Necip Fazıl’dan çocuk hakkında yazı ve şiirler Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
125 -
 KAFA KÂĞIDI'NDAN:
Sirkeli Bezler
(…)
Çocukluğumu düşündükçe burnuma keskin bir sirke kokusu gelir.
Nasıl mı?..
Perdeler… Eşyayı sezmeye başladığım çağlardan beri, açtığına, örttüğüne, gösterdiğine, biçimine, rengine kapıldığım perdeler… Pencerelerinden iki yana ayrılmış, orta yerinden büzgülü, topuklara kadar uzanıcı bir saç gibi, eski kadife perdeler sarkan loş bir salon… Ortada antika halılarla kaplı bir sedir… Üstünde bir yatak… Yatakta ben…
Hastayım…
Yanıbaşımda bir tabure ve üzerinde ilâç şişeleri… Bir de sirke dolu bir tas… Alnımda bu tasta ıslatılan tülbentlerden sirkeli bir bez… Ateşi alsın diye…
6-7 yaşlarında başlayıp üstüste gelen ve 3-5 yıl birbirini kovalayan, bir çocuk için mümkün türlü hastalık turnikelerinden geçtim. Bu hastalıklardan bende kalan maddî ihsas, sirke kokusu, Hind yağı lezzeti, damlaların sesi ve sarı renk… Müthiş tiksindiğim Hind yağını burnumu tıkayarak içmem için her defa elime bir altın lira tokuştururlardı. Lâzımlığa kaldırıldığım zaman da kulağıma gelen şırıltı, içime garip bir his verirdi.
Ancak bugün mânâlandırabildiğim bu halleri, o gün, müphem bir seziş halinde duyar gibiydim. Yahut o gün duyduklarımı bugün düşünüyorum.
Doktorum, devrin çocuk hastalıkları mütehassısı meşhur Kadir Reşit Paşa… Bu zaif, inde endamlı, ipek fantezi yelekli, üstü potüsüet rugan potinli fevkalâde zarif adam, yanıma oturur, beni baştan ayağa muayene eder ve şöyle derdi:
−Eee, nasılsın bakalım, benim büyümüş ve küçülmüş yavrum? Söyle, büyük küçük!..
Konuşmalarına ve bazı suallerine verdiğim cevaplar onda bu intibaı doğurmuştu: Büyük küçük…
Herkesçe teslim edilen zekâm yakınlarımı öylesine ürkütmüş, kaygılandırmıştı ki, nazar değmesin diye sık sık tütsülerden atlatılır oldum.
Ne güzel kokusu vardı tütsülerin!.. Gizli âlemlerden bir soluk…
Yüzümü örterek başımın üstüne oturttukları su dolu bir kâseye erimiş kurşun dökmek de usulleri… Suda donan kurşunu alırlar ve biçim biçim kıvrımlarına bakarak yorum yaparlar:
−Bak, bak, yürek biçimli şu kabartıya bak! Ne nazar, ne nazar! Çocuğun yüreğine işlemiş…
(…)
Çile’den:
ÇOCUK
Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;
Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...
Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;
Karıncaya göz atsa “niçin, nasıl?” ve hayret...
Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür;
Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür.
Allah diyor ki: “Geçti gazabımı rahmetim!”
Bir merhamet heykeli mahzun bakışlı yetim...
Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın!
Şimdi anladığını, sonra anlayamazsın!
İnsanlık zincirinin ebediyet halkası;
Çocukların kalbinde işler zaman rakkası... (1983)
İNSAN
Melekler dolanır bu kuytu yerde,
Ey gün kadar güzel çocuğum, uyu!
Bir gün hasretiyle için titrer de,
Anarsın, bu derin, tatlı uykuyu.
Uyu da gündüzler su gibi dinsin,
Menekşe gözüne kirpikler insin;
Yarın, şafak vakti, içine sinsin,
Güneşle uyanan kuşların huyu.
Uyu yavrum, akşam seni üzüyor,
Artık gözlerini uyku süzüyor,
Uykunun gölünde başın yüzüyor,
Dalgalandırmadan o durgun suyu... (1925)
|