Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     436 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.

Dünyayı İmar
Necip Fazıl Kısakürek

  Sayı: 116 -

Dünyayı imar, hakikatte, dünyayı gaye sananların değil, vasıta kabul edenlerin, yani bizim dâvâmızın, İslâm inkılâbının hak ve vazifesidir.

Zira dünyayı gaye kabul edenler ve ötesine inanmayanlarca, hiçbir görüş tarzı, fanîliği ve mahdutluğu açık olan bu dünyada bir eser bırakmak ve arkadan geleceklere bir mânâ ve madde donatımı terk etmek cehdini besleyemez. “Bu, bu kadardır!” dedikten sonra dikilecek her taş, günübirlik hayat ihtiyaçlarına ne derecede medar olursa olsun, hakikatte ve esasta, korkunç ve lüzumsuz bir abes belirtmeye mahkûmdur. Arkadan gelen nesillerin tesellisi ise, varlığı ve yokluğu, kendi öz ferdiyetinin kâsesi içinden tadan insanoğlu hesabına, aşk ve şevkle eser vermek yolunda kâfi ve sağlam bir müeyyide değil, sadece sun’î ve dayanıksız bir tedbirdir. Allah'a inanılmayan yerde, hakikat ve esas gözüyle, tek taşı ayakta durdurabilmenin imkânı yoktur.

Böyle olunca, dünyayı imar, her halde ve her şeyden evvel maddeci telâkkilerin işi olmamak icap eder.

Hâlbuki böyle olmamış; asırlar boyunca İslâmiyet, ferdî temsil kadrolarında, ahiret uğrunda dünyayı yüz üstü bırakmak ye camilerden başka hiçbir mekânı haşmetli bina etmemek mânâsına alınmıştır. Garbın bâtıl dini ise, ancak papaz telkinlerinin zayıflamaya ve mensuplarının maddîleşmeye başlamasından sonra dünya imarına yol açıldığını görmüştür.

Böylece, hak ve bâtıl kutuplarıyle dinlerin, insanoğlunu dünya vazifelerinden alıkoyduğu ve din telkinlerine ne kadar kıymet verilmezse o kadar dünya imarına imkân hâsıl olduğu üzerinde, tamamıyle yanlış ve ters bir zehap doğmuş; ve bu kolay zehap asırlar boyunca kökleşerek, hemen hiçbir fikir adamında, tersyüz edilen hakikati ihtara kudret bırakmamıştır. Garbın bâtıl din bünyesi böyle bir idrake imkân vermediği için, hakikat, Garplı mütefekkirler tarafından keşfedilemezdi. Bunun için İslâm’a kucak açmak gerekirdi. Fakat İslâm mütefekkirlerince, Garbın bütün tezat ve buhranı da dâhil olarak, yegâne kurtarıcı dinin ruhuna bîgâne kalınması ve bu yüzden sebep ve neticelerin süzülememiş olması, şahsî idrak ve tefekkür kabiliyetsizliğinden bu düğümü çözememiştir. Eğer yalnız bu nokta izah edilebilseydi, dünyayı ve dünya hâkimiyetini elimizden almak suretiyle ruhumuzu ve gayemizi körlettiğini sanan Hıristiyanlık, çoktan bize mağlûp olmuş bulunurdu.

Din gözünde âhiretin zıplama taşı olmaktan ibaret bulunan dünya, yine din eliyle çerçevelenmiş hakları verilmedikçe, bizi ötelerin haklarından da mahrum edecek kadar kuvvetli bir tuzaktır; ve bütün marifet, bu dinî inceliği kavrayabilmektedir.

Onun içindir ki, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya hemen ölecekmiş gibi âhirete memuruz; ve yine onun içindir ki, mescitlerimizi sade ve şehirlerimizi ziynetli bina etmek gibi hudutsuz hikmetli bir Peygamber emri almış bulunuyoruz. Yani bugüne kadar yaptığımızın tam aksi... Hemen ölecekmişiz ve zaten yaşamamaktaymışız gibi bezginlikten ibaret âhiret tesellisi; ve yalnız mabetler adına bir ihtişam ve gerisi teneke evler... Bize bu ruhu telkin edenlerse, Kâinat Efendisinin her mikyas üstü derin bâtınına yol açmak dâvâsıyle yalan haber veren sahte mutasavvıflar ve kalpazan dervişler olmuştur. Gerçek tasavvuf ve bâtın yolculuğu, bu gidiş ve gelişin tam aksinedir.

İslâm inkılâbında dünya, İslâmiyet’in hakikatine tıpa tıp uygun olarak, biz her şeye malik olduktan sonra hiçbir şeyin bize malik olmaması inceliğinden ibaret bulunan gerçek fakirlik gibi, bizim yüzde yüz sahip ve hâkim olacağımız, fakat onun bize sahip ve hâkim olamayacağı ve üstüne yapılan her nakşın aslî gaye olarak kendisini aşacağı muvakkat bir plândır. Ve işte dünya böylece kabul edildikten sonradır ki, solmaz renk ve ölmez seslerin iklimine yol veren geçit noktası olarak bu muvakkat plânı baştan başa donatmak, bezemek, ötelerin şevk ve neşesiyle süslemek dinî bir vazife olur ve zahmetine değer. Yoksa dünya dediğimiz plânı donatmak ve bezemek için, ondan başka bir şeye inanmamak icap etseydi, asıl o zaman bu plânı donatmaya ve bezemeye imkân verici büyük, devamlı ve mefkûrevî şevk kaybedilmiş olurdu. Bilinen ve görülen imar örnekleri, tek başına kaldıkça yine bilindiği ve görüldüğü gibi, yarını tekeffül etmek iktidarında değildir ve tamamıyle sun’î ve büsbütün fânidir.

İslâm inkılâbının, dünyayı imar mevzuunda, Allah ve Resulünün muradına tam uygun olduğundan emin bulunduğu bir girift hikmet dâvâsı kavranır kavranmaz, şimdiye kadar Garp dünyasında gördüğümüz bütün örnekler ve onları kat kat aşan en yeni buluşlarla mukaddes ölçüler çerçevesi içinde dünyayı imar, küfrün veya bâtıl dinlerin değil, bizim hakikatimiz ve onların tezadı olarak meydana çıkar. (İdeolocya Örgüsü, 10. Basım, s. 280)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
İç ve dış düşman – Yahudi... - Sayı 119
Musikî... - Sayı 117
Dünyayı İmar... - Sayı 116
Şehir... - Sayı 115
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Sanatımızın, özellikle şiirimizin şu andaki seviyesini güneş ışığının yokluğuna mı, yoksa ondan gelen ışığın yansımasını engelleyip, bizi suni bir güneş tutulmasıyla karşı karşıya bırakanlara mı bağlamalı?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13192101
 Bugün : 1348
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606234
 Bugün : 53
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 178
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim