Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     514 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

"SALKIM SÖĞÜT SUYA KÜSMÜŞ" HİKÂYE KİTABI ÜZERİNE...
İlkay Coşkun

  Sayı: 117 -

"Salkım Söğüt Suya Küsmüş" Hikâyeci Yazar Fatma Pekşen'in, Otantik Yayınları etiketiyle, Ekim 2021 tarihinde okurlarıyla buluşturduğu öykü kitabı. On beş öykünün yer aldığı kitap, yüz elli iki sayfa hacmindedir. Arka kapak yazısında da dendiği gibi, kış gecelerinde harlanmış soba sıcaklığında buram buram hasret kokan öyküler diyelim biz de. Ama bunların yanında, bir öyküde yer alan annenin çocuğuna oyalanması için cep telefonu vermesi gibi kimi ifadeler, bu günün hikâyelerinden de olduğunun göstergesidir.

Daha çok da yokluk dönemlerinde var olabilmek için yetenekleriyle temayüz etmiş kişiler ve kahramanlar hep olagelmiştir. Bunların içinde hep büyüyen ve tutuşmuş dünyalar vardır. Hikâyelerde anlatılanlar kanaatkâr insanlardır. Olanlarıyla idare edip yetinirler. Sahip olduklarıyla bir güzellik oluşturma gayretindedirler. Etekleri bindallı, topukları halhallı olanları da vardır ama geneli mütevazıdır. Sonuçta her insan kırbasındaki su ile yaşamaktadır. Bu mücadeleler de bir taraftan insanlar birbirleriyle yoldaştırlar ve bıçağın keskin tarafında hep birilerinin olabileceğine inanmışlık vardır. Bu durumu yazarın "dünya kazıkçılarla tokatçıların dünyası" (s. 119) sözünden anlıyoruz.

Bir hikâye başkahramanının gurbette, yatılı okulda ve devamında kahramanın öğretmenliğinde, ailesiyle yaptığı telefon konuşmalarının öyküleştirildiğini ve ayrıca kâtibin daktilosuyla yazdırılan başka bir hikâyeyi ilginç ve daha dikkat çekici bulduğumu söyleyebilirim. Bunlarla birlikte kültürümüzden gelen birçok kelimeye de yer verildiğini görmekteyiz. Bu da yazarın kelime dağarcığının genişliğine dalalet etmektedir. "Çıtırık, kırçıl, evdelik, daraba, astarlanmak, arakçın, pertav, mahnı, lebalep, taraz, poşa, sağrı, gulgule, sako, bibi, çobanaldatan, hamança" gibi birçok kelimeyi örnekleyebilirim.

Hikâyelerde, kültürel dokunun daha çok hissedildiği, daha gürbüz yaşandığı zamanlar işleniyor desek yeridir. Bu da yazarın çocukluğu ve kültürün daha canlı olduğu yerleri ve zamanları gözlemlemesiyle şekillendiğini görüyoruz. O dönemler henüz balkon, pencere yalnızı insanlar görülmemektedir. İmece geleneğinin yaygın olduğu, yardımlaşmanın, komşuluğun diri olduğu zamanlardan bahsediyoruz. Bu dönemlerde aidiyet duygusu daha muhkemdir. Hayat canlıdır. Bir yolcu olan, yola revan olan insan çarşı pazar gezer durumdadır. Öykülerde anlatılan karakterlerin geneli mutlu ve umutludur da. İşinde gücünde insanlardır hep. Gelinlik çağa gelmiş kızlar çeyiz düzme telaşındadır. Ebeveynler de elbette evlâtlarının mürüvvetini görme çabasındadırlar.

Yazar, öyküleriyle bir kültür inşasında bulunur âdetâ. Daha çok maziye ve yaşanılan bu günkü sosyal hayata dair bu anlatımlarda geçmişle ve kültürle bağını sıkı tutar. Bu tespitimin altını dolduracak olursam. Kadim kültürümüzde olan atasözlerimiz, söylencelerimiz ve halk söyleyişlerimiz hep bir destekçidir. "Kırık kolu yen içinde tutar", "kız kısmının ardına düşülmez buralarda. Allah yerine yakıştırsın denilir. Baba evi öğlene kadar, koca evi ölene kadar denilir" (s. 85), "Kız kundakta çeyiz sandıkta", "Kız on beşinde ya yerde ya erde", "Elin ipeğinden, bizim köpeğimiz yeğdir" (92), "Dut, Fatma Anamızın mihri imiş", "Dut kuşu gibi hızlı yemek", "İlmin başı sabırdır", "Ölme eşeğim ölme ki yaz gele de yonca yiyesin" Bu sözlerin kimisi kulağımıza aşina gelmekte kimisini de ilk kez duymaktayız sanki. Bir kısmını ancak buraya taşıyabildiğim bu sözler tamamen kültürümüzden, geleneğimizden gelmektedir.

Başka bir yerde Hıdırellez ile ilgili şunları söyler yazar: "Hıdırellezlerde gül ağacı dibine ev kurulur, araba koyulur, beşik bağlanır. Dilekler tutulur. Şifa maksadıyla bir bardak su bekletilir akşam ezanından sabah ezanına kadar... Hızır ile İlyas'ın gelip şifa bırakacağı umulur. Kırk karınca yuvasından toprak alınır. Bir çıkın ile kiler kapılarına asılır. Üzerlik destesi, sarımsak destesiyle koyun koyuna paylaşır kiler duvarını. Bereket umulur. Kem gözlerden korunmak dilenir” (s. 99) Mesela son bir örnekte, "ev düğünlerinde, parmaklarına kına yakılan kızlar, dut ağacı altına götürülür; başına dut silkelenir bereket gelsin diye" (s. 105)

Hikâyelerde biçem, tema ve izleksel öğeler olarak "aile, kadın, gelin, çeyiz, dikiş, köy kır kasaba hayatı, renkler ve tabiat" olarak devam eden bir birlikteliği ve etkileşimi sıralayabiliriz. Hikâyelerde işlendiği gibi bugün de annelerimiz, gelinlerimiz, bacı ve kızlarımız, toplumsal ve kültürel hayatımızın vazgeçilmez mütemmim cüzleri değil midir? "Firkete, Kilis usulü ciğerdeldi namaz örtüsü, fiskos masası, pazen, dantel" gibi kültürümüzde olan örgü ve dikiş olgularıyla beraber "şarabî renk, küf yeşili, turşu suyu yeşili, sarmaşık moru, mor haleli dağlar, boz renkli ovalar", "pembe-beyaz fistanı giyinen ağaçlar" ve başkaca tabiat kültürümüze dair "karayoncalar, hardalotları, gecesefaları, camgüzelleri" ve daha nicelerini sıralayabiliriz. Geleneğimizde olan "şifalı su anlayışımız, güvercin yüreği yutturma, okunmuş kara üzümler, dilekler vs." gibi örnekler verebiliriz.

Böyle öyküler, özellikle maziye dair anlatımlarla, yaşanmasını arzuladığımız geleneklerimizin, göreneklerimizin belleğini oluşturan öyküler oluyorlar. Alımlayanın muvazenesinde bir altmetin oluşturuyorlar. Daha çok aktarım, gözlem ve anlatım oluyorlar. Başka bir taraftan kültür aktarımının yöntemlerinden birisidir böyle eserler desek yeridir. Bu anlatımlarda eski mahalle kültürünün, havsalada kalan güzelliklerin bir basü badel-mevt dönemi yaşatsın isteniyor olmalı.

