Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2556 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Akdeniz
Serpil Tuncer

  Sayı: 76 - Nisan / Haziran 2013

Irmağın kenarındaki bataklıkta bir avuç toprağa tutunmaya çalışan zümrüt yeşili söğütleri izliyorum. Söğütler, yorgun bir çocuğun uykuya yatması gibi ince yapraklarını rüzgâra bırakmış. Öğle sıcağında salınıp duruyorlar. Kadife kumaşa benziyorlar uzaktan. Parlak ve yumuşak. Kıvrılan ırmağın arkasında beliren uzun kavak ağaçları bu kısa söğütlere gölge yapıyor. Karşıki dağlara doğru uçsuz bucaksız tarlalar uzanıyor. Dağın yamaçlarındaki bodur ağaçlar asil başlarını güneşe kaldırmışlar. Birkaç kırlangıç sınırsız gökyüzünü keşfe çıkmış. Uzaktan her şey öylesine güzel gözüküyor ki içine düştüğüm yalnızlığı unutturuyor. Doğanın dokunulmazlığı buralara adını kazımış. Bir asi rüzgâr saçlarımı uçururken Akdeniz’in o sıcak esintisi tenimi yalayıp yutuyor. Her yanımı garip bir sıcak sarıyor. Bir fön makinesinin içinde savrulup duruyorum sanki. Güneş tam tepede. Gittikçe bastıran sıcağa daha fazla dayanamıyorum. Ana yoldan ayrılıp tarlaların içine ilerliyorum. Irmağın kenarını süsleyen uzun sazlıklara dalıp güneşten korunabileceğim bir yer arıyorum.

Gölgedeyim. Sıcak az da olsa serinliğe kendini bırakıyor. Büyük gürültü çıkararak çağlayan ırmağa bakıyorum. Yeşil sularını görmemle içine atlamam bir oluyor. Üstüm başım ırmağın bulanık sularının içinde ıslanıyor. Havadaki sıcaktan nasiplenmeyen ırmağın suları buz gibi. Ayaklarım bir anda donmaya başlıyor. Zorlukla tutunduğum otlardan güç alarak kıyıya çıktığımda sıcak bir anda bedenimden uzaklaşmış oluyor. Kıyıdaki çamurun üzerine yatıp ağaçların arasında kâh gözüken kâh kaybolan gökyüzüne bakıyorum. İçim şenleniyor, ferahlıyorum. Esen rüzgâr bedenime dokundukça üzerime garip bir uyku çöküyor. Olduğum yerde kısa bir şekerleme yapıyorum. Uyumakla uyanık kalmak arasında gidip geliyorum. Başımın üzerinden geçen bir kuşun acı çığlığıyla ayılıyorum. Geçen zamanı hesaplamıyorum. Geldiğim yere yani ana yola tekrar dönmek zorundayım.

Yolda kalan aracımı merak ediyorum. Çantam, telefonum özel eşyalarım hepsi arabada. Eski bir fortun içinde. Gerisin geri ana yola çıkıyorum. Sağa sola bakındıktan sonra yolda gezinen ıssızlığa dayanarak kaybolduğum fikrini kafamda sabitliyorum. Acı gerçek işte. Otobanda giderken yanlış yola girmiştim, yetmezmiş gibi üstüne üstük arabam arıza yapmıştı. Araçta tık yok. Ne ileri ne geri gidiyor mübarek. Irmağın suyu üzerimde buharlaşmaya başlamışken aklıma cep telefonum geliyor. Polis, jandarma, ilk yardım bütün telefonları deniyorum. Kör bir noktada olmalıyım ki cep telefonu çekmiyor. Bu ıssız yolda ne yapmalıyım diye düşünürken aklıma ilk gelen yol kenarında beklemek oluyor. İllaki bir araç geçer. Başımı gölgelendirecek bir kayanın dibine dayanıp bekliyorum. Saatler geçiyor. Gelen giden yok. Acıkmaya başlıyorum. Susamak da işin içine girince ağzım yapış yapış oluyor. Üzerim ise çoktan kurudu. Arabanın içindeki torpido gözüne bakıyorum. Erimiş bir çikolata parçası bulduğumda dünyalar benim oluyor. Hemen ağzıma atıyorum. Çikolata anında mideme iniveriyor. Aynı kayanın altında gelip bekliyorum. Doğayı, otların sallanmasını, muhteşem gökyüzünü izliyorum. Soluksuz bir zevkin pençesindeyim ama ıssızlık ve açlık canımı sıkıyor.

