Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     731 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Odağın neyse gerçeğin odur
Harun Mermer

  Sayı: 109 -

Okumak insanlar için daima zor olmuştur. Biz millet olarak genelde dinlemeyi ve izlemeyi severiz, bu kolayımıza gelir. Boş vakitlerimizde ya müzik dinleriz, ya televizyon seyrederiz ya da sosyal medyada videolar izleriz. Okumaya gelince işte o zor bir şeydir. Ama çocuklarımıza hep okuyun deriz. Kutsal kitaplar “oku” diye başlar. “Oku”, anla ve yaşa, der. Bizler genelde okumaz, anlatanlara tabi oluruz. Okuyanlar nasıl anlarlarsa öyle aktarırlar veya bir art niyetleri varsa yalan yanlışla dolu bir sürü anlatım çıkar ortaya. Bizde bâtıl ve hurafelerle hayatımızı sürdürürüz.

Televizyonlarda ve sosyal medyada neyi bilmemiz gerekirse onu öğrenebiliriz.

Fazlası asla olmaz. Gerçekler hep bizden saklanır. Kimsenin ulaşamayacağı bir gerçek habere ulaştığınızda haber ya yalanlanır ya da kaynağı sorgulanır. Gerçekler asla büyük kitlelere ulaşmaz. Ulaşsa bile otorite algısından dolayı kimse dikkate almaz. Öğretilmiş çaresizlik burada devreye girer.

Koskoca büyükler yalan mı söyleyecek, hem onlar bizden daha iyi bilir en iyisini deriz. 

Her gazete köşesini, her televizyon programında,  koltukları birileri kapmıştır. Hiç gördünüz mü herhangi bir açık oturuma katılan sade bir vatandaşı. Sokak röportajı yapılır sade vatandaşla; ama yine otoritenin istemedikleri yayınlanmaz bir türlü.

Son zamanlarda dünyayı sarsan salgın dolayısıyla hayatımızda epeyce değişiklik oldu. Virüsden korunmaya çalışıyoruz. Maske, eldiven takıyoruz, kalabalığa girmiyoruz. Yaşlıların sokağa çıkmasını engelleniyor. Bazı işkollarında çalışma yasağı uygulanıyor. Okullar, üniversiteler kapatıldı, sosyal alanlardaki tüm organizasyonlar iptal edildi, vs. 

Aklı ile her daim övünen insanoğlu, küçücük bir virüsle başa çıkamıyor. Bu salgın kendi kendine mi var oldu; yoksa birileri tarafından mı icat edildi diye soruyoruz kendi kendimize. 

Eğer bu virüs icat edildi ise kim yaptı bunu? Dünyayı yöneten devletler yaptı ise kendilerine de bulaştı bu hastalık.

Çin’in Wuhan eyaletinde başladığı söylenen bu salgın tüm dünyaya 3 ay gibi bir sürede yayıldı.

Fransız ve Çinli ortakların oluşturduğu ismini bilmediğim bir ilâç şirketi bu virüsü ve aşısını Çin’de icat etmişlerdir. Söylenti ve iddiadır bu ama her söylentinin tabi ki bir gerçeklik payı vardır, isteyen inanır. Hadi canım sen de diyecekler olacaktır. İnsanlar virüs icat ederek kendi vatandaşlarını neden öldürsünler, değil mi. Evet, doğrudur bu projeyi hayata geçirebilmek için kendilerinden de ödün vereceklerdir. Yoksa kim inanacak onlara. Biz hâlâ “maymundan mı geldi acaba bu virüs” diye düşünüp duralım. Dünyadaki tüm devletler de bu projeden haberdardır. Virüsün azalmasını sağlayacak aşı Dünya Sağlık Örgütüne bağlı kurumdan patent almıştır. Dünya Sağlık Örgütü denen bu kurum virüsle mücadele eden tüm ülkelere virüsle nasıl mücadele edilir tavsiyelerinde bulunmaktadır. Dünyanın herhangi bir yerinde hiçbir yetkili çıkıp da bu virüs icat edilmiş hattâ aşısı da bulunmuş diyememektedir. Hattâ bazı araştırmacılar bununla ilgili haber yapmak istediklerinden dolayı ortadan kaldırılmıştır; ama bununla ilgili birkaç internet haberi haricinde bir şey bulamazsınız ortalıkta. Küresel sermayenin gücü kendini bile aşmıştır. Devletler bu yaşanan salgından nasıl kârlı çıkabilirim düşüncesindedir. Kimsenin insanların ölmelerinden endişe duyduğu falan yoktur. Sadece politikalarını,  kendi yaşamlarını garantiye almaktan başka endişe duymazlar onlar. 

İnsanlar televizyon haberlerinde virüsün bulaştığı ünlüleri görünce a çok yazık diyebiliyor. Ya ismini bilmediğiniz tanımadığınız sadece kendi ülkemizde binlerce vaka var binlerce vatandaşımız öldü. Dünyanın bir yerlerinde sıtmadan, açlıktan, susuzluktan ve doktor bulamamaktan ve buna benzer nedenlerden günde ortalama 25.000 insan hayatını kaybetmektedir. Buna niye kimsenin sesi çıkmamaktadır. Onların da bizler gibi yaşama hakkı yok mudur… Bu soruyu kaçımız kendi kendimize soruyoruz. 

Odağın neyse gerçeğin odur dememizin sebebi de budur, sistem hangi konuya ilgimizi çekerse bizler o tarafa yöneltiriz kendimizi, tüm otoritelerin hedefi budur. Bu durum kaçınılmaz son gibi gözükse de gerçekte öyle değildir. Dünyadaki açlık ve sefalet için ben ne yapabilirim demeyiz; “otorite”nin yapamadığını ben bireysel nasıl yapabilirim, deriz. Başkalarının hikâyeleri bizlere dünya klâsikleri olarak okutulmuştur; sonra icat çıkarma, boş işlerler uğraşma, demiştir büyüklerimiz. 

Dünyanın dengesini bozmak için bugüne kadar elimizden gelen her şeyi yaptık. Organik tarımı otoritenin sayesinde bir şekilde bozduk. Ormanları villalar yapacağız diye yok ettik. Gökdelenler dikerek büyük şehirler inşa ettik. Avlandık hayvanları yok ettik. Ne olduğunu bilmediğimiz tarım ilâçlarını kullanarak daha fazla hasat yapmaya çalıştık. Su kaynaklarını yok ettik. Yunusları gösteri merkezlerindeki havuzlara koyarak onlarla fotoğraf çektirdik. Vahşi doğa hayvanlarının kafeslere kapatıp ölmelerini sağladık. Develeri su kaynaklarının tüketiyorlar diye vurduk. Santraller yapmak için ağaçları kestik, ihtiyacımızdan fazlasını ürettik, tükettik. İftar sofralarında tabaklara doldurulanların yarısını çöpe attık. Dün aldığımız ekmek artıklarını bayatlamış diye çöpe attık. Evlerimize yeni eşyalarla donattık, 96 parça mutfak takımı aldık. Kıyafetlerimizi eskitmeden yenilerini aldık. Son model telefonlar, arabalar, yazlıklar, kışlıklar lüks ofisler aldık. Kokusu gitmeyen parfümler sürdük. Beş yıldızlı tatillere gittik. First Class yolculuklar yaptık, “Vip” servisler kullandık. Tüketim kültürünü yeni nesillere aşıladık. Çocuklarımızı kolejlerde, paralı üniversitelerde okuttuk. 

Ta ki 2,50 liralık makarna ve 1 liralık maskeye muhtaç olduğumuzu anlayana kadar.

Şu an ortalık epeyce durgun, ölüm korkusu sarmış birçoğumuzu, ben kısa bir zaman sonra birkaç yıl öncesine dönebileceğimizi düşünüyorum. Kimse ne virüsü ne makarnayı düşünecek. Tüketmeye ölümün yaklaştığında bile önem veren, market raflarını boşaltan insanoğlu bunu da çabuk unutacak. 

Zaten bize yaşattırılanlar sistemin bir oyunudur. Endişelen ve tüket. Kandırılamayan bir toplum inşa etmek için adım atmayı düşünen kimseler,  başkaları içinde endişelenebilen sosyal duyarlılığa sahip insanlardır. İnandığın ahlâk ve adaleti kendin ilk önce kendine uygula sonra başkalarından bu değerlere sahip çıkmasını bekle, çok çalış, başkalarına da çalışmayı tavsiye et, çok oku başkalarına da çok okumasını tavsiye et. Neye inandığından önce nasıl yaşadığım önemli olan. Ayaklarından önce aklınla yürü. Bu seni zaten doğru yere götürür.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Hayat... - Sayı 112
Odağın neyse gerçeğin odu... - Sayı 109
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Kalem, İlahi Kelam’ın yazılmasına ve yayılmasına, yani insanın iki dünyasının da saadetle olmasına vasıta oluyor.
Kalem, insanın iki dünyasını da mahveden bâtıl fikirlerin yazılmasına ve yayılmasına alet edilebiliyor…
Kalemle kazığın şekil olarak birbirine benzemesini bir inceliğe işaret olarak göremez misiniz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13199999
 Bugün : 4930
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606386
 Bugün : 71
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 134
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim