Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2518 kez okundu.     2 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

"Tek"
Ali Erdal

  Sayı: 99 -

İnsan; “TEK”in ne olduğu, mahiyeti ve hakikati üzerine; tek çift gibi günlük afakî söylemlerin fevkinde düşünmeli...

Bir elma... Tabakta tek bir elma... Sayısız varlık ve nimetler ummanında minicik bir zerre... Sayısız elma ağaçlarından birinin; sarı, kırmızı veya yeşil renkteki meyvelerinden her hangi biri… Tek bir elma dememiz, şu anda söz konusu edilen elma mânâsına... Yoksa o tek değil. Zaten emsal olarak ele alınabilmesi; ikinci, üçüncü ve ilânihaye benzerleri olduğunu gösteriyor. Üstelik en az bir benzeri olan bile tek olamazken; renk, gıda, tat, koku, fayda, kabuk, çekirdek vesaire yönlerinden hemcinslerinin dışındaki varlıklara da benziyor… Aynı faydalara sahip olanlar… Onun gibi tatlı veya ekşi olanlar… Aynı rengi taşıyanlar… 'Çekirdekli meyveler familyasından’ olanlar... Vitamin ortaklığı vesaire... Hâsılı tabaktaki o bir elma, sayılamayacak “çok” içinde, hattâ çoklar içinde sıradan bir “bir”...

Nasrettin Hoca’nın, bir üzüm tanesini gösterip salkımdaki diğer taneleri işaret ederek, ‘hepsi böyle’ demesi gibi her varlık “bir”… Ama hiçbir varlık “tek” değil... Varlık?.. Var edilmiş, yaratılmış. Her yaratılanın çeşitli yönlerden aynısı var. Bir şeyin tek olabilmesi için, görme işitme gibi bütün canlılara has ortak vasıflarda bile hem farklı hem üstün olması lâzım… Görmesi ve işitmesi herkesinki gibi sıradan olmamalı; zamanla, mekânla, ışıkla sınırlı olmamalı. Her hangi bir eşyaya, organa, maddeye görmek için muhtaç olmamalı. Sadece benzerlerine ve zıtlarına değil, aynı gibi görünenlerin, taban tabana zıt vasıflarına da dikkat etmeli. Meselâ çalışanlarına maaş veren de “rezzak” ama “Er’Rezzak” değil… “Er’Rezzak”, hiç yoktan rızık veren; rızık verme fiilini, kendisine isyan edenler de dâhil, tam olarak yerine getiren… Ücret ve bedel karşılığı değil, bahşedici ve ikram sahibi olduğu için veren… “Nimet verici” (Er’Rahman) olduğu için veren. Voleyboldaki pasör gibi verilenleri aktaran, dağıtan, başkalarından kazanıp veren tabiî ki, “Er’Rezzak” değil. Kudreti; zamanla, mekânla, adetle, seviye ile sınırlı olmayan; varoluşunda ve bir şeyi yapmayı irade ettiğinde başkasına muhtaç olmayan, karşı çıkıldığında da hükmünü icra eden ancak tek olabilir. Bir spor dalında birinci olduğu için şampiyonluk kürsüsüne çıkan, bir dalın bir zaman süresinde birincisi… Gün gelecek, bir başkası da onu tahtından indirecek. Öyleyse hiç bir varlık “tek” olmak gibi bir üstünlüğe, ayrıcalığa, ihtişama, şana ve değere sahip olamaz… Çünkü varlıklar; varoluşlarından ölümlerine kadar kendilerinin dışındaki imkânlara muhtaç fâniler. Böyle yaratılmışlar. Varlıkların böyle yaratılması; Yüce Yaratıcı’nın tekliğinin; bütün varlıklar üzerinde tecelli ettirdiği esrarlı ve muhteşem imzası. O kadar göz kamaştırıcı ki, zuhurun şiddetinden yani ayan beyan oluşundan görülmüyor, görülemiyor. Zatı da zaten “zuhurunun şiddetinden gaib” (El’Bâtın)…

“Tek” olma üstünlüğüne, ululuğuna, yüceliğine sahip olan sadece Allah (cc)... Bu şan, sadece O’nun. Eşsiz ve benzersiz... Sınırsız… Düşündüğümüz ve düşünemediğimiz sınırsız… Rakipsiz... O’na isyan edilemez, O’nunla mücadele edilemez, onunla rekabet ve mübareze düşünülemez... O, her yaratması, her fiili orijinal olan Tek… Bütün varlıkları, birbirine benzer yarattığı halde her birini, hayran olunacak vasıfta orijinal yaratan Tek!.. Her kar tanesi bile orijinal… Bu mânâda eserlerine, fiillerine, tecellilerine bakan Yunus, O’ndan başka bir şey göremiyor:

“Nereye bakar isem dopdolusun

Seni nere koyam benden içeri!”

Bu mânâdan mahrum olan zavallı ise sadece maddeyi görür.

Allah, benzeri olma ihtimali dahi olmayan, bir ikincisi olmamış ve olamayacak “tek”… “O’nun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yokdur. O, hakkıyle işiten, kemâliyle görendir.” (Şûrâ, 11). Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Tekten de tek, bir tek, tek başına tek!” Hiçbir şeyle kıyas edilemeyecek, hiçbir şeye benzetilemeyecek, idrakleri kamaştıracak, aciz bırakacak üstünlük... Zamandan ve mekândan münezzeh… Şeriki olamayacak “tek”… O’na isyana yeltenen, kendisini (Donkişot)tan daha beter hacalete düşürmüş olmakla kalır. Çünkü (Donkişot)un, –müşahede arızası ve yetersizliği ayrı tutulursa– kahramanlık hayali ve hevesi, takdir bile edilebilir. Putları ilâh kabul etmek veya onların bir kudreti temsil ettiğini sanmak aynı sebeple aptalca olmaktan başka bir de gülünç. İmal edilmesi ve şekli bile sıradan bir fâniye bağlı olan ve fena olmaya mahkûm maddeyi; yaratma kudretinde görme komedisi… Toprakta kuruyup gidecek ellerin yonttuğu, bir süre sonra kırılıp ufalanacak maddelere tapmak, onları Allah’a şerik koşmak!.. Aynı zamanda bir de idrak arızası. Hâkimiyetin; sonsuz ve sonrasız, kâmil tek kudrette toplanması gerektiğini, nizam için en azından bunun şart olduğunu idrak edemeyip yer tanrısı, gök tanrısı, aşk tanrısı, karanlık tanrısı, gece tanrıçası gibi kudretler vehmeden idrak zavallıları…

İnsan her şeyi ölçüyor… Zerreden, galaksilere kadar her şeyin çetelesini tutuyor, hesabını yapıyor… Mesafe, ağırlık, hacim, debi, hız, ısı, nem, basınç, zaman vesairenin miktarları, dozları, kıvamları üzerine kitaplar yazıyor, konuşmalar yapıyor, filmler çeviriyor… Her gün yeni bir ölçü ve birim ortaya koyuyor, âletler icat ediyor. Tahliller, analizler yapıyor. Bu yaptıklarına da ilim diyor. Karşılaştırıyor, kıyaslıyor. Benzerlerini, zıtlarını tespit ediyor. Keşifler, icatlar, buluşlar… Her şeyin vasfını sayıp dökebiliyor. Hangi eşyadan hangi faydaları sağlayacağını, onların nasıl kullanılacaklarını biliyor. Zararlıların, hattâ önemsizlerin bile sayımını, dökümünü, listesini, tasnifini yapabiliyor. Her şeye değer biçebiliyor. Denemeler yapıyor, sonuçlar çıkarıyor. Böylece insan, bahşedilen yetenekleri ile bütün mahlûkatı kuşatıyor. Eşyaya, yani bütün varlıklara hâkim... Onların üstünde, onların fevkinde… Tabiat kanunları üzerine kütüphaneler dolduruyor. Yani hilkat ve fıtrat üzerine…

Bütün bunları insan; varlıkları birbirleri ile kıyas ederek yapıyor. Bir şeyi sadece o olarak, başkaları ile münasebetini kurmadan, müşahhas olarak anlayamıyor, anlatamıyor. Bunun için bir başka şeyi temel ve esas almak ihtiyacında. Meselâ uzayda bir gezeğende bir mahlûk görse, bir ot bulsa, onları tanımak için, dünyadaki bildiklerine nispet etmek mecburiyetinde. Mücerret olarak, saf olarak sadece onları anlaması, çözmesi mümkün değil. Ancak kendisinin altındakileri, bu yolla tanıyabiliyor. Kendisine lütfedilen, tahsis edilen alanda at koşturuyor.

Peki hiçbir şeyle kıyaslanamayacak olanı nasıl tanıyacak, nasıl idrak edecek? Çünkü O, “Şah-ı Nakşibend’in ‘mutlak tevhid mümkün değildir’ diyerek anlaşılmasını akıl dışı kabûl ettiği, her şeyi silici, sayıları berhava edici ve yalnız kendisi kalıcı BİR...” (Necip Fazıl; İman ve İslâm Atlası, 16). O zaman imdadına, –nimet ve ihsan olarak kalbine yerleştirilmiş– her şeyin üzerinde bir kâmil kudretin olduğu sezgisi ve peygamberlerden sonra insanoğlunun en büyüğü Hz. Ebubekir’in (ra) “İdrakin aczini idraktir ki, idraktir.” diye ifade buyurduğu hikmet yetişecek… Mahlûkunu kollayıcı (El’Müheymin), mahlûkuna nimet verici (Er’Rahman) ve ilmi eşyayı kuşatıcı (El’Muhsî) O!.. O, “El’Berr” (kullara ihtiyaçlarını veren)... O’nun; kulunu kendinden mahrum etmesi düşünülebilir mi? Kulunu, eşref-i mahlûkat olarak yarattıktan sonra başıboş bırakması düşünülebilir mi? Kuşatılmış bir mahlûk olarak insana halâs için tek yol; “El’Fettah”a (kapıları açan), –O’nun ne olduğu, nasıl olduğu üzerine ahkâm kesmek yerine, ukalâlıklarından tövbe edip– iman etmek… Yaratıp verdiği akılla, O’nu kuşatacağını sanma, yani verdiği nimeti O’nun üstünde sanma gafletine tövbe etmeli, gafletinden kurtulmalı; idrak üstü bir mevki ile, imanla onunla muhatap olmalı… Hattâ aşkla!.. O’na hamdetmek ve sayısız isimlerinin içinden bildirmek lütfunda bulundukları ile O’nu zikretmek… Kedinin erişemediği ete murdar (mundar) demesi misali, idraki kamaşınca O’nu inkâr etmek veya yok saymak, yani tefekkür firariliği; insana yakışmaz.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Ali ERDAL    30.01.2019
Yorum : Allah dualarını kabul etsin. İki cihanda aziz ol. Selâmlar.




Ekleyen : Faruk Aktı    28.01.2019
Yorum : Allah kaleminize kelamınıza kuvvet versin hocam baki selam.





 
Kardelen’in 35. toplantıs... - Sayı 124
Yolculuk... - Sayı 124
Annelerin zaferi... - Sayı 124
Her şey apaçık... - Sayı 123
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Emanet gazete isteyen, “bakabilir miyim?” diyor; “okuyabilir miyim” değil… Demek okunması gereken gazeteler, bakılır duruma düşmüş; yani albüm olmuş… Hem de (görmeyen gözlere yazıklar olsun) “fuhş albümü”…
Ortada bir basın olmadığına göre, neyin krizinden söz ediyorlar?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Hayatın merkezi anneler
Analar baş tacımızdır
Annelerin zaferi


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15637525
 Bugün : 1268
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 653196
 Bugün : 23
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 62
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim