Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2851 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

NEREYE BAKIYORSUN?
Fatih Öncü

  Sayı: 64 - Nisan / Haziran 2010

“Hey gidi günler!” dedi, içten ve derin bir ah çekişle... Ne günlerdi o günler. Köy kalabalıktı, her evde en az üç beş çocuk, bir o kadar da genç vardı. Hocasının, babasına “bu ilerde büyük adam olacak. Şehirde okula gönder, okusun” demesi üzerine, ortaokulu okumak için şehre gitmişti. O zaman köyünün bağrından koparılmıştı.

“Ne günlerdi o günler” dedi ve içinden yeniden bir ah çekti. Şu anda her ne kadar pencereden, okulun arka tarafındaki birkaç eski evin olduğu, kenar mahalleye ve onun da ilersindeki tepelere baksa da, aslında gördüğü, (30 sene öncesi) inek güttüğü dağların önündeki köyüydü. Nereye baktığının ne önemi vardı. O görmek istediğini görüyordu.

Çıkınına ekmeğini koymuş, önüne sığırları katmış dağın yoluna düşmüştü. Sabahın bu erken saatinde, çocuklar sokaklara dökülmüş oynuyorlardı. Beraber sığır güttüğü arkadaşı Hasan'ın evine yaklaşmıştı. Hasan'ın annesi sığırları salmış, kendisini görünce, Hasan'a “Hasan! Hasan! Nerde kaldın! Koş hadi! Mehmet çıkmış yola seni bekliyor” diye bağırıyordu...

İşte tam orada irkilerek fark etti, “Mehmet Hocam! Mehmet Hocam, bitti” diyen öğrencinin sesini...

Hasret yüklü, neredeyse nemli gözlerle döndü sınıfa.

Hocam dediğiniz yeri okudum. Daha okuyayım mı?

Yok, evladım tamam. Oturabilirsin yerine.

Diyebildi sessizce. Sonra çocuklara:

Çocuklar, okuma parçasından da anlaşıldığı üzere nereye baktığınız değil ne gördüğünüz önemli...

Sınıf sessizce dinliyordu. O da, bu arada, konuyu çocuklara nasıl örneklendireceğini düşünerek pencerenin kenarına vardı. Yeniden manzaraya bakarak, tatlı bir ses tonuyla:

Çocuklar!..

Bu edayla her seslendiğinde, güzel bir hikâye anlatacağını bilen çocuklar, arkalarına yaslanıp hocalarına kulak kesildiler.

Ne kadar güzel manzara

Diyerek lafa girdi. Birkaç ev, sakin bir mahalle... İki üç tane yaşlı teyze... Bakın! Bir araya gelmiş, adeta omuzlarına yüklendikleri yılların yüküyle bükülmüşler, otuyorlar. Kim bilir ne anlatıyorlar geçmişten getirdikleri hikâyelerinde... Çok yeşil olmasa da, kendileri gibi, yılların getirdiği yorgunlukla, şu güzel dağa yaslanmış mahallelerinde çok mutlu gözüküyorlar. Ne kadar bedenleri yaşlanmış olsa da, adeta ruhlarını dinlendiriyorlar dağın manzarasında...

Çocuklara döndü Mehmet Hoca. Bir iki adım atıp onları seyrettikten sonra, tekrar pencerenin kenarına yaklaşıp:

Ah İstanbul!

Dedi, çok daha canlı bir sesle ve çocukların şaşkınlığını artırırcasına devam etti:

Senin kalabalığına, binalarına, boğazına, insanları yutan hengâmene hasret kaldım. Şu manzaraya bak. Yarı çıplak bir dağ, köhnemiş bir mahalle ve birkaç çekilmez yaşlı insan... Ama sen öyle misin? Parkların, insanın içini coşturan ve başını döndüren hızlı sokakların, eğlence yerlerin, Fenerbahçe sahilin, Kadıköy'ün, Eminönü'n... Sen tüm benliğimi saran bir uyuşturucusun. Sende kaybolmak istiyorum. Martıların bile bir başka koşuşturma içinde. Şu manzaraya bak ne o kalabalık caddeler var ne de o heyecan... Ruhum daralıyor. Burada nasıl yaşar insan...

Sonra tekrar sınıfa döndü. Bir iki saniye çocukları seyrettikten sonra, yine pencerenin dışındaydı gözleri. Acaba bu sefer ne anlatacaktı.

Hey gidi Karadeniz...

Diye yarı tok bir sesle inledi:

Senin yeşil dağlarına can kurban... Seni seyrederken, gözlerim ağaç denizine kulaç atıyor adeta. Yeşilin bin bir tonu sende, toprak gözükmüyor dağında. Şu manzaraya bak. Köy yeri... Dağa yaslanmış ama ne köylerine ne dağlarına bakmış insanları. Bak! İki üç tane yaşlı nine var orada. Her sene bir ağaç dikselerdi orman olurdu burası. Gerçi, ağacı da ağaç değil buranın Karadeniz'in ağacının yanında. Ne o küçücük ağaçlar bizim oranın ağacının yanında dal gibi kalır bunlar.

Yine bir sessizlik olmuştu. Sonra bağrı yanık, sıcak bir iklimden seslenerek devam etti:

Şu dağın güzelliğine bakın. Ne kadar yeşil... Ah! Şimdi ne güzel koyun otlatılır orada. Bizim dağlar; hiç ağacın olmadığı, üzerine adeta kırmızı toprak boyası dökülmüş gibi, çıplak arazi... Ne ot yetişir ne bir ağaç vardır. Şu köyün güzelliğine bakın. Köy dediğin böyle olmalı. Şu ağaçlı bahçede oturan teyzeler acaba ne anlatıyorlar birbirlerine? Ben bizim köyde, bir iki ağaç okulun bahçesinde, bir iki ağaç caminin yanında ki mezarlıkta gördüm. Ha! Bir de unutmadan söyleyeyim, büyük bir ağaçta köy kahvesinin önünde vardı. Bizim oralarda böyle yeşil olsaydı. Bu köyün güzelliğine, bu dağın yeşiline hayran oldum.

Mehmet Hoca gözlerini kapatmış ruhunu dinliyordu adeta. Bir miktar bu halde kaldı. Sonra sınıfta bir hareketlenmenin olduğunu fark etti. Usulca saatine baktı, zil çalmak üzereydi ve çocuklara şefkatli bir baba edasıyla;

Çocuklar nereye baktığınız önemli değil, hangi gözle baktığınız önemli. Yani ne gördüğünüz önemli.

Hiç yerlerinden kıpırdamadan hocalarını dinleyen çocuklar, zil çalınca pencereye koştular. Tüm teneffüs boyunca manzaraya baktılar. Ama hiç kimse ne gördüklerini bilemedi.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
ESRÂR... - Sayı 93
İşsizlik mi, işçisizlik m... - Sayı 71
Eğitim sistemimiz... - Sayı 71
Farklı Bakış... - Sayı 70
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Türkçe’nin kırpıla kırpıla ne hale getirildiğine bakmadan kalkmışız, “eser vermeli, eser vermeli” diyoruz.
Halbuki “Güneş Dil Teorileri”nin temel yapılmak istendiği bir dili kullanarak karşımızdakilerle konuşup, anlaşabildiğimize şükretmeliyiz.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Annelerin zaferi
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15718994
 Bugün : 2126
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656517
 Bugün : 430
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 1079
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim