|
Mukaddes beldelere-2 Kadir Bayrak Sayı:
126 -
 Bundan 20 yıl önce yine bir Ağustos ayında umre niyetiyle mukaddes beldeleri ziyaret etmiştim. Hamd olsun, bu kez, ailecek gitmek nasip oldu. Neredeyse tamamı bizim gibi anne, baba ve çocuklardan veya dede, nine ve torunlardan müteşekkil, genç nüfusun fazla olduğu bir grupla yola çıktık. Eyüp Sultan Hazretleri’nin manevî koruması altındaki İstanbul’dan kalkan uçağımız 3-3,5 saat sonra Cidde’ye vardı.
Fikir vermesi açısından ve kıyas imkânı sunması için söylüyorum, Cidde, batı medeniyetinin gelişmiş bir şehri gibi. Kızıldeniz’in yanı başında, ışıl ışıl yüksek binalarıyla bir ticaret merkezini andırıyor.
Cidde havaalanında ülkeye giriş için pasaport kontrollerimiz yapıldı. Görevli memurlar son derece nazik, kibar, yardımsever. Benimle ilgilenen, kızım yaşındaki hanımefendi şaşırtıcı derecede iyi Türkçe biliyor. Parmak izlerini okuttuğumuz makinede “ağabey, şimdi sağ başparmağını koy, şimdi şu parmağını koy, kameraya bak, fotoğrafını çekeceğim” diyor. Beni “ağabey” demesiyle duygulandırıyor ve hem Türkçe’ye hâkimiyeti, hem nezaketiyle kendisine hayran bırakıyor. 14 günlük ziyaretimiz boyunca görevlilerin bu nezaketi, kibarlığı, yardımseverliği her noktada devam etti. Allah, hepsinden razı olsun.
Pandemiden bu yana Kâbe’nin etrafındaki tavaf alanına, erkek ziyaretçilerin ihram harici kıyafetle girmesi mümkün değil. Üst katlara günlük kıyafetle girilebiliyor. Oradaki idare bu şekilde bir karar almış. Zannederim ziyaretimizin ikinci akşamı önümde hanım ve kızlarım mescide girmek için yürüyoruz. Ama üzerimde günlük kıyafetlerim var. İhram mecburiyeti aklımdan çıkmış. Ben yaklaştıkça güzel yüzlü asker de bana odaklandı. Hanım ve kızlar geçtiler, asker halimi anlamış olmalı ki oralarda sıkça duyduğumuz “hacı, yallah!” veya benzeri hiçbir söz söylemedi. Sadece hareket halinde olan beni hafifçe omuzlarımdan tuttu, 180 derece döndürdü ve gülümseyerek ve kibarca bu halimle giremeyeceğimi bana hatırlattı. Halini, tavrını çok beğendiğim o askeri, bu yazıda anmadan geçemedim.
CELALLİ MEKKE...
Başımızdaki hocaların ortak kararıyla, sabah namazı vakti geldiğimiz Mekke’de 2-3 saat istirahat etmemiz uygun görüldü. Kafilemiz, sabahın ilk ışıklarıyla Mescid-i Haram’a giriş yaptı. Kâbe’yi ilk görüşte yapılacak duaların reddedilmeyeceği müjdesine ve hafızamda biriktirdiğim onca duaya rağmen ilk görüşteki heybet, hamd ve tekbirden başka kelimelerin dudaklarımdan dökülmesine fırsat vermedi. İlk tavaf, ilk say ve saçları kestirmekle tamamlanan ilk umremiz...
İlk ziyaretle birlikte Mescid-i Haram ve Kâbe’yle ünsiyet kurulmuştur. Dergimizin sahibi Ali Hocam’ın tespitiyle, size ait apartmanın bir dairesinden diğerine geçmiş gibi oluyorsunuz. Mukaddes beldelerde yabancılık duygusu hissedilmiyor. Dünyanın binbir köşesinden kendi kültürüyle gelen ümmetin bütün diğer fertleri gibi siz de bu beldelerin mukimi haline geliveriyorsunuz.
MESCİDİN ETRAFI...
20 yıl önce gittiğimizde ecdat yadigârı Ecyad Kalesi yeni yıkılmış ve ismi Zemzem Kuleleri olan binanın temelleri yeni atılmıştı. Şimdi, 2,5 milyonluk büyük bir şehir olan Mekke’nin hemen her köşesinden hatta kilometrelerce uzağından Zemzem Kuleleri gözüküyor. Korkutucu derecede büyük, dev gibi bir yapı. Alt katları bizim büyük şehirlerimizden alıştığımız alışveriş merkezi hüviyetinde. Üst katları da lüks otellerden ibaret.
Üzülerek belirtmem gerekir ki bizim özellikle 7 Ekim 2023 tarihinden sonra kıyısından, köşesinden geçmediğimiz markalar başta Zemzem Kuleleri olmak üzere oraları ele geçirmiş. Her köşe başında boykot kapsamındaki kahveciler, (fest fud) dükkânları var. Sembol bir isim olarak kabul ettikleri “Coca Cola” ortalıkta gözükmüyor ama onun yerine satılan bütün gazlı içecekler “Pepsi” markasının ürünleri. Bizim üç harfli marketlerin işlevini gören dükkânlarındaki hemen bütün ürünler de “boykot” markalar maalesef. Türkiye’de çok fazla yemediğim halde orada nefsime yenik düşüp almayı arzu ettiğim bir çikolata için yurda dönmeyi beklemek gerekti.
Üzücü bir diğer husus “cep telefonu kültürü”nün ümmetin bütün fertlerini ele geçirmiş olması. Her milletten genç, ihtiyar hemen bütün insanlar orada attığı her adımı fotoğraflamak, videoya çekmek derdinde. Tavafı zorlaştıran pek çok sebebin yanına artık arka fonda Kâbe’nin yer aldığı fotoğraf, video çekmek isteyen müslümanları da eklemek gerekiyor. Umre, hac hizmeti veren tur şirketleri de sosyal medyalarında paylaşmak için gruplarının her adımını fotoğraflamayı şiar edinmişler. Hatıra nevinden birkaç fotoğraf belki ama bu işin haddi aşınca ibadetin ruhuyla pek uyuşmadığı kanaati bende hâsıl oldu.
KARPUZ...
20 yıl önceki ziyaretimde, otelde yediğimiz öğünlerin hepsinde kavun, karpuz başta olmak üzere pek çok meyve ikram edilirdi. Bu kez kavun ve karpuza hasret kaldık. 14 gün boyunca bir veya iki defa ikram edildi, onların da tadı alışık olduğumuz gibi değil. Çok basit bir mesele gibi gözükse de ümmetin başsızlığına karpuz vesilesiyle çok ah ettim. Bu sene, sadece benim memleketim Bilecik’te tarlada kalan, para etmediği için atılan karpuzlar aklıma geldi. Başımızda bir halife olsaydı dudağından dökülecek bir cümleyle avuç içi kadar Bilecik’te tüketilemeyen karpuzlar Mekke’ye gönderilir, üreticiler emeğinin karşılığını alır hem Mekke halkı hem de umreciler karpuza doyardı. Siz zamanın şartlarına, ihtiyaçlara göre karpuz yerine istediğiniz ürünü koyun ama ümmetin başsızlığını dert edinmeyi unutmayın...
CENAZE NAMAZLARI...
Orada farz namazlar ezandan 10-15 dakika sonra kılınıyor. Farza kadar sünnetleri kılmak mümkün. Hocalarımız, her farz namazdan sonra cenaze namazı kılındığını, bu sebeple eğer son sünnet kılınacaksa acele etmememizi, cenaze namazından sonra sünnetleri kılabileceğimizi tembihlediler. Biz de buna göre hareket ettik. Oğlumla yan yana kıldığımız cenaze namazlarında iki üç kez etrafımızdaki müslümanlar tarafından uyarıldık. Bizim mezhebimiz dışında cenaze namazında iki tarafa selâm veren yokmuş. Bizim sol tarafa da selâm vermemiz, etrafımızdaki müslümanların dikkatini çekti ve bizi uyarma ihtiyacı hissettiler. Ben de o ana kadar Hanefi mezhebi dışında sağa ve sola selâm veren olmadığını bilmiyordum. Önce anlamadığımız bu uyarılara, sonrakilerde mezhebimizin ismini söyleyerek cevap verdik.
Bütün milletlerin yetkili kurumları ve bizim Diyanet başta olmak üzere tur şirketleri oraya götüreceği hacıya, umreciye mezhepler yönünden genel bir bilgi vermeli.
ÜMMET BİLİNCİ...
Mezheplerimiz farklı olsa da ezanda, namazda, tavafta, say’da yani esasta ittifak ediyor ve ortak hareket ediyoruz. Teferruattaki farklılıklarımız da rahmet... Allah Resulü’nün sünnetini farklı farklı noktalardan ihya etmek de cabası.
Ancak oraya gelen müslümanların temizlik anlayışı, nezaket, muaşeret adabı, günlük hareketler açısından ortak bir seviyeye yükselmesi gerekir.
Tavaf esnasında grubuyla hareket edip önüne geleni iten, çeken, böylece diğer müslümanlara eziyet verenlere, yedinci şavt bitince geniş dairede kalabalıktan çıkmayıp bulunduğu yerden diklemesine topluluğu yara yara dışarıya çıkanlara, tavafın hemen bittiği noktada namaza durup müslümanların hareket alanını sınırlayanlara, Hacer-ül Esved’e değmek için diğerlerini ezenlere, temizlik ve abdest hususunda asgari sınırlara riayet etmeyenlere ve daha nelere nelere dikkat çekecek eğitimlerin müslümanlara memleketlerinde verilmesi gerekir.
SAY TESPİHİ
Bir tavaf yapmak için Kâbe’nin etrafında yedi kere dönmek gerekiyor. Bu yedi turdan her birine de şavt deniyor. 7 şavt bir tavaf…
Müslümanların hangi şavtta olduğunu bilmesi için de say tespihleri icat etmişler. Yedi boncuktan meydana gelen basit bir tespih. Tavaf için mescide girdiğim bir gün, ziyaretini tamamlamış ve çıkan bir Müslüman yukarı kaldırdığı elindeki tespihi bana uzattı. O çıkış için yürüyor ben de girmek için. Havada tespihi aldım. Karşılıkla gülümsemeler ve herkesin kendi dilinde karşılıklı ettiği dualar… Allah o kardeşimden razı olsun… Tespihi, güzel bir hatıra olarak saklıyorum.
KLİMALAR…
Dışarısının 40, kapalı alanların 18 derece olduğu bir ortamda hasta olmamak mümkün değil. Özellikle Türk umreciler alışık olmadıkları bu iklim şartları sebebiyle diğerlerine nazaran daha çabuk hasta oluyorlar. Buna da bir çare bulunmalı. Say alanının direklerinde uçak motorunu andıran soğutucular o kadar şiddetli soğuk hava üflüyor ki o sıcakta yapılan tavaftan sonra ve o terli halinizle bunlardan etkilenmemeniz mümkün değil. Aynı şekilde umrecileri otelden Kâbe’ye ve Kâbe’den otele taşıyan otobüslerdeki klimalar da bizi hasta etmeye yetti…
“Batan bir diken bile olsa Müslüman'ın başına gelen her bir musibeti, Allah onun günahlarına kefaret kılar.” Hadisi mucibince Mekke’deki rahatsızlıklarımız da sevaplardaki “bire yüzbin” müjdesiyle muamele görür ve günahlarımızı döker inşallah…
MEDENÎ MEDİNE…
Önceki ziyaretimde iki kutlu şehir arasındaki mesafeyi uçakla katetmiştik. Bu kez 450 km’lik mesafeyi otobüsle gittik. Tabak gibi dümdüz bir arazi, üzerinde tek tük deve çiftliklerinin bulunduğu kum deryası, çöl… Medine’ye bir saat mesafede Bedr… Hocalarımız Bedr’in birkaç senedir ziyarete açıldığını söylediler. Akşam namazı vakti Bedr Harbi’nin vuku bulduğu yerin hemen yanındaki camideyiz. Biraz erken girdik ve kafilemizdekiler ikinci saf hizasında oturdu. Az sonra cami imamı geldi ve bizi gördü. Her birimizle musafaha etti ve ısrarla bizi birinci safa davet etti.
Medine ziyaretimiz üç gün sürdü. Medine, batılı fikir adamının hayal ettiği “Güneş Devlet”in vücut bulmuş hali… Kurallar o kadar oturmuş ki orada devleti hissetmiyorsunuz. Evet ara sıra resmi kıyafetli askerleri orada da gördük ama o kadar. Gördüğümüz o askerler hiçbir şeye müdahale etmiyor zira müdahale edilecek bir durum da olmuyor.
Cennet Bahçesi… Allah Resulü’nün "Evimle minberim arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir." buyurduğu mekân… Önceki yıllarda gidenler bilirler, burada eskiden iki rekât bile olsa namaz kılmak meseleydi. Şimdi “Nusuk” denilen bir uygulama icat etmişler. Herkes cep telefonuna bu uygulamayı indiriyor ve müsaitlik durumuna göre randevu alıyor. Biz oğlumla Pazar günü öğle namazı sonrasına randevu oluşturduk ve bu şekilde neredeyse bir günlük kaza namazı kılacak kadar bu mübarek mekânda zaman geçirebildik. Aynı uygulamanın diğer ziyaret mekânlarında da yapılabileceği kanaatindeyim.
NİYE?
14 gün süren, uçakla ulaşım, otel hizmeti, sabah ve akşam yemeği, Mekke-Medine arası lüks otobüslerle transfer, neredeyse her güne bir ziyaret programı sığdırılan standart bir umre ziyaretinin bugün için karşılığı 50-60 bin lira civarında. Bir tur şirketine bağlı kalmadan “bireysel umre” olarak son zamanlarda sıkça karşılaştığımız ziyaretlerin maliyetlerinin daha da düşük olduğu biliniyor.
Hal böyleyken, aynı hizmetlerin sunulduğu Hac farizasının bu kadar pahalı olmasını aklım almıyor. Bu meseleyi 20 yıl önce kaleme aldığım yazıda da dert edinmiştim. 2026 Hac başvurularının 5 Eylül 2025 tarihinde sona ereceği bildirilmişken sürenin 2 defa uzatılması da gösteriyor ki başvuru esnasında hac yapma imkânına sahip Müslümanlar, kuranın kendilerine isabet etmemesi sebebiyle yıllar içinde ya maddi imkânlarını veya sıhhatlerini kaybediyorlar ve yeni çekilecek kuralara iştirak edemiyorlar. Sadece bizim değil bütün ümmetin bu derdine de yetkililerin deva bulması gerekiyor.
ALLAH, HERKESE NASİP ETSİN…
Evet, Hacc’ın kuraya tabi olması, ücretinin çok yüksek olması gibi sebepler başta milletimizi ve bütün Müslümanları umreye yöneltiyor. Algıda seçicilik mi bilmiyorum ama sadece benim etrafımda o kadar çok umre yolcusu var ki insan şaşırıp kalıyor. Bütün bir ümmete sirayet eden bu isteğin, ziyaretçilerin gözlerindeki o heyecanın bir izahı olmalı. Galiba ceketimizin astarında kaybettiğimiz güneşi bulmaya başladık.
Allah, o mübarek toprakları başta Hacc ve umre niyetiyle ziyaret etmeyi herkese nasip etsin…
|