Olaylara bakış - 106 Muhsin Hamdi Alkış Sayı:
106 -
Doğu Akdeniz'de Satranç mı Oyun Teorisi mi?
Eskiden bu yana yapılan basit bir benzetmede uluslararası alandaki mücadele büyük bir satranç oyunu gibi hattâ bazen arena tabiriyle ifade edilir. Devletler ve milletler uluslararası güç mücadelelerinde istihbaratı diplomasi ve silâhlı kuvvetleri, kamu iletişimini, medyayı, sivil toplum örgütlerini, ticareti, hukuku bir araç olarak kullanır. Kendi kazançlarını en büyük muhataplarınınkini de en küçük hale getirmek için çabalar. Kısacası sıfır toplamlı bir oyun olarak görür.
Oysa gerçekte uluslararası mücadele bir arena veya satranç oyunu gibi mutlaka ve sadece bir kazananın olduğu diğer tarafın sömürüldüğü bir oyun olmak zorunda değil.
Dahi ama şizofren Nobel ödüllü matematikçi Steve Nash tarafından sunulan Oyun teorisinde oyuncuların sadece birinin maksimum kazancı değil, oyuncuların çoğunluğun daha düşük ama garantili kazancına ulaşmak söz konusudur. Çokça ekonomi alanında kullanılan teori, oyuncular arasındaki stratejik etkileşimi inceler. Stratejik etkileşim, herhangi bir oyuncunun refahının diğer oyuncuların hamlelerine bağlı olduğu durumlardır.
Türkiye Doğu Akdeniz, Suriye, Irak, Adalar denizi, Yunanistan problemleri, AB ilişkileri, Afrika hülasa tüm coğrafyalarda taraf olduğu tüm ihtilaf ve yeni oyun kurma çabalarında maksimalist yani sadece ve bencilce kendi çıkarının en büyük hale getirilmesi değil diğer oyuncuların da menfaat ve haklarını gözeten ve herkesin kazandığı bir oyun kurulmasına gayret ediyor.
Buna karşılık başta Fransa Batı hâlâ daha sömürdüğü (sömürge vergisi almaya devam ediyor) Afrika’da ve saydığımız tüm coğrafyalarda Türkiye’nin sömürücü değil, birlikte kazandırıcı bu tavrından duyduğu rahatsızlığı maksimalist taleplerini tehditkâr girişimlerle destekleyerek buyurgan küstah kibirli ve edebsiz bir biçimde gösteriyor. Büyüklüğünü ve gücünü sürekli ifade etmek zorunda kalan bir devlet korkusundan böyle davranıyordur. Havlayan bir köpek aslında kendi korkusundan bunu yapar ve ısırmaz.
Küresel çetenin bir piyonu olan Mösyö Macron bilse iyi eder ki Türkiye olarak biz havuç ve sopa gösterilecek, bir ülke değiliz. Tarihte en zayıf denilen zamanda bile olmadık amma o sopayı da havucu da sahiplerine iade etmesini bildik.
Gücümüzün etkisi millî gücün tüm unsurlarını seferber edebildiğimizde en yükseğe çıkar ve bu unsurları bir araya getirmede eksikliklerimizi süratle giderip meselenin sadece bürokratların değil devletin ve milletin yani milli gücün bütün unsurlarının silâhlı kuvvetler, ekonomi, siyaset, sivil toplum, hukuk fakülteleri, siyaset ve toplum bilimleri kamu iletişim stratejileri, dış Türkler ve Akraba topluluklar özetle her mânâda seferber ederek kazanabileceğimiz bir süreçteyiz.
Bu süreçte birlikte kazanma oyunu stratejisinin gereği olarak bazen sahte ricatlar bazen de sahte hücumlar yaparak millî gücün tüm unsurları kullanılacak, geçici veya kalıcı ittifaklar kurulacak bazen tavizler verilecek bazen de alınacak ve eminiz ki başarıya da ulaşılacak zira; haklı güçlüdür.
Ya Karabağ, Ya Ölüm!
Türkiye’nin Türk dünyasıyla irtibatını kesmek için bir hançer gibi saplanmış proje devlet statüsünde Ermenistan, son aylarda enerji savaşlarının bir piyonu olarak Azerbaycan topraklarına saldırıları arttırınca ülkemizin de şartsız ve tam desteğiyle Azerbaycan ordusu öncelikle işgal altındaki topraklarını ve sonra Karabağ’ı kurtarabilmek için hilâl şeklinde bir taarruz başlattı.
Esasen yaklaşık 30 yıl önce Rus tanklarıyla ezilmiş ve sindirilmiş bir öğrenilmiş çaresizlik halinden mustarip olmakla bugünkü imkânlar arasında çok büyük farklar var. Azerbaycan 30 yıldır ekonomik ve askerî açıdan bu güne hazırlanmıştı. Tüm ordusu Türkiyemizde yetişen subaylar ve kurmaylar aracılığıyla yeniden yapılandırılmıştı. Askerî donanım ve taktik stratejik açıdan Sovyet dönemi Rus bağımlılıklarından kurtulmuştu. Bu sayede savaşın ilk iki haftasında bilhassa konvansiyonel muharebe araçları olan tank ve top bataryalarına karşı SİHA ve kamikaze droneler ile tam bir üstünlük sağlanarak Ermenistan ordusunun bu imkânların yarısı imha edildi. Ordusu mevzilerini silâhlarını teçhizatlarını tanklarını toplarını bırakıp kaçtı.
Ermeni ordusunun verdiği bozgun görüntüsü ve ardından tam nihai darbe indirilerek Karabağ da dâhil tüm toprakların kurtarılması an meselesi iken Rus müdahalesi geldi ve kurnazca Türkiye dışlanarak iki ülke dış işleri bakanları Moskova’ya çağrılıp, 30 yıldır yararsız olduğu kanıtlı minsk grubuna atıf yapan bir ateşkes belgesi dikte edildi ve imzalandı. O Minsk grubunun üyesi Fransa açıkça işgalci Ermenistan tarafından olduğunu beyan ediyor.. Rusya ile Ermenistan aynı savunma anlaşması içerisinde… ABD işgalci Ermenileri değil Türkiye’yi ihtar ediyor ve safını belli ediyor.. Bu Minsk grubu devletlerine güvenip müzakere mi olur?
Maalesef o ana kadar her şeyi dört dörtlük yapan kardeş Azerbaycan sahadaki zaferlerini bu tuzağa düşerek zedelemiş oldu. Oysa Rusların Moskova davetini, işgal altındaki tüm topraklardan çekilinmesi veya en azından kesin bir takvim verilmesi ön şartına bağlayarak reddetmeli Türkiye’nin olmadığı masaya oturmayacağını beyan etmeli idi.
Uluslararası hukuk, BM ve doğal hukukun işgal altındaki topraklarını kurtarmak için savaşan devlete açık bir rıza gösterdiği, iki ülke ekonomik ve askerî olarak bu kadar avantajlı bir konumda iken, Türk konseyi destek açıklamışken, İran’da Güney Azerbaycan Türkleri ayağa kalkmışken ve Türkiye’den her türlü desteği almışken geri adım atması hayal kırıklığına yol açtı.
Müzakereler bile Rusça yürütülen Moskova’da Rusya’nın sanki SSCB dönemindeymişçesine patronluk taslamasına, halk tabiriyle racon kesmesine müsaade edilmemeli idi. Kardeş Azerbaycan gardını indirdiği an Moskova davetini kabul ettiği andı! İşte orda darbeyi aldı. Elbette ki bürokrasi kadrolarının hâlâ Rus etkisinde (hattâ belki ajanı) olduğunu daha yenice dış işleri bakanının görevden alındığını, Genelkurmay başkanı hakkında da aynı neviden söylentiler olduğunu unutmamak lâzım… Ancak hangi istiklâl vardır ki yabancıların merhametiyle vücut bulsun? Bedel ödenmeden işgal bitmeyecektir. Karabağ ve işgal altındaki toprakları kurtarmak Azerbaycan’ın devlet olma sınavıdır.
Daha ilk saatlerinden ateşkesin ihlâl edilip sivillere direk saldırarak savaş ve insanlık suçu işleyen Ermenistan’a ateşkesin bittiği ve savaşın işgal sona erdiğinde biteceği ihtar edilip topyekün seferberlik ve kış bastırmadan her cephede taarruzdan başka çare yoktur.
YA ZAFER YA İZMİHLAL!
YA KARABAĞ YA ÖLÜM!
|