Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2373 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Karıncanın gücü
Ali Erdal

  Sayı: 104 -

İsa Yusuf Alptekin (1901-1995)… “Asıl vatan”, hattâ “Anavatan” denmek hakkı iken, “Unutulmuş vatan” haline gelen, getirilen Doğu Türkistan’ın çilekeş ve mahzun devlet adamı… Bir zamanların, unutturulmuş vatanı Doğu Türkistan dâvâsının sembol ismi… Teşkilâtlı ve güçlü, imkânlı ve kalabalık, Türk’ün ilk düşmanı Çin karşısında dâvânın fikirle, görüşmelerle, anlatmakla, uzun vâdede kazanılabileceğini söyleyen ve bunun için bir ömür, dünya çapında gayret sarfeden mücahit… Kendisi 5 kıtada 35 ülkede dâvâsını anlattığını söylüyor. Dâvâyı, Türk dünyasının ve İslâm âleminin, hattâ dünya kamuoyunun meselesi haline getirmeli... Daha doğrusu, onların da meselesi olduğunu fark ettirmeli. Zulüm, ilelebet devam edemez. İnsanlık haysiyeti, eninde sonunda haklıdan yana, mazlumdan yana olur. Zalimin akıbeti, eninde sonunda küçük düşmektir. “Hakikat şudur ki zalimler asla felâh bulmazlar” (Kasas, 37)

Allah rahmet eylesin; onu, Bursa’da dinledim. Konuşmasından, hele başlangıç hitabından çok etkilendim. Onu dinlemek için 100 km yol gitmeye ve bir günü ayırmaya değmişti. Şöyle başladı:

–Amcalarım, dayılarım, halalarım, teyzelerim, yeğenlerim, yengelerim ve kadilerim…

Karşımızdaki, dünyanın öbür ucundan gelmiş bir konuşmacı değil; hane halkından veya yakın akrabadan biri… En fazla komşu köyden; komşu ilden bile değil. O kadar yakın... Güzel konuştuğunu gösterme, sanat yapma gayretinde değil. Dâvâsını anlatıyor, meselesini dile getiriyor. Ateşe düşen çığlık atar, ağıt söylemez. Ağıtı, yakınları söyler. Ülkesini, devletini ve milletini terk etmek zorunda kalmış, gurbet ellerde derdini anlatmaya çalışıyor.

Asıl dikkatimi çeken ve beni etkileyen “kadi” kelimesi oldu. (Gugul)a yazarsanız, size ısrarla “kadı”yı işaret edecektir. Türkçe ve Osmanlıca sözlüklerde yok. Bilecik ve çevresinde, “akraba olmayan, ama akraba yakınlığında kabul edilen kadın” anlamında… Şu anda da kullanılıyor. Hala, teyze, nine, yenge değil ama o seviyelerde. Ekseriyetle isimle birlikte söyleniyor… Ayşe Kadi gibi… Ayşe Hanım der gibi… “Kadın” kelimesindeki (-n) sesi düşmüş olabilir. 100 km mesafeyi uzak gören ve bir günü uzun zaman zanneden; birbirinden bin yıldan fazla bir zaman uzak kalmış soydaşların dil ve kural birliğini görsün de utansın.

1960 - 70 yılları… Solcular sokaklarda, “Yankee go home!” çığlıkları ile güya ABD’ye diş gıcırdatıyorlar… Soyguncu, sömürgeci ve katil ABD evine defolup gitsin, ama ‘emekçiden yana ve sömürüye karşı’ Rus ve Çin komünistleri başköşeye buyursun. Bir üst akıl, sevilmeyenlerin ABD’ye düşman olduğunu gösterip, sinsice, ABD’ye halkların sempatisini kazandırmaya çalışıyor. Onlara diyor ki Alptekin… Burada tuzunuz kuru, rahat rahat Amerikan düşmanlığı senaryosu yazıyor ve oynuyorsunuz. Özendiğiniz Rus’un ve Çin’in ne zulümler yaptıklarını görmüyorsunuz veya görmezden geliyorsunuz… Siz, dediğiniz doğruysa, hiç olmazsa, kendi vatanınızda düşmanınızın yüzüne karşı defol diyebiliyorsunuz. Biz değil düşmanın yüzüne karşı zulmünü mırıldanmak, ondan uzaklarda bile işkence ve zulüm gördüğümüzü her yerde söyleyemeyiz. Kolay kolay konuşacak salon bulamayız. Derdimizi ancak kardeşlerimize yanabiliyoruz. Piramitlerde zorla çalıştırılan köleler, kendi aralarında olsun, zalimi çekiştirebilirlerdi, evimize kadar sokulan, yurt içinde ve dışında herkesi gözetleyen, her yerde cirit atan gizli ve açık ajanlar ve askerler yüzünden, her an, sürgüne mi gönderileceğiz, öldürülecek miyiz endişesindeyiz. Oruç tutmadığımızı, namaz kılmadığımızı göstermemiz isteniyor… İnkâr ettirmekle yetinmiyorlar, müslüman olmadığınızı ispat edin diyorlar. İnsan hakkı, aile mahremiyeti, dine saygı tanımıyorlar. Harama zorlayan; aile fertlerini, hısım ve akrabayı, konu ve komşuyu karşı karşıya getiren, ölmeyi isteten “Çin işkencesinin” ne olduğunu, siz nereden bileceksiniz? Sadece insanımıza kastetmiyorlar, her eser ve her mânâ ölüme mahkûm… Çin bizim şahsımızda Asya’dan Türk’ü ve İslâm’ı silmek istiyor; mesele, Türk’ün ve Müslümanın meselesi değil de nedir? Alptekin bunu, “Gönül arzu eder ki, Türkistan meselesinin halledilmesi dâvâsında öncülük şerefi, Türkiye’nin olsun” diye ifade etmişti.

Bunlar bugünlerde, yeni bir şeymiş gibi söylenebildiğine göre, sinsi “Çin işkencesi” dozunu arttırarak bugünlere kadar kendini dünyanın gözünden gizlemiş demek ki… Halen de öyle…

“Unutulmuş vatan” yerine, “gözardı edilmiş vatan” diyelim… Bir zaman için gözümüzden kaçırtılmış… Gözardı edilmiş vatan Doğu Türkistan ve orada yaşayan Uygur Türkleri ile o kadar çok ortak yanımız var ki… Birkaç mevzudan birer misal yetecektir… Ortak halk hikâyeleri (Tahirle Zühre); ortak destanlar (Emir Göroğli) ortak tipler (Nasreddin Efendi), sadece onlarla bizi değil bütün Türklük dünyasını ilgilendirecek eserler (Divan-ı Lügat-it-Türk)… Kıbrıs Türkleri ve Türkmenlerle renk ortaklığı, Türk dünyası ile Ayyıldız ortaklığı olan bayrak… “Gökbayrak”… “Ortak” demek yetersiz… Aynı fidanın dallarıyız… Şu atasözlerine bakın:

Vaqting ketti, behting ketti. (Vaktin gitti, bahtın gitti.)

Mertni meydanda sina. (Merdi meydanda sına)

Dost aghritip eytar, düşmen küldürüp... (Dost ağrı verici söyler, düşman güldürür…/ Dost acı söyler, düşman şirin görünmek için hoşuna gideni söyler)

Yunus da “Yunus eydür (der ki)” diyordu.

