakamın ricasını anlattım. Fatma Teyze susuyor... Ne dediysem olmadı, bir sonuca varamadık.

Bir kaç gün sonra yine yatsı namazından sonra Mümin Amca, kardeşi, Fatma Teyze’nin kardeşi ve bunlarla emsal olayı da bilen bir akrabaları ile birlikte yeniden gittik. Kasabada zahirecilik yapan büyük oğlan da bizimle birlikteydi... Görünüşe göre herkes Mümin Amca’ya hak veriyor, ama ana yüreğinin büyüklüğü hak hukuk dinlemiyordu. Sonunda Mümin Amca dayanamadı... “Kalsaydık da biz de mi ölseydik?” deyiverdi...

O âna kadar başını yerden kaldırmayan Fatma Teyze yavaş yavaş kafasını kaldırdı. Odada bulunan herkesin yüzüne tek tek baktı. En son artık feri solmuş mavi gözlerini benim gözlerime dikti. Sanki odada kimse yoktu ve baş başa ikimiz vardık. Derin bir nefes aldı ve kocasının yanında dili lâl olan Fatma Teyze’nin yıllar sonra dudaklarından ilk defa şu sözler döküldü: “Ölseydik... Çocuğumuz kaldıktan sonra, kalsaydık da biz de ölseydik...” Hep gözleri benim gözlerimde usulca kalktı, ağır adımlarla odayı terk etti... Birbirimize bakakaldık.

Bu olayın üzerinden çok zaman geçmedi... Fatma Teyze emaneti teslim etti. Cenazeyi defnettik... Eş dost ayrıldı... Büyük evlerinin avlusunda, sadece o göç günü kolcu başının “Ya çocuğu bırakın veya siz de kalın!” dediği Mümin Amca, çocukları, kardeşleri, Fatma Teyze’nin kardeşleri ve bunların çoluğa çocuğa karışan aileleri kaldı. Çocuklar avluda koşturuyor, erkekler bir köşeye ilişmiş aralarında konuşuyorlar, kadınlar ise cenaze sonrası gündelik işlerini yapıyorlardı. Rahmetli Fatma Teyze’nin “Kalsaydık da, biz de ölseydik!” dediği günden beri ağzını bıçak açmayan Mümin Amca bana döndü... Koluna girip halimi ilk arz ettiğim geceki gibi tunç bakışlarıyla büyük ailesini gösterdi... Ağzından son defa olarak şu sözler döküldü: “Nasıl kalırdık, nasıl ölürdük be kızanım!..” Mümin Amca’nın bir daha konuştuğunu duyan olmadı.

Sahi sen bana ne sormuştum evlâdım... Şu şiiri sormuştun değil mi;

“Böyle dilemiş Yaradan;

Hep kan damlar, bu yaradan...”


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Necip Fazıl’ı anlatmak... - Sayı 120
Ehl-i kubur ... - Sayı 118
Heybemden... - Sayı 118
Heybemden... - Sayı 117
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (121):
Türk masal ve destanları...

Son Eklenen Yorumlardan
 sağlık dileklerimizle, hürmetle...... naci eroğlu

 Elinize emeğinize sağlık sevgili Halis hocam.Yazılarınızı takıp ediyorum hislerimize tercüman oluyor... Ahmet

 Elinize emeğinize sağlık sevgili Halis hocam.Yazılarınızı takıp ediyorum hislerimize tercüman oluyor... Ahmet

 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu


Batı’nın Pompei’sinin günlerini andırmasının sebepleri Osmanlı Devleti’ni çökerten “metal yorgunluğu”nun ilk safhası değil midir?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Kardelenden haberler
Ayağa kalk Sakarya
İslâm’ı yenilemek
Hem şahin, hem güvercin-1
Bir çiçek


Ali Erdal - Ademe mahkûmiyetten ...
Ali Erdal - Hem şahin, hem güver...
Ali Erdal - Hem şahin, hem güver...
Kadir Bayrak - Hesaplaşma zamanı
Necip Fazıl Kısakürek - İslâm’ı yenilemek
Necip Fazıl Kısakürek - Benim halim
Bedran Yoldaş - Nice sahipsiz yüzler...
Ekrem Yılmaz - RÖPORTAJ - ŞEYMA KIS...
Ekrem Yılmaz - Üstad ile
Ekrem Yılmaz - Sessiz geliş
Ekrem Yılmaz - Dağların ardı
Fatma Pekşen - Pehlivan dayının elm...
Ahmet Mahir Pekşen - Şiirimde Necip Fazıl...
Dergi Editörü - Ektik ektik yetişece...
Site Editörü - Zor zamanların cesur...
Necdet Uçak - Torunuma
Necdet Uçak - Gel temiz tut
Necdet Uçak - Necip Fazıl Kısaküre...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Gazzeli kelebekler
M. Nihat Malkoç - KELİME HARCIYLA SÖZ ...
Zaimoğlu - Birinin yerini doldu...
Zaimoğlu - Üstad Necip Fazıl et...
Zaimoğlu - Seni bilsinler
Ayhan Aslan - Maya
Ayhan Aslan - Erzak
Mehmet Balcı - Deli Ozan
Mehmet Balcı - Artist Efendi
Av. Mustafa Büyükgüner - Necip Fazıl’ı anlatm...
Muhsin Hamdi Alkış - Ne Fa Ka, bedenini a...
Halis Arlıoğlu - Gabar’da petrol mü ç...
Muzaffer Doğan - Büyük Doğu, Necip Fa...
Murat Yaramaz - Kuzgun
Murat Yaramaz - Cephe
Murat Yaramaz - Öyle mi
Mahmut Topbaşlı - Gerçeğin özü
Melih Aydoğ - İdrak
Muammer Zeki Aygur - -dan
İlkay Coşkun - Ayağa kalk Sakarya
Tuba Kanlıkama - Asr-ı Saadet’in hanı...
Özkan Aydoğan - Bir çiçek
Heybet Akdoğan - Lina
Emine Öztürk - Kuşlar
Mustafa Makas - Üstad
Hüma Sunguroğlu - Mesut teselli
Abdullah Doğulu - İcazetsizler ve cemi...
Bekir Oğuzbaşaran - Abdülhakîm Arvâsî (k...
Kâzım Albayrak - Necip Fazıl’ın hadis...
Murat Ertaş - Bir artist karakter,...
Ahmet Sezgin - Kaldırımlar, Çile, S...
Bülent Acun - 40 maddede bendeki Ü...
Zekeriya Yılmaz - Türkçe çağlayan ırma...
İlyas Subaşı - İfade ve hızını düşm...
Orhan Oyanık - Yüreğime sor
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13911977
 Bugün : 1213
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 616794
 Bugün : 118
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 55
 120. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 7
Son Güncelleme: 29 Mayıs 2024
Künye | Abonelik | İletişim