Ne demeli şimdi? Kübra Bozan Sayı:
86 - Ekim / Aralık 2015
 Ne demeli şimdi dalları kırılmaya yüz tutmuş nilüferin, şakaklara hüznü örseleyen narin yapraklarına? Vakitsiz açan gelinciğin güneşe bitmez hasreti midir aşk, yoksa azgın meltemlere meydan okuyan âsi çiğdemin mi asaletidir?
Yorgunluktan dalları kırılmış nazlı akasyanın kendini bir sonraki baharın koynuna hazırlayan utangaç tebessümleridir bakışları sevgilinin. Elleri güz kokan bin bir gece masallarını anımsatan bir hüzünlü kırlangıç türküsü. Geceyi zifire bulayan bir bahar senfonisidir yalnızlığı. Ve ulaşılmazdır adımları, uçurumda gezen sevgiliye benzer kokusu. Duruşu ise suda yüzen yosunun balığa olan bitmez mesafesi…
Aslında bir Nedim şiirinde Fuzûlî sessizliği aramak kadar nafiledir kaçışın alın yazgısından. Ki Tanrı’dır kaderi mesafelerde aratan içli içli. Hak bilir kulunu, bilmese sarmazdı ellerini ayağını apansız kaleme kâğıda…
Bilmem ki ne demeli şimdi kanatları kırık bir yavru pelikanın ayrılık şarkıları bestelemesine ve usanmadan ardı ardına çığırmasına? Acep gece midir bu çığırtkan melodileri hüznün kulağına fısıldayan, yoksa güneş midir bu asırlık yalnızlığı anbean hissettiren ensemizde? Bilmem ki işte, ne dersen de… Adı konmamış her yalnızlık yaşanmaya mahkûmdur. Ve Tanrı’dır aslında kuluna ağır gelecek hiçbir duyguya ad kondurmayan. Her şiirde aranmaz bu ebedî sürgün. Ne Fuzûlîdir adı, ne de Nedim. Hak bilir kulunu, zaten o değil midir bilmeyene bilmeyi emreden?
Bilmem ki ne demeli şimdi yüzünü güneşe ebedî dönen çiğdemin yalnızlığı aksettiren, bir hışımla yıkılabilecek kadar zayıf yapraklarına? Bilmem ki… Bilmeyişimden değil midir kelimelerimin uzayışı? Uzayıp da acıdan bozma anlamlarla raks edişi.
Bilemiyorum ki ne demeli şimdi şu bitmez asırlık sensizliğe… Bir ad mı koymak gerek şimdi yokluğuna, yoksa nokta mı koymak gerek senle başlayan her cümlenin sonuna? Veya belki senli günleri anımsayıp kırgın bakışlar mı savurmak gerek yokluğuna?
Bilmem ki ne demeli şimdi sensiz doğacak her sabahın seherine?
|