Kendimize has alfabemizin memleketi Doğu Türkistan!.. Kaşgarlı Mahmud’un ve eseri Divan-ı Lügat-it-Türk’ün memleketi Doğu Türkistan! Yusuf Has Hacib’in ve eseri Kutadgu Bilig’in (Kutluluk Bilgisi) memleketi Doğu Türkistan ve aynı hikâyeler, aynı destanlar, aynı kahramanlar, aynı şiir ve nesir eserler... Bâtıl birkaç dinden sonra İslâm’da karar kılan, bin yıldır da müslüman olan Uygur Türkleri ile aynı değilsek, başka kiminle aynıyız? Uygur tarihi ve edebiyatı ortada… Aynı din ve dil, haliyle aynı kültür ve medeniyet… Aynı duygu… Haliyle aynı sevgi, aynı nefret… Hem de dünyanın en kalabalık ve muannit bâtılı içinde; vahşi hayvanları, fareleri, yılanları, çıyanları yiyenlerin, yani onların tıynetine teşne olanların baskılarına, işkencelerine, hilelerine, sinsiliklerine, soykırımlarına rağmen… Ülke, bir zindan haline getirilmişken…

Alptekin’in dediği olma yolunda inşallah... Bugün Doğu Türkistan Dâvâsı, Türklük dünyasının –diğer kısımlarını bilmem ama– bizim kamuoyumuzun meselesi olma yolunda. Nemrut’a ufacık mahlûkla, bir sinekle, haddini bildiren Allah, Çin ejderhasının haddini de bir ufacık virüsle bildiriyor… “Alma mazlumun ahını çıkar âheste âheste!”… Bu atasözümüz, “Alma Türkistan’ın ahını, çıkar korona korona” şeklinde sosyal medyada yankılanıyor… Ve daha nelerle nelerle, Doğu Türkistan dâvası anlatılıyor… Allah; kendisi türeyemeyen, türeme için bir canlıya muhtaç basit bir varlığı, canlı mı cansız mı diye tartışılan bir virüsü; dünyanın en kalabalık zulüm sürüsüne musallat ediyor ve onu maddede ve mânâda sıkıntıya sokuyor ve küçük düşürüyor… Çokluğu ile dünyada ağırlığı olanı kırıyor. Bütün dengelerini ve dünya ile irtibatlarını bozuyor. “Temiz olmayanları” yemenin akıbetini, bütün dünyaya göstermesi de cabası... Sübhanallah!..

Tabiî ki mesele hallolmadı ve bitmedi. Allah Resülü’nün bir sefer dönüşü buyurdukları gibi, daha da “Ocak kızıştı”... Şimdi daha çok gayret sarfetmek gerekecek, dâvâyı dünya kamuoyunun meselesi haline getirmek için… Allah bir imkân verdi; Çin’e dünyanın dikkati çekildi, bunun da hakkını vermek lâzım.

“Molotof kokteyli” ilk önce 1939’da Finlandiya’yı işgal eden Rus tanklarına karşı kullanıldı. İlkel yangın bombası, tankların yakıt deposuna yakın ateşleniyor ve tank kendi yakıtının patlaması ile havaya uçuyor. Sovyet Dışişleri bakanı Viyaçeslav Molotov bir radyo programında “Biz, aç Fin halkına ekmek ve insanî yardım atıyoruz, onları özgürleştirmeye çalışıyoruz” diyerek hem bombalamalarını inkâr etmiş hem de Finlandiya’ya girmelerini meşrulaştırmak istemişti. Finler, “garibanların silâhı” denilen ilkel silâhlarına “Molotof kokteyli” adını vererek, ‘biz de size, bize özgürlük getirdiğiniz için kokteyl ikram ediyoruz’ diye Rusları alaya almışlardı. Bu buluş, direnişin gücü olmuştu.

1956’da Macarlar Ruslara karşı bayraklarındaki orak çekiçli komünizm temsilini kesip atarak delik bayrakla başkaldırmışlar ve “Artık yoldaş değiliz!” demişlerdi. Delik bayrak ve bu cümle isyanın gücü olmuştu. Her iki durumda da Ruslar, söyleyecek bir söz bulamamıştı. Havaya uçurduklarının yanında sinek mesabesindeki Molotof kokteylleri ile dev tanklar havaya uçurulmuştu.

Çin, Rus ve Hint bâtılları ve mengeneleri arasında, denize kıyısı olmayan, çetin tabiat şartlarına sahip, yer altı zenginliklerine göz dikilmiş bir ülkede, Müslüman Uygur Türkleri; 3 asırdır, dünya nüfusunun beşte birinin; gittikçe artan bir soykırımına direniyor. Onlara direnme gücü veren haklı olmak ve Hak’ta olmak! Doğru fikirden üstün güç yoktur! İçerde ve dışarda kendine, inancına ve milletine güven! İşkenceler ve baskılar insana maddî zarar verebilir; insan, zalimin dediklerine inanmış görünebilir. Onların istediği ruhsuz ve inançsız kelimeleri seslendirebilir. Kuvvet, istediğini yaptırabilir ama mazlumun; bunların zulüm olduğunu düşünmesine engel olamaz. Zulmü duyan herkesin, “Haksızlık karşısında dilsiz şeytan olması” sağlanamaz. Bu acz, zalimi çıldırtır. Haksız olmanın ezikliği, haklı olma hakikati karşısında eninde sonunda mağlûp olur. Doğu Türkistan atasözü “Fil karıncayı ezebilir ama karınca onun hortumuna girerse, fil, acz içinde kalır ve çıldırarak ölür” der. Haklı olmak ve hakkı söylemek, haksızın hortumuna giren karıncadır. Zulmü anlatmak, zalimin hortumuna giren karıncadır. Zulmünün; değil yüzüne karşı, bilmediği görmediği yerlerde, bilmediği, tanımadığı kişiler tarafından devamlı söyleneceğini bilmek, zalimi çıldırtır. Dünyanın neresinde olursa olsun, ejderhanın haksız olduğuna, zalim olduğuna inanan; bunu bir şekilde –değil onun menhus suratını ve zihniyetini ifşa eden kitap yazmak– yakasına taktığı, maddede sinek kadarcık rozetle, masasına koyduğu bayrakla, mazlumun bir atasözünü söylemekle, türküsünü dinlemekle, ehemmiyetsiz görünen ufacık bir alâmetle ifade etmek bile; filin hortumuna giren bir karıncadır.

Dünyanın neresinde olursan ol, ne kadar güçsüz olursan ol, zalimin hortumuna bir karınca koyabilirsin. “Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Al-i İmran, 178) diyen, seninledir; senin “sinek” kadarcık gücünü, bir top güllesi yapabilir.

 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Sinan AYHAN    10.06.2020
Yorum : Göz yaşı dökmemek kabil mi; bu satırlar işte tam göz yaşı pınarının yeri, İsa Yusufalptekin, güzel insanmış Allah rahmet eylesin, o davayı anlatmış da biz ne kadar duyabilmişiz... Unutturulan anavatanın davası, bu "nuh oğullarına" ders olsun, ne acı ki dedelerimizden ayrı düşmüşüz, düşürülmüşüz... "Müslüman olmadığımızı ispat etmemizi" istiyorlar; bu ne alçakça bir zulümdür... Sanacaklar ki biz kelime oyunu yapıyoruz, filin yanında karınca ne ki, diye düşünüyorlar... Ama içten içe de korkuyorlar... İmanı olanın cüssesi bu dünyaya sığmaz; siz anlayamazsınız, Allah'ın vaadi var, yaptığınız zulmün kökü kazınacak, aklınız ermese de içten içe korkmaya devam edin, "nuh oğulları" üzerlerine düşen borcu yüklenip geliyor...





 
Kardelen’in 35. toplantıs... - Sayı 124
Yolculuk... - Sayı 124
Annelerin zaferi... - Sayı 124
Her şey apaçık... - Sayı 123
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Hayatın merkezi anneler
Analar baş tacımızdır
Annelerin zaferi


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15637726
 Bugün : 1468
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 653202
 Bugün : 29
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 62
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim