Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     8357 kez okundu.     6 yorum bırakıldı.

Mekke ve K?be
Necip Fazıl Kısakürek

  Sayı: 46 - Ekim / Aralık 2005

Davud Peygambere ait Zebur’un 86’ncı mezmurunda şu kayıt var:

“Senin evine giden yollara gönül bağlamış adam Bekke vâdisinden geçerken...”

Sonradan yahudiler, Mekke ve Kâbe’yi, semavî kitaplarda azizleştiren bu kelimeyi, Mekke şehriyle alâkasız, mücerred gözyaşı mânasına gelen bir mefhum diye tevile kalkışacaklardır. Hattâ (Bekke) kelimesi muharref kitapta mezmurlardan da çıkarılacak, yerinde sadece “Gözyaşı vâdisi” diye mücerret bir delâlet bırakılacak, fakat, “Kitab-ı Mukaddes”lerinin bazı tercümelerinde (Bekke) yine görünecektir.

Hangi iz yok edilebilmiş ki?

Eğer Bekke, gerçekten gözyaşı vadisi demekse, daha ne isteriz? Bundan güzel ne olabilir? Buyurun, rahmet isteyen bütün insanlık, gözyaşı vâdisinden geçsin!

Şu muhakkak ve Kur’ân ile sabit ki; Mekke’nin asıl ismi Bekke...

Muharref kitabın “Ahd-i Kadîm” faslında, Davud Peygamber’in Zebur’una ait mezmurun tercümesi kendi kalemleriyle ve ayniyle şudur:

“Ne mübarektir senin evinin sekenesi ki, daima sana hamdeder. Ne mübarektir o insan ki, kuvveti sendedir. Beytine giden yollara gönül veren adam, (Bekke) Gözyaşı Vâdisi’nden geçerken anı bîkarar eder.”

Kâbe, evvelâ istikametten münezzeh olan Allah’a döneceklere mahsus, yeryüzünde bir nokta. Evet; bir madde noktası üzerinde madde ötesi mânaların en azametlisini görmek isteyen, Kâbe’ye dönsün...

Kâbe her mekândan münezzeh ve mücerret Yaradan’ın, tenzihî sıfatı bozulmaksızın, maddeye aksetmiş en üstün tecelli remzi.

Ve bu remz, madde ifadesiyle, zaten tavla zarı gibi bir mik’ab mânasına gelen Arapça’daki medlûlüne eş olarak, hacim mefhumunun, sekiz köşe ve altı satıh intizamlı bir hendese şekli içinde billûrlaşmasından ibaret...

Bu esrar noktasının hakikati ise nâmütenahi derin...

Bu nokta sahabîlerden sonra ümmetin en üstün ferdi olan İmam-ı Rabbanî Hazretlerine, İkinci Bin yıllık devrenin yenileyicisi sıfatını taşıyan Velîler Velîsine göre bir sûrettir; bir hakikatin sûreti. Bir sûret ki, insan, melek ve cin, bütün mükellef mahlûkların sûretleri için secde noktası... Ve yine o büyük zâtın beyanıyla, bütün mahlûk sûretlerinin gizli hakikatleri de, Kâbe’nin hakikatinde ayrıca secde noktasına ermekte... Yani sûretler Kâbe’nin sûretinde secdeyi bulurken, hakikatleri de onun hakikatinde secdeye eriyor.

İmam-ı Rabbanî:

“Kâbe’nin hakikati, tereddütsüz, bütün hakikatlerin üstüdür. Ona bağlı kemâller de, başka hakikatlere bağlı kemâllerin üstü...”

Nihayet İmam-ı Rabbanî Hazretleri; Kâbe’nin hakikatini, hiçbir kavrayışın uzanamayacağı şu muazzam tarifle çerçeveliyorlar.

“Sanki, Kâbe’nin hakikati kevnî (yaratılmış ve oldurulmuş) hakikatlerle, ilahî hakikatler arasında berzah (geçit)...”

Mümine mirâç olan namaz, onun ayakları yere basarken bu dünyadan ötelere geçişini temsil eder. Namazda, ötelerin mâna ve havasından bu dünyada alınan bir râyiha var.

İşte İmam-ı Rabbanî:

“Bu devletin ele geçmesi için, biricik ölçü namazda, ilâhî hakikatlerin zuhuruna vatan olan Kâbe’ye yönelmektir. Kâbe o çözülmüş esrar tecellisine mihraktır ki, bu dünyada, dış suretiyle dünyadır; fakat hakikati ötelerden bir ifade... İşte namaz, (Kâbe)nin vasıta oluşuyla bu mertebeyi temsil etmiş; ve Kâbe, hem sûreti, hem de hakikati bakımından dünya ile ahireti toplamıştır.”

Kimse, Kâbe’nin hakikatine, kalem ve kıyas âleminde, söz ve fikirle, Nebîler Nebîsinin büyük bağlısı Velîler Velîsi İmam-ı Rabbanî derecesinde nüfuz edemezdi. Kâbe öyle bir hakikattir ki, kaskatı madde şeklinde, esiri ve lâtif mânaların en yakıcısı... En sert bir müşahhas, en ulvî mücerret ve en üstün münezzehe, kıldan ince bir köprüyle yol buluyor. Bunun içindir ki ismi, (Beytullah) Allah’ın evi...

Ayrıca, Allah mekândan münezzehtir demeye lüzum var mı? “Neyi zannedersen, zannettiğin o şey, ona hicap (perde) olur.” düstûru mutlaktır...

Kâbe sırrını Adem Peygamberden beri muhafaza ediyor. Adem Peygamberden başlıyor. İlk büyük ve sarahatli inşası İbrahim Peygambere düşüyor. Bütün mânaları ile izhar ve tesbiti de, her şey gibi, Kıble tâyin edildiği günden beri Kâinatın Efendisi’ne kalıyor.

O güne kadar, gittikçe mânası kalblerden silinen, unutulan, putlarla doldurulan Kâbe, Mekke ve etrafındakilerin, müphem bir sezişle gözlerinde yine daima aziz ve muhteremdir. Fakat vahdâni mihrakını kaybetmiş bir ihtiram... Hattâ Arap, mutlak mücerred ve münezzeh Zâtın, alemi olan “Allah” kelimesini de biliyor amma, Yaradan’a köşebaşlarını putların tuttuğu bir yoldan gidebileceğini sanıyor. Putları vasıta kabul ediyor.

En büyük “doğru” bile o kadar büyük bir yanlışa batırılmıştır ki, tekrar doğrultulması için, ancak O’nun gelmesi lâzımdır.

Her sene yüzbinlerce müslümanın aktığı ve her müslümana ömründe bir kere, dere tepe düz, haccı farz olan Kâbe’nin hakikatine son bir nazar:

Hendesenin nokta mefhumundaki hudutsuz mücerredi düşünerek, gerçek nokta diye Kâbe’yi hayal edelim ve bütün noktaları ondan sıçramış ve sönmüş birer kıvılcım farzedelim. Allah, kendi nuruna karşı bir esrar adesesi tutmakta; ve bu adesenin, bütün ışıkları bir yerde toplayan mihrâk noktası, yeryüzü perdesinde Kâbe’ye düşmektedir. İşte sadece esrar idrakiyle sezilebilecek ve yüzüne nazar ederken insan ruhunu ne nisbette şahlandırdığı duyulabilecek olan Kâbe’nin sır heybeti...

Ayet meâli:

“Biz, İbrahim’e, Mükerrem Ev’in yerini göstermiştik. Demiştik ki, bana hiçbir şerik koşma; evimi, tavaf edenler için, Mekke’de kalanlar için, rükû ve sücûd edenler için temizle... İnsanları hacca çağır; ister yaya olarak ister develere binerek gelsinler!”

Tek nokta içinde, tek nokta istikâmetinde kâinatı toplayacak olan Nur, Mekke dairesinde pırıldamakta...

Çöle İnen Nur, Ekim 2004, 30.basım


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : ryza    
Yorum : n.fazıl müthiş bir kişilik bu asırda örnek alınacak ve itaaat edilecek bir şahsiyet ruhu şad mekanı cennet olsun...




Ekleyen : MYNYELY    
Yorum : Bana ıztırap veren, yalnız İslâm’ın mâruz kaldığı tehlikelerdir… Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa! Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki, İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur. Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler! Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum.” diyor büyük insan...Hiç insan başkalarının günahlarına ağlar mı?Bahar çiçeklerinin solmasına üzülür mü insan?Vay kardlenim,,, şanlı akıncı ne zaman dönecek yurduna?Çınarlar artık ağlamaz oldu.Hepimiz nefislerimizin çarmıhında üryan,yolcu ağlar,yağmur ağlar,gözyaşı ağlar...




Ekleyen : Recep    
Yorum : Öncelikle çalışmalarınızda başarılarınızın devamını dilerim. Herhangi bir yorumda bulunacak değilim.Ricam şimdiki yüzyılda okutulan(!) Türkçemizde olan kelimelerin daha sıkça kullanılmasıdır. Amaçlarımızdan birisi de gençlerimizi düşünceye sevketmek, kaldığımız yerden gençlerin devam etmesini sağlamak olacaksa; mümkün olduğunca ne söylediğimiz değil söylediklerimizi nasıl anladıklarını, anlamaya çalışmak olmalıdır. Hürmet ve sevgilerimle




Ekleyen : Alp TUN    
Yorum : Üstadın yazdıkları hakkında yorum yapmaktan haya ediyorum




Ekleyen : minyeli    
Yorum : Yağmurlar ıslatsın sinemizi..ta ki pak olarak varalım sevgiliye...kandiller yansın yüreklerimizde ve birer rahip bahira gibi gaflet perdeleri yırtılsın gözlerimizden..ta ki en sevgiliyi görelim binlerce çift göz arasından...vay kardelenim niçin mahsunluk sarmıs yemyesil kubbeni,göremiyorsun değil mi ihlastan örülmüs yemeni...yemen de gitti mekke de geride hüzünlü sokaklar kaldı sanlı orduya hasret...SEN RAHAT OL..BİZİM SARKIMIZ HERKES SUSTUĞU ZAMAN BASLAYACAK...Sev,bağısla ve bekle..mor dağların ciceğine de bu yakısır...




Ekleyen : ahmet    
Yorum : üstadın yazılarına ne denir.yayınlayrada teşeekür





 
İç ve dış düşman – Yahudi... - Sayı 119
Musikî... - Sayı 117
Dünyayı İmar... - Sayı 116
Şehir... - Sayı 115
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


*Eskiden Allah için verilen selam, artık “rüşvet deyü” veriliyor.
*İnsanlığın ölçüsü olan selamlaşmak, kaybolalı beri, çevrede insan görmek zorlaştı.
Kardelen-Gazete: Sayı 3, 1989
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13187080
 Bugün : 1095
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606032
 Bugün : 29
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 100
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim