Vasıtasız erdirici Zaimoğlu Sayı:
125 -
 Muhiddinî-i Arabi hazretlerinin meşhur Ahlâk Levhası var: Orada her iyi ahlak bir kuş olarak gösteriliyor: Ve her iyi ahlâk, amel, bir üst meziyete erdiriyor insanı, taşıyor. Fakat MUHABBET KUŞU (yani AŞK) direk Visale uçuruyor, insanı, sahibini; SEVİLMESİ GEREKENİ SEVENİ... ONA, SAHİBİNE...İnsanın elinde olsaydı: Muhabbet edin, sevin, diyesi gelebilirdi. Fakat, maalesef bu da insanın elinde olup da elinde olmayan şeylerden! Dua gibi… Kimsenin ağzı bağlanmıyor fakat herkes isteyemiyor işte…
Günümüze kadar eriş yolu: Rabıta... Ya şimdi nedir? Ne oldu da bir değişiklik var? Bilinen Altun Silsilenin en son halkası İmam Abdülhakim ARVASİ hazretleri:
--Zikirsiz, RABITA ERDİRİCİ iken; Rabıtasız zikir erdirici değil!.. Buyuruyor. Bu cümle içinde bütün tasavvuf saklı... Ve yine (zaten, o demek) ALLAH RESULÜ' nün bütün ruhaniyetinin sırrı ve Sahabi Efendilerimizi Rıdvanullahi Aleyhim Ecmain, yetiştirme "usulü" saklı... Her Sahabi Radyallahü Anh kendisini; bağlandığı Peygamberler Peygamberinin şahsiyetinde, ruhaniyetinde eritip; sonra kendini göremez olmuştur. ALLAH RESULÜ’nün şahsında tükenmişlerdir, kendileri silinmiş, sanki sade O var meydanda! Her biri ondan ibaret... Sadece şu örneği verelim ki: Ebu Bekris Sıddik buyuruyor:
--Sizin ile o kadar doluyum ki her yerde, her zaman; en olmayacak yerde dahi kendimi sizden tecrit edemiyorum! BÜYÜK RESUL:
--İmanın kemalinden, Ey EBU BEKR! buyuruyorlar.
Rabıta bu... Ve rabıta, her daim geçerliliğini koruyor. Ama bugün, biz gibi istekliler mürşid-i kâmil-i mükemmili nerde bulur ve hangi usül ile süluk edebilirler?
Üstad Necip FAZIL müritlerinden bir mürid idi, İmam Abdülhakim ’in... Diğer müritleri daha çok... Fakat kimsede görev yok: Yani İCAZET kimseye verilmemiş... Sağlığında icazeti bir kişiye vermiş İmam, o da imam daha sağ iken vekil olan Ermeniler elinde şehit düşmüş. Bir daha da kimseye vermemişler. Duymuşsunuzdur: Büyük Allah dostları, sağ iken "kınındaki kılıç", vefat ettiklerinde "kınından çekilmiş kılıç" oluverirler. O ve Ben kitabından takip edelim: "Efendi Babanın vefatından sonraki bir tarihte (1943), Muhip (Kelebek Muhip: Muhibbullah IŞIKLAR), ben (NFK), Şakir ve birkaç arkadaş daha soruyu sorduk:
--Bugün görev kimde? Boş olmayacağına göre!
Herkes sustu... Muhip noktayı koydu:
--Efendiler! Kutup iki çeşittir: 1- Medar Kutbu, 2- İrşad Kutbu... Medar Kutbunun görev icra edebilmesi için sağ olması lâzım, yani hayatta olacak. Fakat İrşad Kutbu ölümünden sonra da görevine devam eder. Efendi Hazretleri irşad kutbuydu ve zaman onun zamanı...
Üstad:
--Hay ağzına sağlık Muhip.
Muhibbullah Efendi meseleyi çözmüştü bizim için ve bu mevzu kapandı.
Muhibbullah Efendi ile Almanya/ Köln'de Üstad aracılığı ile tanıştık ve 7 ay gibi bir süre misafir ettik evimizde, 1980 yılında... Biz de kendisine o yıllarda tekrar sormuştuk. Ya bugün durum ne, kime bağlanalım, kapılanalım? diye...
--Öyle birini bilen varsa beraber gidip teslim olalım, demişti bize aile ortamında...
Şu duayı ederdi:
Allahım beni muhabbetin ile, sevdiklerinin muhabbeti ile ve Sana yaklaştıran amelin sevgisiyle rızıklandır... Ve o da dilinden bu duayı düşürmezdi. Her namazdan sonra ve diğer zamanlarda her fırsatta tekrar ederdi. Biz de duya duya ezberledik, öğrendik ve devam ettik...
Üstad'ı her fırsatta (1970-1983 yılları arasında) ziyarete giden bir edebiyat hocam vardı. Hocam 1970’den 1981 yılına kadar Kütahya- Cumhuriyet Lisesinde görev yapıyordu ve bizim burada 6 yıl süreyle aralıksız dersimize girdi. Üstad ile aralarında geçen şöyle bir diyaloglarını aktarmıştı: Hocam, Veliler gibi olmaktan veya onları anlamaktan söz açmış, "ancak onları sevmeye gücümüz yeterse ne devlet" demiş. Üstad da bekletmeden ve cümlesini tamamlatmadan:
--Sevenleri, sevenleri sevmek bile!
Al sana cevap! Bugün ne yapmalıyız sorusuna karşı... Devam etmiş Üstad:
--Cemiyet planında Büyük Doğu var! (Ve bakışlarını sonsuzluğa çevirip) Mânâ planında, bilmiyoruz, demiş...
Al sana hakikat, al san rüya;
İşte akıllılık, işte serhoşluk!
Ne kabul edersen et, kimi ararsan ara, kimi bulduysan bul ve kime kapılanırsan kapılan!!! artık...
Yine Efendi hazretlerinin şu sözlerini aktarır Üstad:
--Bu devrin velileri beş vakit namazını kılanlardır.
--Onun Ümmetine dua istiyorsunuz. Siz bana Onun Ümmetini gösterin, ben de size onların kurtulduklarının haberini vereyim!
--Bizim bu yerler kapatılmasaydı, buradan birkaç Abdülhalik Goncdevani gibi zat yetişirdi!
ALLAH... ALLAH.
Yine O:
--Yarın hesapta ne amelime ne bir iyi işime güvenebilirim. Ancak:
Sadece ve sadece küfrün merkezindekine duyduğum buğzdan ümitliyim.
Mesele açıktır. Üstad çok şeyi kelimenin üstünde ve cümlenin satır aralarında söyleyip; eti zehir, yağı zehir, balı zehir bu alemden çekti gitti. Ve hattâ aktardı ve tekrar etti ki:
--İyi insanlar, iyi kadınlarını da yanlarına alıp; iyi atlara binip gittiler.
Yani anlayacağınız ne iyi insan ne iyi kadın ve ne de iyi bir at kaldı dünyada...
Çaresizlik içinde kaldık ve kıvranıyoruz!
-- Ey iyi insanlar nerdesiniz? Ey hızır neredesin? Ve... Ey mehdi, ey Ashab-ı Kehf, ey İsa aleyhisselam nerde kaldınız? Yerinize o kadar özenenler var ki, sormayın!
"Muhabbet vasıtasız erdirir!" (Muhyiddin- Arabi hazretleri - İman ve İslam Atlası sayfa 206, son satır, ilk baskıya göre söylüyorum.) Büyük Doğu'yu anlama istidadında olanlara takdim olunur.
Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun!" (Yunus)
Ağlayın; su yükselsin!
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et! Ee mi. (Necip Fazıl)
Ağlayalım, ağlayalım çaresizliğimize ve acizliğimize... Ve büyük Üstad'ın öğrettiği gibi meccanen isteyelim isteyeceğimizi Rabbül Kadir-i MUTLAKTAN... Zira “O her şeyin, yerlerin ve göklerin de bir mislini yaratmaya Kaadirdir! O irade ettiği şeye ol, der ve o da hemen oluverir” (Yasin 81,82 âyet meali)
|