Hadiselere bakış Gözlemci Sayı:
125 -
 CHP NEREYE?.. -4-
“Tepemin tasını attırma!”
(13.06.2025)
Başlıktaki asabî höykürme, CHP Genel Başkanı Ö. Özel’e ait. Niçin ve kime karşı? E. İmamoğlu ve şürekası ile diğer CHP’li belediye başkanlarını tutuklayan başsavcıya… İsmini de söyleyerek, topluluk ve kameralar önünde, gözleri çakmak çakmak, sert kayaya çattığını ve vazgeçmesini bağıra bağıra ihtar ederek… Devletin savcısına… Amme adına, kamu adına vazife yapan devlet görevlisine… “Görevini yapma!”…
Tepesinin tası atarsa ne olur? İşte bunu kimse kestiremez, hattâ Ö. Özel bile, kaç şiddetinde deprem olacağını bilemez... Gökler gürler, şimşekler çakar, yıldırımlar yağar.
Hikâyeyi bilirsiniz… Mevzumuza denk düşeceği için hatırlatayım… Ticaretin kervanlarla yapıldığı zamanlarda… Aylar süren yolculukta kervanın eşkıyalardan korunması lâzım. Büyük bir kervan sahibi, tek başına bir bölük eşkıyanın hakkından geleceği söylenen bir koruma tutmuş. Kervan yola çıkmış, ıssız çölde eşkıya, mola verdikleri bir sırada etraflarını sarmış, koruma kaygısız oturuyor.
−Haydi, eşkıya kervanı kuşattı!
−Daha tepemin tası atmadı.
Eşkıya bütün malı develeri ve atları götürüyor, köle ve cariye olabilecekleri de esir almış gidiyor. Şu koruma kılıklı adam, suspus oturuyor, belli ki çok korktu; yine de bulaşmamak lâzım diye korumaya ve yaşı ilerlemiş diye kervan sahibine dokunmuyorlar. Uzaklaşırken eşkıya başı sesleniyor: "Canlarınızı bağışladığıma şükredin!" Yiğit koruma buna çok içerlemiş; "İşte şimdi tepemin tası attı!" Diye basmış nârâyı ve koyun sürüsüne dalan kurt gibi şakî sürüsüne yetişip hepsini kılıçtan geçirmiş, malları da esirleri de kurtarmış.
Şehre varınca kervan sahibi onu çağırmış, ücretini fazlasıyla vermiş ve demiş ki:
−Seninle işimiz bitti. Bana cesur ve yiğit ama tepesinin tası ne zaman atacağı belli olmayan değil, işini ekibi ile zamana ve şartlara göre sistemle yapacak adam lâzım.
Ö. Özel’in, isim de söyleyerek yaptığı “sert kayaya çarptın vazgeç” tehdidinin sonucu ne olur? Adın ne? Mülâyim… Sert olsa ne yazar?
Ö. Özel’in… Olayların başlangıcında değil de 3 ay sonra… İstanbul belediye başkanı E. İmamoğlu başta, partisinin deve dişi gibi bir sürü kişisinin tutuklanmasından sonra… İki futbol takımından fazla itirafçı meydan yerine çıktıktan sonra… Nihayet “tepesinin tası attı”… Başlangıçta bile yapılmaması gerekeni yaptı. Başlangıçta bile zararlı olurdu şimdi besbeter (beş beter).
Bu abes asabî çıkış… Üstelik… Tutuklamalarla ilgili şu ana kadar esasa dayalı, yani hukuk yoluyla mücadele için hiçbir şey yapmamanın (yapamamanın mı desek) itirafı ve ifşasıdır. Yani gökgürültüsü, bir acz ilânıdır. Ö. Özel, sanırım hiçbir şeyin farkında değil. Vazife başındaki memura hakaret soruşturması hatasını farkettirir inşallah.
Şaibeli taht kavgaları ve şaibeli ihalelerle şaşkına dönen, dünya ve memleket meselelerine bigâne bırakılan “küp”; kendisine, “keskin sirkenin zarar verdiğini” ne zaman anlayacak?
KORKUT ve YÖNET
Filistin’deki Yahudi zulmü ile ilgili haberleri, tartışmaları, müzakereleri, açık oturumları mümkün olduğu kadar takip etmeye, çalışıyorum. Bazılarına tahammül gerçekten zor. Meselâ, zulmü sadece Netenyahu denen zalimin iktidar hırsına bağlayanlar hiç de az değil. Bilgiç bilgiç, ünvanlı ve etiketli kişiler, bu saflığa (haydi nezaketen cehle demeyelim) şunu da ekliyorlar: Siyonist olmayan Yahudiler varmış, bunlar esirlerin kurtarılmasını isteyen halkla birlikte zalim Netenyahu’yu ha devirdiler, ha devireceklermiş. Ve Telaviv sokaklarından tepki manzaraları gösteriyorlar. Aynı saflıkla (cehle demiyoruz ya), ABD’nin, seçimler sebebiyle, ateş kesi sağlama gayretinde olduğunu, katliamı durdurması için İsrail’e baskı yaptığını söyleyenleri gördükçe şaşmaktan öte insan küçük dilini yutuyor.
Halbuki... Ne ABD’nin ve başkan adaylarının, ne İsrail’in ve yandaşı siyasî seyislerinin, ne Netenyahu’nun ve muhaliflerinin hür iradeleri ile hareket etme, karar alma ve uygulama güçleri vardır. Ne ABD halkının istediğini başkan seçme gücü vardır, ne İsrail içindeki ve başta ABD olmak üzere dışındaki muhaliflerin Netenyahu’yu veya bir başkasını devirecek gücü vardır. Bütün güç, bâtıl ve muharref Yahudi inancı adına, bütün taşlara oynayan kumarbaz hüviyetindeki Siyonist çetenindir.
Bütün kararları, Siyonist çetenin zengin elebaşıları alır ve ilgililere emreder. İsrail’in başına geçecekleri ve İsrail’in politikasını; ABD’de kimin başkan olacağından tutun dünyadaki devletlerin başına kimin geçeceğinden, hangi politikaları takip edeceklerine kadar onlar karar verir. Bir merkezden idare edilmeseler, bir devlet bir başka devlete bu kadar silâh ve mühimmat yardımı yapabilir mi? Şirket, vakıf, dernek, sivil toplum kuruluşu, bilim toplantıları, sanat faaliyetleri, çevrecilik, demokrasi ve saire ile para, seçim oyunları, tehdit, şantaj, baskı ve suikastlarla emirler uygulanır. Muti olanlar mükâfatlandırılır, uymayanlar cezalandırılır. Bu o kadar ayan beyan ki, örnek vermeye bile gerek yok. Zaten artık kendileri de gizlemiyorlar.
Yahudi hakkında konuşacak, yazacak ve çizecek, filim yapacak ve kitap yazacak, karar alacak ve uygulayacakların bunu bilmesi ve kelleyi koltuğa alması gerekir; nadirattan olan budur! (27.08.2024)
DERS OLSUN
İsrail - İran savaşının daha başında, İran genel kurmay başkanı öldürüldü. Dakika bir, gol bir… Bunun şaşkınlığını atamadan 6 nükleer fizikçinin öldürüldüğü haberi ile sarsıldık ve ülkemizdeki benzer değerlere yapılan suikastları hatırladık. Hemen arkasından öldürülenlerin sayısı arttı. Aynı zaman içinde, bir futbol takımı kadar yüksek rütbeli komutan öldürüldü. Ve fıkra gibi bir haber… “İki Mossad ajanı yakalandı”… Bu yazı üzerinde çalışırken duyduk ki, yeni genel kurmay başkanı da öldürülmüş. Savaş meydanında değil, makam odalarında, evlerinde suikastlarla… Savaş, daha başlamadan çok önce, kaybedilmiş meğer. Şimdi armut piş, ağzıma düş…
Mossad’ın İran’daki tesiri, savaştan önce herkesin dilinde tevâtür bilgi idi. Görenler için perşembenin gelişi, çarşambadan belliydi. Misafirini (Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı Haniye) koruyamayan bir İran… Belki de düşmanının önüne misafirini altın tepside sunan (veya böyle algılanabileceğini düşünemeyen, bu idrakten mahrum olduğu için koruyamayan) bir İran… Bu kadar aleniyete dökülmüş, dışarıdan bile görünen ama içeriden görülemeyen ihanetlere rağmen yakalana yakalana “2 ajan”… Daha sonra 5 kişinin daha yakalandığı haberini duyduk. Suikastlarla ilgili sanmayın, sosyal medyadaki faaliyetlerinden dolayı tutuklanmışlar. Bütün bunlara rağmen −her zaman olduğu gibi− büyük büyük lâflar eden bir İran… Hem de büyük büyük tehditlerle beraber… Fıkra gibi demeyelim mi? Bâtıl itikatları, şaşkın istihbaratı, çok başlılığı ve yetki karmaşası ile iç çekişme arenası İran… Karizması çizilmiş, daha doğrusu çizildiği itiraz edilemeyecek biçimde aleniyete dökülmüş −ama kendisi görmemekte (veya kabul etmemekte) direnen− bir İran… “Mollalar”ın uyuttuğu, uyuşturduğu İran… Halini tespitte karga, Ehl-i Sünnet’e karşı şahin İran… Düştüğü hale bakmadan, dünyaya Şiiliği yayma fanatiği İran… Ve ne hallere düşürüldüğünün muhasebesini yapacak mütefekkire hasret bir halk…
En yüksek rütbeli komutanları, bilim insanları öldürülüyor… Nokta atışla… Ama cumhurbaşkanına ve dinî lidere dokunulmuyor. Onları kendilerinden mi sayıyorlar? Öyle sanılsın hilesi mi? Öldürmeye değmez iması ile küçümseme mi? Bir de −ismini de söyleme kabalığı ile− “İstersek dinî liderlerini öldürebiliriz, şimdilik yaşamasına izin veriyoruz.” demezler mi? Ne lütufkâr insanlar var dünyada… Doğru da olsa, yalan da olsa; kedi fareyle oynuyor. Kim o? ABD devlet başkanı…Hariçten gazel… ABD; yahudinin efendi kılıklı kölesi… İslâm’ı nefsine göre yorumlayıp Allah’a ve Resulüne karşı kibredene, sahabeye tân edene; bir başka kibirli ile haddini bildiren Allah’ım, şanın ne yüce.
İran, aralarındaki gizli anlaşmaya göre danışıklı dövüşüyor olabilir. Ama İsrail’in buna da uymadığı muhakkak. Düşmanla iş yapmayı düşünenlere ibret olsun. Hiçbir kural tanımayan, milletler arası hukuka uymayan, ahlâktan, insanlıktan uzak, devletinin sınırını (dünyanın her yeri benim mânâsına, dünyanın sahibine sınır mı olur?) ifade etmeyen şeytanla iş birliği yapmanın akıbeti… İslâm’ı (en yumuşak ifadeyle) yanlış yorumlamanın sonucu müesseselerinde ve hele mollalarında görünen hamâkat… Bunun en bâriz örneği, rejimlerinin tıyneti icabı müesseselerinin birbiri ile cedelleşmesi… Her devlette var olan kurumlarla, devletleşmezse yaşaması mümkün olmayan Şiiliğin dayattığı kurumlar birbiri ile cedelleşiyor. Hangisi hangisine “paralel” belli değil:
Dinî lider / cumhurbaşkanı…
Devrim muhafızları / düzenli ordu…
Devrim muhafızları istihbarat birimi / İstihbarat bakanlığı…
Devrim mahkemeleri / Resmî yargı sistemi…
Anayasayı koruyucular konseyi / Meclis… Vesaire… Bu sebeple herşey aksıyor. Ümitsiz halk, seçimlere soğuk davranmaktan başka çare bulamıyor.
İran’ın haline bakıp, ne büyük bir tehlike atlattığımızı ve daha hangi tehlikelerle karşılaşacağımızı anlamalıyız… Eski Mit müsteşarı, emekli korgeneral, emekli büyükelçi Fuat Doğu (1914-2004) itiraf ediyor: “BEN MİT MÜSTEŞARLIĞI YAPMADIM, CIA’NIN ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNÜ YAPTIM. BİR CIA YETKİLİSİ GELSE, BENİ SİNOP’A GÖTÜR DESE ONU ORAYA GÖTÜRMEKLE MEMURUM.” Fuat Doğu, Fetullah Gülen’i başımıza belâ eden kişi.
Bizim için tehlike geçmiş değil; bilâkis daha dikkatli ve basiretli olmak gerekir. “Su uyur, düşman uyumaz!” Su, içtiğimiz nimet değil, “asker” demek… (Su bay)… Sorumlular, gaflete dalarsa, düşman en küçük zaafı bile misillerle kullanır. Sadece sorumlular değil, her fert…
İran’ın hali bize ders olsun.
|