Güneş, öğleden ikindiye yaklaştığında susuzluktan kurumuş dudaklarımı yalayıp duruyorum. Tekrar tarlayı geçip söğütlerin altında saklanmış ırmağa geliyorum. Sıcak çöllerden gelen hayvan misali suya atlıyorum. Kana kana su içiyorum. Üstüm başım tekrar ıslanıyor. Sıcaktan başıma bir ağrı oturuyor. Açlık canıma yetti. Başım dönüyor artık. Irmaktan çıkıp toprağa uzandığımda bir aracın sesi kulaklarıma geliyor. Hızla koşuyorum. Islak ayaklarım toz toprak içinde kalıyor. Araca yetişemiyorum. Kâbus gibi. Arkasından bağırıyorum ama sesimi duyan olmuyor. Araç basıp gidiyor. Elde var yine sıfır. Nasıl olur da böyle ıssız bir yola girebilirim. Direksiyonda uyudum mu yoksa? Bir biri ardına araçların aktığı o işlek otoyola ne oldu anlamadım. Nasıl oldu da bu yola girdim? Tekrar beklemeye başlıyorum. Saatler geçiyor ve ikindi nazlı gelin gibi terk ediyor peyzajı. Arabanın içine giriyorum ürkerek. Alaca karanlığın elinde kuklayım artık. Gölgemden korkuyorum. Garip hayvan uğultuları duyuyorum. Şizofrenler gibi karanlıkta koyulaşan bitki topluluklarını insan yüzlerine, koyunlara, eşyalara benzetiyorum.

Ağustos böcekleri ötmeye başladıklarında yanık çiçek ve ot kokusu etrafı sarıyor. Cennetin içinde cehennemi yaşamak bu demekmiş. Açlık bir taraftan, susuzluk diğer taraftan... En kötüsü de ıssızlık. Bu gece buradayım anlaşılan. Korkarım karanlıktan. Hele ıssızlık... Aklımı götürür ötelere. Sonra dua etmek geliyor içimden. Bildiğim bütün sureleri okuyorum. Ellerimi yıldızlı gökyüzüne açıp karşıma bir insan çıkarması için yaratana dua ediyorum. Gözlerim küçülmeye başlıyor. Yıldızlarla kaynayan sema bana uyku vaktimin geldiğini hatırlatıyor. Biyolojik saatime daha fazla direnmeden uyumaya çalışıyorum ama bir türlü uyuyamıyorum. Aracın kapıları kilitli ama yine de canıma yeten korkuyu bastıramıyorum. Belki tok olsam uyumam daha kolay olurdu. Tekrar yiyecek bir şeyler arıyorum. Arabanın içini ve ceplerimi didik didik ediyorum. Nafile... Yorgun düşen bedenimi uykuya bırakmaktan başka çarem yok. Yıldızlar çoğalırken, ağustos böceklerinin sesi, kurbağa seslerine karışıyor. Sessizlikte ırmak çağladıkça çağlıyor.

Gün ışıdığında bir kamyon sesi kulaklarıma çarpıyor. Rüya mı gerçek mi acaba? Gözlerimi açtığımda tam karşımda bir kamyonun hızla yaklaştığını görüyorum. Üzerimdeki uyku mahurluğu bir anda gidiyor. Aracın kapısını açtığım gibi sıcaktan ısınmaya başlayan asfalta yalın ayak basıyorum. Kamyon duruyor. Şükür olsun!

Kamyonun içinden üstü başı perişan bir adam çıkıyor. Çiftçiye benziyor. Kamyonun arkası ot balyalarıyla dolu. -Geçmiş olsun birader! Hayırdır?

-Yanlış yola girdim herhalde. Bu sapa yolda araç da arıza yaptı. Dün öğleden beri buradayım.

-Eee ni yidin ni içtin?

-Ne yemesi ağabey. Açlıktan ölüyorum. Üstelik telefon da çekmiyor.

-Çekmez. Otoban nire bura nire. Burası Sedir Yaylasının yoludur. Araç da pek olmaz. Bazen ota gideriz. İyi ki bana rastladın. Yoksa işin zordu. Gerisin geri yürüseydin onkilometre aşağı da bir benzinci vardı.

Kamyoncu deyince hatırlayıverdim. Evet, son gördüğüm o benzinlikti ama? Neden hatırıma gelmedi ki?

-Neyse önemi yok artık. Beni aşağıya kadar götürün. Araç için çekici çağırırım.

Adamla aynı anda kamyona biniyoruz. Yanındaki sırt çantasının içinden el yapımı tepsi ekmeğini çıkarıyor, al gibi domatesi de... Olanca iştahımla ekmeği ve domatesi yemeğe başlıyorum. Kendime geldiğimde etrafa gözüm takılıyor. Sabahın köründe bile sıcak dayanılmaz. Kadife söğütler yine nazlı ceylan gibi salınıp duruyor. Irmak daha coşkun. Albenisi bitmeyen doğanın içinde olmak... Adam;

-Buraları çok güzelidir. ‘’Ya ne demezsin’’ diyorum dünkü korkuları unuturcasına. Birkaç dakika sonra benzinlikte oluyoruz. Kamyondan indiğimde bildiğim tüm hayır duaları adamın ardından döktürüyorum.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Portakal... - Sayı 85
Akdeniz... - Sayı 76
Sahil postanesinden sevgi... - Sayı 70
Kör olma korkusu... - Sayı 69
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Bir özel TV kanalı “yılın politikacısı”nı seçtirdi.
Seçilemeyenler üzülmesinler. Çünkü hepsi ayrı ayrı yılın politik acısı olduklarını ispatladılar.
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Annelerin zaferi
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15719009
 Bugün : 2139
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656517
 Bugün : 430
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 1079
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim