Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     6080 kez okundu.     2 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Ni?in Ystanbul
Ali Erdal

  Sayı: 52 - Nisan / Haziran 2006

Müjde!..
“Kostantin (İstanbul), mutlaka fetholunacak! Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır ve onu fetheden ordu ne güzel bir ordudur!” Hayalinin bile kurulamayacağı bir günde, kimsenin aklına gelmeyecek bir şehrin fethi müjdeleniyor. Komşu şehirden değil, çok uzakta bir diyardan söz ediliyor... Dünyalarından, gündemlerinden, alâkalarından öylesine uzak ki, o şehrin varlığından haberleri bile yok çoğunun. O günkü Arap toplumunda bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda tüccar ancak İstanbul hakkında biraz bilgi sahibi... Ama artık çöl insanının ufku, yeni kazandığı iman sayesinde görebileceği en uzak kum tanesi değil, dünyanın her yerine yayılacak medeniyetin kum gibi sayısız kubbeleri… Bütün insanlığa saadet götürme iştiyakı ile yanıyor, yandırılıyor "yıldızlar"... Düşünün… Yabancı ülkeler geçilecek, dağlar aşılacak, köprüler geçilecek, gerekirse yollar ve köprüler yapılacak… Değişik iklimlere katlanılacak… Mevsimler geçecek… Varasıya kadar pek çok devlet ve milletle kapışılacak… Bilinen ve bilinmeyen tehlikelere göğüs gerilecek… Şehitler verilecek, gurbet ellere defnedilecek... Önce aradaki köyler, kasabalar, şehirler, devletler kazanılacak. O kadar uzakta ki, fethe giden ordudaki olgun adamların gazileri (dönerse), ihtiyar olarak dönecek… Seferlerden birinde, sadece kuşatma 7 yıl… Gitmeden önce doğan çocukla baba, birbirini bilemeyecek... Kaf Dağı’nın ardında desek yeri… O günkü “süper” gücün başşehri… Bir valisi bile, bu müjdeye inanan nüfusun bilmem kaç katı kuvvet çıkarabilir… Piyasada onun parası geçiyor. Küfür, hiçbir şeyin farkında değil; nasipsiz gözlerin göremediği nurun, ilerde dünyayı saracağından gafil… Ama müslümanlar, emri yerine getirmenin ne kazandıracağını biliyor… Bizans’ıın suyu, o mübarek sözle ısındı ama onun haberi yok.


9 Asır sonra…


Ve hayalinin bile kurulamayacağı günde verilen müjde, 9 asır sonra gerçekleşiyor… Görüş ufkuna bakın!.. Ayağının taşa takılıp düşeceğinden gafil aciz falcılara, kâhinlere hayranlık methiyeleri düzenlerden, zamanı makaraya saran, mekânı bohça gibi düren bu hadisi ve hadisin meydana getireceği uzun vadeli enerjiyi takdir etmeleri beklenemez… Ama biz inanıyor ve biliyoruz ki, bütün zaman ve mekânın peygamberinin ufku hayal edemiyeceğimiz ölçüde geniştir ve O, doğruyu söyler. O, “İnsanlığın Ufku”dur… O, Mi’rac’a çıkmıştır… Kâinat yüzü suyu hürmetine yaratılmış olan için değil bahsi geçen şehir, kâinat ayaklarının altında kum tanesidir. Şehrin fethi O’nu yüceltemez, şehir ile fatihleri ve mensupları oldukları millet, O’nun lûtfuyla şeref kazanır. "Eyüp Sultan"dan "Battal Gazi"ye nicelerine kazandırdı. Kâinatın hazineleri sunulmuş olana, dünya üzerindeki bir mekân, ne kazandırabilir… Zaman ve mekân fatihi için o mübarek müjde (ve emir), hayatın (ve hayatının) tabiî bir parçası...


15 Asır sonra


9 asır sonra söylediği gibi gerçekleşen fetihten bu yana da 6 asır geçti… 9 asır eskidiği zaten söylenemez, fetihten bu yana geçen 6 asır da o mübarek müjdeyi eskitemedi… Her geçen gün, işaretindeki hikmet, daha çok pırıldıyor… Daha doğrusu o zaten pırıldıyordu, biz zaman içinde daha iyi anlıyoruz. Her geçen gün, İstanbul’un, insanlığa ve hele bizim hayatımıza etkisini görüyoruz; Türk’ü hangi kimlikle şekillendirdiğini ve bu şekil içinde yüzyıllarca nasıl yoğurulduğunu daha iyi anlıyoruz… O, “Âlemlere rahmettir”… Bir işaretiyle, bir şehir aziz oldu. Bir millet sahabiler kazandı ve aziz bir şehre malik oldu; “güzel emir” ve “güzel ordu” sahibi oldu. Adım gibi eminim ki, “Mehmetçik” ismi, bu mübarek emri yerine getirmenin ve zaman içinde bu ruha lâyık olmanın mükâfatıdır… Hilenin, düzenbazlığın, vefasızlığın, ayak oyunlarının sembolü Bizans yıkıldı, İslâm âleminin lideri Türk; adaleti, medeniyeti, insanlığı, hakkın ve haklının hakimiyetini sağlayacak eşsiz bir başkent ve her sahada merkez olmaya değer bir şehir kazandı… “Âlemlere Rahmet", 15 asır önce işaret etti onu. Fetihle "Aziz şehir" oldu ve Bizans kirlerinden yıkandı.


Aziz şehir…


Şairin dediği gibi, “İki deniz arasında, paha biçilemeyecek bir incidir” ve "cihanı aydınlatan güneşle tartılsa yeridir"… İklimi hoş, havası güzel, bitki çeşidi zengin… Sularına “âb-ı hayat” dedikten sonra aynı şair şaşkınlıktan, cennetin altında veya üstünde olduğunu iddia etme gafletine bile düştü… İstanbul, insanı mesteder... İnsanlığın kaynaştığı iki mühim kıtaya köprü; kuzeyden güneye ve doğudan batıya geçit noktası… Sıcak ve soğuk iklimler arasında hoş ve stratejik bir tabiat harikası… Büyük nehirlerle, stratejik denizlerle, mühim boğazlarla ve okyanuslarla bağlantılı… Bütün yollar, Roma’ya değil, İstanbul’a çıkıyormuş meğer… Napolyon haklı: “Eğer dünyanın başkenti bir tane olsaydı; o, İstanbul olurdu”. Zira, İstanbul, Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi, “dünyanın kilidi”... Bunun için de bütün gözler hep İstanbul’da olmuştur: “İstanbul kime kalacak? Meselenin esası daima budur” (Napolyon)... Hemen hemen her milletin, İstanbul’la ilgilenmek için en az bir sebebi vardır, bunun için İstanbul’u hakimiyetine almayı istemeyecek, hiç olmazsa söz sahipleri arasında bulunmak istemeyecek millet yoktur... Sadece bazıları ümitsiz, bazıları ise hep ümit içinde… Sahip olan (daha doğrusu sahip edilen), ne büyük devlete kondu(ruldu)ğunun farkında mıdır? Dünya, İstanbul’a altenatif bir şehir görmemekte ittifak halinde. Batı için, İslâm dünyasını kontrol kulesi, Rusya için sıcak denizlere inme hayali, Balkan ülkeleri ve hele Yunanistan için, küçük millet ve devletten büyük devlete yükselmeyi sağlayacak büyük ideal… İslâm âlemi ve Türklük dünyası, bizde olmasıyla tesellide… Yok devenin nalı... Evvelemirde O’nun yaşadığı mübarek şehirler var mı diyorsunuz?.. Haklısınız, hem de yerden göğe kadar!.. Hattâ daha fazla!.. Demek büyüklüğü sağlayan O imiş... Zaten biz de bunu söylemeye çalışıyoruz. Ayağının bastığı yer, tabiî ki, işaret lütfunda bulunduğu şehirden üstün olacak. İstanbul ruh... İstanbul fikir... İstanbul mânâ... İstanbul mihenk taşı... O şehirleri mübarek yapan ruha bağlı fikir ve o fikre dayalı mihenk taşı... "Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar."


Hasılı;
"Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar"


İstanbul; masallarda ele geçirenin dünyaya hakim olacağı sihirli kılıç… Bize kuşandırıldı… 15 asır önce…
Masal gibi;
ama gerçek
İstanbul... Gizli sinyalleri ile milletimizi uzaktan büyüledi… Dünyaya nizam verme isteklisi bir milletin, idealine ulaşmayı sağlayacak şehre hasret olmasından ve onu aramasından tabiî ne olabilir... Hele bir de onun fethi müjdelenmiş (ve emredilmiş) ise... Biz Orta Asya bozkırlarından, rüyasında gördüğü sevgiliyi arayan masal kahramanı âşık gibi dünyanın “kilit noktasına” bu sevki-i tabiî ile aktık. Görünen sebepler ne olursa olsun, sebepleri harekete geçiren bir gizli saik olmalı değil midir? Bu sevdanın;
Orta Asya’da hasreti çekildi,
Malazgirt’te, hayali kuruldu,
Söğüt’te rüyası görüldü...


Beylikten devlete geçişle, plân ve hazırlığı başladı ve kuşatma şartlarını meydana getirmek için Çanakkale’den harekete geçildi. Çanakkale... İstanbul’un kapısı... Sevgiliye giden yolun kapısı... Onu geçen İstanbul’u alır. Nitekim bunu anlayan Mehmetçik, Çanakkale destanını kanıyla yazdı... Osman Gazi vasiyet ediyor: “İstanbul’u aç, gülzar yap!”... Sevgiliye, vefatından sonra bile olsa, bir adım daha yaklaşabilmek için, Bursa’ya defnini de vasiyet ediyor. Demek hareket saati gelmiş... Yani fetih emrini gerçekleştirme gayretinde nöbet, Araplar’dan bize geçmiştır ve biz de bunun da farkındayız. Tespitlerimize dudak bükenler; beylikten büyük devlete geçişin ve büyük medeniyete yükselişin, liderliğimizin herkes tarafından kabul edilişin “Fetih”ten sonra oluşunu nasıl izah edecekler? Hattâ sadece yükselişimiz değil, varoluşumuz bile bu sayede... Nitekim Türk’ün İstanbul (yani “Müjde” mânâsı etrafında toplanmayanları), girdikleri yabancı dairede eridi… Orta Asya’da kalanlarımız uzaktan hasretini çektikleri ve bizim elimizde olmakla teselli buldukları için ayakta kaldılar. Her şey açık:


Cihan hakimiyeti arayana, bunu mümkün kılacak belde verildi... Ne saadet, biz tercih edildik. Ve bugün yıkıldığından bu yana geçen bunca zamana rağmen hasreti çekilen "Devlet-i Âli"ye erdirildik. “En Büyük Lider”in emrini yerine getiren, “lider” oldu…


“En Büyük Bayraktar”ı, kendine “Sultan” eden, “Bayraktar” oldu…
İstanbul Türkçesi, İstanbul efendisi, İstanbul âlimi, İstanbul sanatı ve mimarîsi, İstanbul manzaraları, İstanbul hattı, İstanbul kıraatı... Say say bitmeyecek kadar nimeti, kısaca her sahada en iyiyi ve güzeli İstanbul’la bulduk... Sadece şunu düşünmek bizim için "Aziz şehrin" kıymetinin ne olduğunu belirtmeye yeter: Siliverin İstanbul’u edebiyatımızdan (tarih, ekonomi, mimarî ve sanayi alanları bir yana) geriye ne kalacak?.. Hattâ İstanbul’un fethimizden sonraki silüeti bile... İstanbul’u fethetmeyeydik, ne olurdu bizim halimiz?.. İstanbul’suz kal; nefes almadan yaşa... Fethedeni ve ordusu övüldüğüne göre, onun verâsında zımnen fetheden milletin müslüman olacağına, liderliğe yükseleceğine de işaret edilmiş değil midir? İslâm dünyasına da fethedene itaat emredilmiş değil midir? Bize de buna lâyık olmak şerefi ve sorumluluğu lütfedilmiş değil midir? "Canım İstanbul"!.. Kimliğimiz, yarınımız!.. Varlığı varlığımız, elden çıkışı yokluğumuz!.. Yani "Fetih hadisi", bizim kimliğimiz!.. O’na minnet ve şükran... O’na "nefsimizden çok" sevgi ve hürmet... O’na salât ve selâm...

 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : fikri    02.07.2008
Yorum : ecdadımız ın bıze bıraktagı bu harıka şehir için onlara sonsuz selam peygamber efendimizın ovgusune naıl olmuş bır ecdadın torunları olmakla aşırı gurur ve şeref sahıbıyız boyle bır paha bıçılemeyen şehri ıstanbulu hedıye eden ecdadımıza layıkıyla bırer hayırlı torun olmayı allahtan nıyaz ederız yazınız harıka




Ekleyen : imzasyz    
Yorum : teşekkürler





 
Deniz kabarıyor... - Sayı 119
Dünya kralı... - Sayı 118
Olayların akışı her şeyi ... - Sayı 118
Toplulukları idare etme h... - Sayı 118
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Marksizm’in, her şeyin cevabını veremediği, “ilk insanı ve tabiatı kim yarattı” sorusuna “bunu ortaya atmakla tabiatı ve insanı yok farz etmiş oluyorsun. Bundan vazgeçersen, bu soruyu sormaktan da vazgeçersin” demesinden(diye karşılık vermesinden) anlaşılmaktadır. Ancak her şeyin cevabını verebilecek bir kriteryuma sahip olan “benim düzenimi kabul et, kurtulursun!” deme hakkına sahiptir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Deniz kabarıyor
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13209099
 Bugün : 5167
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606770
 Bugün : 212
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 243
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim