CHP’nin bu millete yaptığı zulümler Cellat Kara Ali’nin hatıra ve itirafları Halis Arlıoğlu Sayı:
125 -
 CHP’li cellat Manastırlı Kara Ali, kendi açıklamalarına göre; 1920 yılından 1932’ye kadar 12 yılda, 5 bin 216 kişiyi astığını belirtiyor. Bu ifadeye göre bugünün parasıyla 25 milyon lira kazanmış. “Sadece Konya’da 3 bin kişi astım, astığım her adam için 5 lira aldım.” demiştir.
CHP Afyon milletvekili Kel Ali’nin başkanı olduğu Ankara Gezici İstiklâl Mahkemesi şehir şehir dolaşıp Şapka Kanunu’na karşı gösteri yapanları asıyormuş. Daha doğrusu salben asılmasına karar veriyormuş. Hükmü, yanlarında taşıdıkları cellat Kara Ali yerine getiriyormuş. Katliâm ekibi üç otomobille seyahat etmekteydi. Birinci otomobilde 3 CHP milletvekilinden meydana gelen üç Aliler divanı bulunuyordu; Kel Ali, Kılıç Ali, Necip Ali… İkinci otomobilde yeni bir Ali var, Manastırlı cellat Kara Ali ve yedeği. Üçüncü otomobilde ise bu katliâm ekibinin korumaları, askerler bulunuyor. Üç Alilerin cellat Kara Ali’yi yanlarında taşımalarının sebebi şu; adam asacakları zaman yerel cellat bulamıyorlar. Cellat Kara Ali, idâm ettiği her adam için devletten 5 lira alıyor. Bir altın 5 lira olsa 5 bin altın eder, 25 milyon liradan fazla.
Konya’da İstiklâl Mahkemeleri 6529 kişiyi idâm etmiştir. (Kaynak: TBMM Arşivi, Konya İstiklâl Mahkemeleri T2 dosya no:274 karar defteri 4, 2/B Karar No:276) Onlarca ulema, binlerce müslüman, onbinlerce Konya’nın Hadim’den Ermeneğine en önemlisi Bozkır’ından insanlar. İsmet Paşa bir şifreli telgrafıyla demiştir ki; “Bütün bir Konya bölgesi irticaya müsait bir bölge olduğundan, gericiliğe müsait bir zemin oluşturduğundan Konya halkının bütünüyle tutuklanmasına…” Dünyanın yüzkarası telgrafıdır bu. Bir komünistin kitabından okuyorum; “Yazık oldu Konyalılara, bir tek Bozkır’da 780 kişi idâm edildi…” (1920’li yıllardaki nüfusu düşünün) (Kaynak: TBMM Arşivi Konya İstiklâl Mahkemeleri T14 No:5 Zarf:48)
O tarihte Bozkır’ın nüfusu dikkate alınınca bütün erkeklerin idâm edildiği anlaşılır. Konya merkezde 2300 kişi anında tutuklanmış, 805 kişi 3 gün içinde idâm edilmiştir. 1495 kişi de kürek, kala, beden ve ömür boyu hapis gibi çeşitli cezalar ile cezalandırılmıştır. Suçları ne? Daha makâm-ı hilâfet var. Bu adam hilâfet istedi diye hapse atılıyor. Her şey bahaneydi… İstiklâl mahkemeleri bahaneydi, gönül, müslüman idâm edilmesini istiyordu.
Yer yine Konya, 15 Kasım 1920. Bir İstiklâl Mahkemesi görevlisi, tutukluların çok olmasından görevini yapamadığı için İsmet Paşa’ya haber gönderir, İstiklâl Mahkemesi yetmiyor diye. 4 tane İstiklâl Mahkemesi daha kurulur. Harp Divânı denilen mahkemeler de vardı. Yargılamasız idâm eden mahkemeler. Adam hukukçu değil “gel bakalım sakallısın, sarıklısın, şalvarlısın…” Gereği düşünüldü; idâm… O İstiklâl Mahkemeleri de yetmedi. 10 tane de Harp Divânı kuruldu. Gönül müslüman öldürmek istiyordu… İstiklâl Mahkemeleri 1928 yılında bitmiştir. 8 yıl aralıksız hizmet veren İstiklâl Mahkemesinin başkanı Kel Ali, yaptığı basın toplantısında “Biz 8 yılda sadece ve sadece 2875 kişiyi idâm ettik.” diyor. Bu, resmî rakam. Şimdi 2875 kişiyi duyunca içleriniz ürperiyor. Cellat Kara Ali, 1928 yılında “Son Tevrat” gazetesinde yayınladığı hatıralarında diyor ki “bizim patronlar yalan söylüyor. O kadar celladın içinde sadece benim Cellat Kara Ali olarak idâm ettiklerimin sayısı 5216’dır.”
İşte bir ülke gerçeği…
Kurtuluş Savaşında, Çanakkale Savaşında canını, malını fedâ etmiş, evlâtlarını fedâ etmiş olan dedem savaştan döndüğü zaman başına neyin geleceğinden habersizdi. Vatan kurtulmuştu ama milleti cihad için coşturan, küffara karşı gayrete getiren ve ilk kurşunu kendi sıkan dedem, hocam şimdi idâm sephasındaydı.
Her ne kadar ölüm emrini Kel Aliler veriyor olsa da aslında paşa ve büyük komutan olarak tanıtılan insanlar imzalamıştı idâm fermanını. Hem de mahkemeler kurulmadan çok önce… Ne acıklı bir tablo… İdâma giden dedem öleceğine üzülmemişti, onları üzen “biz de Müslümanız” diyenler tarafından öldürülmeleriydi. Dedem “müslümanı Müslümana mı kırdıracağız” diyerek ayaklanma çıkarmayacak kadar medenî ve insandı. Devlet düşmanlarına bile idâmı çağdışı gören bir zihniyet acaba vatan aşkıyla yanan, saf ve temiz bir neslin hunharca katledilmesine nasıl tepki gösterir… Acaba “ne zorluklarla kuruldu” derken bu mu kastediliyor?
Burada şu gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek gerekir. Laisizmi, Marksizmi, ateizmi, Darvinizmi Kemalizmle harmanlayıp Müslümanlara ve İslâm’a saldıran inanç ve millî irade düşmanı bir ideolojiye yardım ve yataklık eden müslümanlar da bu vebale ortaktır.
Zulüm bunlarla bitmemiştir; Senirkent, Aslanköy, Boraltan Köprüsü faciaları, Başbağlar katliamı gibi tüyler ürpertici olayların ardı arkası gelmiştir. Burada gerçek Müslümanlara düşen çok önemli bir sorumluluk vardır. Geçmişten ibret almak, kime ve hangi ideolojiye hizmet ettiğini, hangi fasık ve facirin ateşine odun taşıdığını bilmek. Âyet-i Kerime’de “fe eyne tezhebun” “nereye gidiyorsunuz?” hitap edilmektedir. Bu hitap bizedir. Her müslümanın bu hitabın şuurunda olması gerekir. Benzer şekilde yaşanmış binlerce hadise, sayısız belge mevcuttur. Müslümanların, unutulan ve kasten unutturulan bu olayları gündeme getirip halkın dikkatini çekmesi gerekir. Sorumsuz, tepkisiz, hissiz toplumlar için yüzyıl evvel merhum Mehmet Akif’in kaleme aldığı “Tükürün” şiiri ile yazımı bitiriyorum:
Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp yükselen, mevkib-i ervâh!
Sakın arza bakıp sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
Hele İ'lanı zamanında şu mel'ul harbin,
"Bize Efkâr-ı umumumiyesi lâzım Garb'ın";
O da Allahı bırakmakla olur herzesini…
Türkiye'deki müslümanların inançlarımıza, mukaddesimize ve özel hayatlarımıza saldıran laik devrimbazlara tıpkı "Leman" dergisine gösterdikleri sert tepki gibi göstermedikleri ayrıca dünya müslümanlarının Gazze'de ve diğer ülkelerdeki mağdur ve mazlum kardeşlerimize yapılan zulümler karşısında sessiz, hissiz ve tepkisiz kaldıkları için merhum Akif'in "Tükürün" şiirini yazmıştım. Darısı diğer müslümanların başına. Demek ki yapılınca oluyormuş. Ne diyor Akif, "Duygu yok, his yok, hareket yok, acı yok, Leş mi kesildin, hayret veriyorsun bana sen böyle değildin" Öyle olmamak için yapılan bütün saldırı ve hakaretlere aynı anda tepki göstermek ve ülkenin sahipsiz olmadığını tüm hayasız ve iffetsizlere bildirmektir.
|