Türkülerimizden, manilerimizden kimi örnekler üzerinden oluşturulan insicam ile okur doyurulur âdetâ. "Garip bir kuştu gönlüm, yâr elimden uçtu gönlüm", "Mektebin bacaları/ vay lele lele lele/ ders verir hocaları/ oy amman yâr kurban", "Ana beni hay beni/yayık al da yay beni/ kaldım Yunan elinde/ doğurmadın say beni// Anamın tek kızıyım/ yüreğinde sızıyım/ asker beni götürme/ ben köyümden razıyım" Başka bir yerde köyü şu şekilde tanımlar yazar. "Gökte yıldızlar varken yataktan kalkmak, yıldızlar çıkana kadar da çalışmak demektir köyde yaşamak" (s. 144)

Hikâyeler temelinde Selçuklu, Beylik dönemleri ve hatta başka kültürlerden etkileşim ile şekillenmiş kadim bir Türk, Anadolu kültürüdür diyebiliriz. Yazarın ifadesiyle daha çok Selçukî kadınlardan gelen bir kültürdür bu. Sivas ve Divriği'nin kültürel anlamda mümbit bir konumda olduğunu söylersek böyle güzel öykülerin yazılıyor olması tesadüf olmasa gerek. Öykülerin çoğunluğu Sivas ve Divriği bölgemizde geçmektedir. Bir okur olarak, Sivas'ımızı ve Divriği'mizi iyi bilen biri olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Bu durum hikâyelerin insicamının ve kavranışının, benim açımdan kolay olduğunu söyleyebilirim.

Her öyküde başkahramanlar ve kahramanlar bizden, bizim kültürümüzden birileridir. Hikâye anlatıcısı yer yer hikâye başkahramanı olsa da daha çok dış anlatıcıdır. Bir anlamda anlatıcı daha çok hikâye yazarı olmaktadır. Bir hikâyede küçük bir çocuğun dünyayı ve hadiseleri görmesi de olabilmektedir. Erkek başkahraman ağzıyla anlatımlar da vardır. Hikâyelerde geçen isimlerin bir kısmına bakacak olursak: "Hasene Hala, Nadide, Şaziye Teyze, Pür Hüner Mürüvvet, Nihal Gelin, Damat Burhan, Zühre Anne, Mihri Hatun, Postacı İbrahim Efendi, Amele Hasan, Çocuk Yasemin, Anne Ayşegül, Şafak, Ümran, Şadan, Hamdi, Şükrü, Hülya, Tayyar, Armağan, Şekip" gibi birtakım isimleri sıralayabilirim.

Son tahlilde kadın, anne duyarlılığı ve hassasiyetinde yaşananları, temerküz etmiş hatıraları ve maziyi hissettiriyor okura. Başka bir ifadeyle, tek veya az katlı mahalle ev kültürünü, bahçesi-hayat alanı olan yerleri ve en önemlisi de müdavimlerini resmediyor öyküler. Site apartman hayatına geçmezden önceki hikâyeler de desek yeridir. Eskilerin "doğru duvar yıkılmaz" dedikleri gibi geleneğimiz, göreneğimiz yaşasın illaki ama önemli olan zamanın şartlarına göre, öncelikli olarak canlı ve diri olmalarıdır. İyi okumalar.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : fatma pekşen    30.08.2023
Yorum : Kıymetli İlkay hocam, metnimi ince ince lezzetlendirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Kaleminiz var olsun.





 
Ayağa kalk Sakarya... - Sayı 120
Filistin... - Sayı 119
”Ateş Bandosu” Mustafa Ce... - Sayı 118
"SALKIM SÖĞÜT SUYA KÜSMÜŞ... - Sayı 117
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (121):
Türk masal ve destanları...

Son Eklenen Yorumlardan
 sağlık dileklerimizle, hürmetle...... naci eroğlu

 Elinize emeğinize sağlık sevgili Halis hocam.Yazılarınızı takıp ediyorum hislerimize tercüman oluyor... Ahmet

 Elinize emeğinize sağlık sevgili Halis hocam.Yazılarınızı takıp ediyorum hislerimize tercüman oluyor... Ahmet

 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu


ACI-YORUM nedir?
Bugün toplumumuzda, özellikle düşünce alanında aksayan yönler ve anlamsızlıklar var.
ACIYORUM, bu aksaklıkları ve anlamsızlıkları, sadece fikirle en can alıcı yerinden, en vurucu sözlerle, yanlışlıkların mantıksızlıklarını yakalamayı usul bilerek, en doğru yargıları, hiç itiraza yer vermeyecek şekilde ifade etmeyi ve daha sonra düzeltmeyi yapacak olanlar için fikri çözüm yolları açmak düşüncesinin ifadeye dökülmüş şeklidir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Kardelenden haberler
Ayağa kalk Sakarya
İslâm’ı yenilemek
Hem şahin, hem güvercin-1
Bir çiçek


Ali Erdal - Ademe mahkûmiyetten ...
Ali Erdal - Hem şahin, hem güver...
Ali Erdal - Hem şahin, hem güver...
Kadir Bayrak - Hesaplaşma zamanı
Necip Fazıl Kısakürek - İslâm’ı yenilemek
Necip Fazıl Kısakürek - Benim halim
Bedran Yoldaş - Nice sahipsiz yüzler...
Ekrem Yılmaz - RÖPORTAJ - ŞEYMA KIS...
Ekrem Yılmaz - Üstad ile
Ekrem Yılmaz - Sessiz geliş
Ekrem Yılmaz - Dağların ardı
Fatma Pekşen - Pehlivan dayının elm...
Ahmet Mahir Pekşen - Şiirimde Necip Fazıl...
Dergi Editörü - Ektik ektik yetişece...
Site Editörü - Zor zamanların cesur...
Necdet Uçak - Torunuma
Necdet Uçak - Gel temiz tut
Necdet Uçak - Necip Fazıl Kısaküre...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Gazzeli kelebekler
M. Nihat Malkoç - KELİME HARCIYLA SÖZ ...
Zaimoğlu - Birinin yerini doldu...
Zaimoğlu - Üstad Necip Fazıl et...
Zaimoğlu - Seni bilsinler
Ayhan Aslan - Maya
Ayhan Aslan - Erzak
Mehmet Balcı - Deli Ozan
Mehmet Balcı - Artist Efendi
Av. Mustafa Büyükgüner - Necip Fazıl’ı anlatm...
Muhsin Hamdi Alkış - Ne Fa Ka, bedenini a...
Halis Arlıoğlu - Gabar’da petrol mü ç...
Muzaffer Doğan - Büyük Doğu, Necip Fa...
Murat Yaramaz - Kuzgun
Murat Yaramaz - Cephe
Murat Yaramaz - Öyle mi
Mahmut Topbaşlı - Gerçeğin özü
Melih Aydoğ - İdrak
Muammer Zeki Aygur - -dan
İlkay Coşkun - Ayağa kalk Sakarya
Tuba Kanlıkama - Asr-ı Saadet’in hanı...
Özkan Aydoğan - Bir çiçek
Heybet Akdoğan - Lina
Emine Öztürk - Kuşlar
Mustafa Makas - Üstad
Hüma Sunguroğlu - Mesut teselli
Abdullah Doğulu - İcazetsizler ve cemi...
Bekir Oğuzbaşaran - Abdülhakîm Arvâsî (k...
Kâzım Albayrak - Necip Fazıl’ın hadis...
Murat Ertaş - Bir artist karakter,...
Ahmet Sezgin - Kaldırımlar, Çile, S...
Bülent Acun - 40 maddede bendeki Ü...
Zekeriya Yılmaz - Türkçe çağlayan ırma...
İlyas Subaşı - İfade ve hızını düşm...
Orhan Oyanık - Yüreğime sor
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13911991
 Bugün : 1227
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 616798
 Bugün : 122
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 55
 120. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 7
Son Güncelleme: 29 Mayıs 2024
Künye | Abonelik | İletişim